Balon translate English
2,006 parallel translation
- Balon balığıyım.
- l'm a blowfish.
- Balon balığısın.
- You are a blowfish.
- Balon balığısın.
- You're a blowfish.
Balon gibi patlatacağız.
Blowfishing this up.
"Doksan dokuz kırmız balon."
* von 99 Luftballons *
Bu "Doksan Dokuz Kırmız Balon", ninemin ünlü balon karşıtı protesto şarkısı.
That's "99 Red Balloons," Nena's famous anti-balloon protest song.
Balon her zaman kötü bir şey değildir.
The bubble isnit always a bad thing. Look at me.
- Demek istediğim, Lemon, balon sonsuza kadar sürmez.
My point is, Lemon, the bubble doesn't last forever.
Balon.
It's the bubble.
- Balon balığı mı?
Blowfish?
Neden kahverengi ve gri balon aldın?
Why have you chosen brown and gray balloons?
Balon kafa, züppe, baba sorunları olan şımarık prenses.
Bubble-head, snob, spoiled princess with a daddy complex.
Transtorasik eko ve balon çalışmaları bir şey göstermedi.
Transthoracic echo and bubble study show nothing.
Sence bir düzine gülümseyen yüzlü balon onun hoşuna gider mi?
Do you think she'd appreciate a dozen smiley face balloons?
- Eskiden balonlardan korkardım. - Balon mu?
- But I'm scared of a balloon.
Kim balon ister?
Who wants a balloon?
- Balon ister mi?
Would he like a balloon?
Balon havalanırken bunların yan binada parti vermesine bitiyorum.
I love them having a party next door as the balloon's going up.
Balon havalanıyor mu?
Is the balloon going up?
Balon kafa.
Bubblehead.
Balon kafa, ilginç!
A bubblehead!
benim hala içinde bulundugum balon mu?
The bubble that I'm still in.
Balon patlamış çünkü.
That bubble burst.
Ona balon göndersem mi?
Should I send her balloons?
Umm, balon?
Um, bubble?
Benim hala içinde olduğum balon?
The bubble that I'm still in.
O yükseklikten birisi düştüğü zaman balon gibi patlardı.
A living person falling from that height would have popped like a balloon.
Sihirli balon numarası.
It's a magical balloon trick.
Tabii Portlyn'nin esrarengiz görünmeyen balon kazasından sonra.
After portlyn disappears In a mysterious ballooning accident.
İçi su dolu balon gibi.
It's like a water balloon.
Barkeley Blake gerim gerim gerilen, balon gibi şişirilmiş, cüce beyinli biridir ve bilim dünyasının gözünü boyuyor.
Barkeley Blake is a gaseous, bloated mental midget who just happened to pull the wool over the scientific world's eyes.
Juseph ve Etienne Mongolfier onlardan iki ay önce bir balon uçurmuştu.
Joseph and Étienne Montgolfier launched one two months before that.
Tavanda kayan bir balon olacak. Kırmızı bir balon.
There's gonna be a balloon floating on the ceiling, a red one.
Bomba mı yapıyoruz balon mu?
We making bombs or bubbles?
Birinci sınıf öğrencileri ucuza çalışıyor... ve balon hayvan yapmakta çok iyiler.
... and they said that their first-year students can work for cheap and they're great at doing balloon animals.
Balon gibi şişmiş. Bir kaburga akciğerine saplanmış, kaval kemiği dışarı çıkmış, büyük ihtimalle beyin sarsıntısı.
One rib's stuck in his lung, his tibia's exposed, a concussion, most likely.
Arkadaşların ve sen, bana idrar dolu balon atmıştınız.
- That was you? - You and your friends threw pee balloons at me.
Unutmayın, eğer balon patlarsa, gürültüsü melekleri ağlatır.
Now, remember, if the balloon pops, the noise makes the angels cry.
Randy'e sakızla balon yapmayı asla öğretme.
"Never took the time to teach Randy how to blow a bubble."
Ve bu balon da boşlukta yüzüyormuş.
And this area as it flies in the Void.
Ve birkaç balon.
And a few balloons.
- Önceki gece üç ya da dört tanesi. Kırmızı boya dolu balon fırlatıyorlardı.
Three or four of them, throwing balloons of red paint.
Sondanın en sonunda küçük bir balon vardır.
There is a little balloon at the end of the catheter.
Balon çok dandikmiş.
I got a bad balloon.
Balon, sihir, köpük yaparım, hikaye anlatırım.
I do balloons, magic, bubbles, stories.
Sadece balon patlamıyor ve yenisini almıyorsun.
Only you don't have to blow up a new one.
Yerler, uyurlar, dışkılarlar emirlere uymazlar ve uzaydaki basınca maruz kalınca, balon gibi patlarlar " der.
They eat, sleep, defecate, can't follow directions, and explode like piñatas when exposed to the vacuum of space.
Yeriz, uyuruz, dışkılarız emirlere uymayız ve uzay basıncına maruz kalınca, balon gibi patlarız.
We sleep, eat, defecate, can't follow directions, and we explode like piñatas when exposed to the vacuum in space.
- Balon gibi hafifsin.
- You're as light as a balloon.
Su dolu bir balon gibi.
Like a water balloon of chunky soup.
Bize hazırladığı son yemeğin tadı balon gibiydi. Tamam mı?
All right?