Ballpark translate English
437 parallel translation
Beysbol sahasındaydı.
It was in the ballpark.
Tessie adında, beysbol sahasında rastladığım küçük bir kız.
A little gal I ran into at the ballpark, name of Tessie.
İşte basketbol sahası.
There's the ballpark.
Bir katedralde olsun, parkta veya oyun salonunda olsun.. .. en yakın ve sevgili dostlarımız olarak sizi yanımızda istiyoruz.
In a cathedral, a ballpark or a penny arcade, we want you two beside us, as our nearest and dearest friends.
Staddan alacağımız para önemli değil.
The dough we pick up at the ballpark's not important.
Yine mi beyzbol sahası?
The ballpark again?
Tam da iyi bir top fırlatmışlarken onu sahanın dışına göndermeye kararlıyım.
Now that they've pitched me a fat one... I'm gonna smack it right out of the ballpark.
Sizin sahanızda oynayacağız, Albay.
- We'll play in your ballpark, Colonel.
Stadyumda karşılaştım, benimle burada buluşacağını söyledi ama göremiyorum.
I met him at the ballpark and he said he'd meet me here, but I don't see him.
Futbol sahasına çıkar gibi, paldır küldür dalamayız oraya.
We can't just barge in there like we're going to the ballpark.
Belki yanlış bir şeyi hedeflemişti.
Maybe he was trying to get in the wrong ballpark.
Çünkü şimdi sahaya gitmemiz lazım.
Because it's time to go the ballpark.
Karımı ilk kez sahaya getirdiğim zamanlarda sanırım senin gibi görünüyordum, sonrasında ben her gün yüzümü traş ederdim.
First laid eyes on my wife in a ballpark. Probably looked like you back then, I... I used to shave my face every day.
- Bana sayı şansı ver.
Give me a ballpark.
Kabaca bir bölük sanırım!
Ballpark figure, one whole troop.
Yaşlı ama benim kadar ihtiyar değil.
Not as old as I am, but in the same general ballpark as me.
- Onu kaleye göm.
- Blast him out of the ballpark.
- Ben ona atış yapmayı öğretirim. - Ben de senin atışlarını oyurıalanının dışına vurmasını öğretirim.
I could teach him how to hit your pitches out of the ballpark.
Bu fırsatı kaçıramayız.
All I'm saying is, we're in the ballpark.
- Bunda aynı şey olduğunu sanmıyorum Carla.
- You're not in the ballpark on this one.
Burası top sahası değil.
This ain't no ballpark.
Ve bana kalırsa, sen öyle bir dönüyorsun ki, neredeyse bir tarafa fırlayıp gideceksin.
And as far as I'm concerned, you're bouncing so hard, you're practically out of the ballpark.
Sahayı yürüyerek geçiyor ve en iyi atıcımız o.
He's walking the whole ballpark, and he's the best pitcher we got.
O yılanın bu sahaya girdiği gün hayatımın en kötü günlerinden biriydi.
The day that snake walked into this ballpark one of the darkest days of my life, Red.
Sahadaki en güzel bakış açısı onda.
He's got the best view in the ballpark down there.
Üç, üç buçuk milyon kabataslak olarak.
Three, 3.5 million, somewhere in that ballpark.
İki sağlam atıcınız olsun maç on beş dakikada biter.
You get two really good accurate pitchers out there and you could be out of that ballpark in fifteen minutes.
Top sahasına gelip vücudunu teşhir ediyor.
Coming to the ballpark. Flaunting her body.
Ve bu stadyumda sıradan bir top sahası.
And this stadium is just another ballpark.
- Tahmini ne kadar olur?
Do you know the ballpark?
Çocukken stadyumda limonata satardım.
Lemonade. I used to sell it out at the ballpark when I was a kid.
Şey, eğer söylediklerinizi kastediyorsanız sanırım anlaşırız.
Well, if you mean what you say, I think we're probably in the ballpark.
Sakın bunu kişisel olarak algılama, Millie, ama seni bir daha burada yakalarsam oyun sahasından seni def ederim.
Don't take this personally, Millie, but if I catch you in here again... you're banned from the ballpark.
Beni bu oyun sahasından defedemezsin. Çünkü babam skorbordu takım için hibe etti.
You can't ban me from the ballpark...'cause my daddy donated that scoreboard.
Sen yine sahada oynamaya devam edebilirsin. Bunu yapmak için para kazanmaya devam edebilirsin.
You can keep going to the ballpark... keep getting paid to do it.
Hadi içeri girip sevişelim ve uykuya dalalım ta ki sahaya çıkma vakti gelene kadar.
Let's go inside and make love and fall asleep... until it's time to go to the ballpark.
- Bu kabataslak bir adet sayısı.
- This is just a ballpark figure.
Tahmini bütçe nedir?
What's their ballpark?
Kütüphaneye giderken tam sahanın önünde benzin bitti numarasını kullandım.
I used the old "going to the library " but running out of gas in front of the ballpark " routine.
- Ben de yakınlarında bile değilim.
- I'm not even in the ballpark.
Şey, delicesine tezahüratın 4 psikotik hasta üstünde ne kadar etkili olacağından emin değilim.
Well, I'm not sure what the therapeutic value of a ballpark frank is for four psychotics.
Gece, burnumda... beyzbol sahasının kokusuyla... ayaklarımın altındaki çimlerin serinliğiyle uyanırdım... çimlerin verdiği heyecanla.
I'd wake up at night with the smell of the ballpark in my nose with the cool of the grass on my feet the thrill of the grass.
Stada gidip...
We could go to the ballpark...
Yaklaşık olarak.
- Ballpark.
Bana yaklaşık bir rakam söyle.
Give me a ballpark figure.
Cezaevinden kaçabildim ama lanet bir beyzbol sahasından kaçamıyorum.
I can escape out of jail, but I can't escape out of a damn ballpark.
Bunlar stadyumda daha lezzetliymiş.
These do taste better at the ballpark.
Şey, eğer söylediklerinizi kastediyorsanız sanırım anlaşırız.
I think we're in the ballpark. I can take it to my people.
- Atış yapabilirim.
- I've got a ballpark.
Sanırım izimizi kaybettiler.
I think we lost them. And we're at the ballpark!
- Sadece tahmin ediyorum.
Ballpark, best guess.