Barely translate English
11,971 parallel translation
- Daha birbirimizi zar zor tanıyoruz.
- We barely know each other.
Araba kapısından zor zor görülüyor.
He was barely higher than the car door.
Zar zor ayakta duruyoruz.
We're barely hanging on.
Bu para Poconos dağlarına gitmeye bile zar zor yeter.
This'll barely get me to the Poconos.
Charlie'yi o kadar özlemişim ki zar zor nefes alabiliyorum. Ama başka bir yolu olmalı. Snyder için çalışmadığımız bir yol.
I miss Charlie so much, I can barely breathe, but there's- - there's got to be another way, something that doesn't have us working for Snyder.
Bir dolar eskiden müzik kutusuna bile zor yetiyordu.
A dollar barely used to be enough for the jukebox in here.
600 yıl önce Ming Hanedanlığı zamanında insanların yedi saldırısından zor kaçtık.
In the Ming Dynasty, over 600 years ago, we barely escaped the Seven Naval Attacks.
- Ben doğru düzgün kazanamıyorum ki.
- I barely make any money.
Kendi poponu zor siliyorsun.
You can barely wipe your own butt.
Ben meteliğe kurşun sıktığım halde bir şey yapmak istedim mi yapıyorum.
But I barely have a dime. And when I want to do something, I do it.
Böyle bile zar zor nefes alıyorum.
I can barely breathe as it is.
- Evet. - İki adım atmakta zorlanan sen?
You, who can barely walk?
Ve bir tanesi HJ, yani o sayılmaz bile.
And one of them was an HJ, so barely counts.
Bütün gün boyunca tek yaptığım şey adını bile zar zor bilen bir kızla buluşabilmen için çabalamaktı amına koyayım!
All you've wanted to do the whole day is meet up with some girl that barely even knows your fucking name.
Oyun başlamadı daha.
The play has barely started.
- haklısın orada değildim - ben... duvarlar üzerimize düşerken zar zor nefes alan
- No, you're right. - I... I was in the room with 100 people who barely got out alive as the walls were caving in on us.
- İyi.Hattarahatladım.
Fine. Barely felt that.
Hiçbir işe yaramıyor.
- This is barely a working lot. - Mmm-hmm.
Onu tanımıyorum bile.
I barely know her.
- Güç bela nefes alıyor.
- He's barely breathing.
Adam konuşmaktan bihaber yani.
The man barely knows how to... talk!
5 dakikaya yakın Paris'tesiniz ve şimdiden üç adam öldü.
Barely five minutes in Paris and already three men are dead.
Beni zaten nadir görüyorsun.
You've barely seen me at all.
Bütün köleleri o harabe tarlaya çıkardın eve yardım edecek kimse kalmadı şimdi onları da çıkartıyorsun.
You've got all the slaves out in that ruined field, I barely have any help in this house as it is, and now you're dismissing them, too.
Onu çok az tanıyordum.
I barely knew him.
Bu evler yukarıdan zar zor görünüyor. Hele de geceleri.
You can barely see between the houses from up top, especially at night.
PFT'yi bile sidik zoruyla geçtim.
I barely passed the pft!
Zar zor ayağa kalkabiliyor ve konuşmuyor.
He can barely stand, doesn't speak.
Alın korteksi çok az faal durumda.
Prefrontal cortex is barely active.
Çok yoruldum, kesinlikle yüksek çıkamıyorum.
So tired, I can barely get high.
Onu zorlukla hoşgörüyorum ve Seth'i sevmiyorum.
I barely tolerate her and I don't like Seth.
Evden hiç taviz vermedi.
She's barely legal with no home.
- Monty zar zor yürüyor, benim de omzum bana yetiyor.
He can barely walk, and my shoulder's killing me.
Yüzlerinizi güçbela gördüm zaten beni serbest bırakırsanız kim olduğunuzu söylemem.
And I barely saw your faces, so if you let me go, I couldn't even identify you.
- Zar zor yürüyorsun.
- You can barely walk.
12 yaşında bile değil ya ben garanti veriyorum bak.
She's barely 12. Guaranteed.
Aslında, ayakta zor duruyorum.
No, uh, actually, I'm... I'm barely holding on.
Son 48 saat zarfında zar zor uyudum.
I have barely slept in the last 48 hours.
Son Kurultay'da ağzın orospu ananın memesinden yeni çıkıyordu.
Your mouth was barely dry of your whore mother's tit during the last Kurultai.
Şu an, Tanrı'nın dünyadaki sesi olmuşum hâlâ ama hâlâ bir damla ya var ya yok.
Now, here I am now, God's voice on earth, and still, still, barely a drip.
Son bir senedir hayatı görmemiştim resmen. Hele ki bu coşkunluğu.
I've barely seen it for the past year... especially in such abundance.
Babamızın cesedi bile soğumadı daha.
Our dad's body is barely cold.
Tanımadığın bir kadın için görevi tehlikeye atmak istiyorsun öyle mi?
You're willing to risk the mission for a woman you barely know?
Harry Rose'nin daha kırkı bile çıkmadı.
Harry Rose barely cold.
" altlarında dünya zorlukla hareket ediyordu.
" the earth barely moving beneath them.
Yüzüme zorlukla bakabiliyor.
She can barely look at me.
Zar zor yürüyordum, teklifler kesilmişti, annem sürekli ağlıyordu.
I could barely walk, recruiters stopped calling, my mom always crying.
Sam, bu çiftlikte kaçmaya çalışanlara ne olacağının güçbela yürüyebilen bir örneği olacak.
Sam here is gonna be a barely walking example of what happens when you try and run.
İnanmakta zorlanıyoru oğlum, küçük bir çoçuğun hayatındaki önemli bir mihenk taşına ulaştı.
My son, I can barely believe it, has reached this most important of milestones in a young boy's life.
Annemin sanat tarihi üzerine masterı var ve bir aspirini bile zor alırdı.
My mother had a masters in Art History and she could barely take an aspirin.
O kadar yorgunum ki, kafam çalışmıyor ve açlıktan ölüyorum.
I'm so tired I could barely see straight.