Barıs translate English
22,697 parallel translation
Barışı sağlamak için hızlı hareket etmemiz ve bu hareketin başında Britanya'nın olması çok önemlidir.
It is vital that we act swiftly to secure peace and vital that we British spearhead the effort.
Ruslarla kalıcı bir barış inşa edebiliriz!
... get on with building a real and lasting peace with the Russians!
Evet. Teknik zorluklar barındırıyordu.
Well, yes, because it's such a technical challenge.
Ufak bir toplantı için donanmadan birkaç arkadaşla O'Brien's Bar'da toplanacağımızı unutmuşum da.
You know, I totally forgot some of my Navy buddies are meeting downtown later for a little reunion at O'Brien's pub.
Sadece bar ve bilardo masası mı?
Hmm. That's it? The bar and the pool table?
Önemli olan, kendinle barışık olman ve etrafındaki insanlara da böyle hissettirmen.
The point is that you are comfortable with yourself, and you make people around you feel comfortable.
Bar ararken de buraya gelmişler. Simon katili görmemiş. Austin'in arkadan vurulduğunu düşünürsek mantıklı.
It's also mentioned in the book of Peter to the Shepherds to be faithful servants to their flock, to watch over those entrusted to their care.
Meyerist Hareketi yerleşkesinin dışarısında duruyorum,... Honduras'tan altı göçmeni barındıran son derece dindar tarikat.
I'm standing outside The Meyerist Movement's compound, the extremist religious sect that is harboring six illegal immigrants from Honduras.
Aslında Barış birliklerinin acil servisinde hemşire.
She is a full-time emergency relief team nurse assigned from Peace Maker.
Nobel Barış Ödülü için güçlü bir aday. Ayrıca kendisini öldürmek isteyen düşmanlarının hedef tahtası.
He's a strong candidate for the Nobel Peace Prize for his role in the Middle Eastern peace treaty, but to his opposition, he's their number one target for assassination.
- Pakistan Sınır Bölgesi, BM Barış Güçleri Kamp sahası
- Pakistan borderland UN Peacekeeping Forces camp base )
Bırakalım da Amerikan birlikleri dünya barışını korusun.
Let the US troops defend world peace. This is our job.
Savaş kolay olanıdır ve barış ise daima sorundur.
War is easy and peace is always an issue.
Barışı korumaya çalışırken oldu.
It happened while he tried to maintain peace.
Barışı korumaya çalışırken oldu.
We did three joint operations.
Urk'taki savaş bittikten sonra barış için yeniden inşa etme işlemleri başladı.
The peace reconstruction work began... after the war ended in Urk.
Nasıl bir barış koruyucu donanımsız bir sivile silah doğrultabilir?
How is a peacekeeper... threatening an unarmed civilian with a gun?
Barış koruyucularından bir doktor olduğunu söylediler.
They say he is a doctor from Peacemaker.
Barış koruyucu doktoru hatırlıyor musun?
Do you remember that doctor from Peacemaker?
Güney Afrika'daki barış muhafızı doktorların 2007 ve 2011 yılları arasında yazdığı raporlara göre vakaların % 85'inde işe yaramış.
According to reports written in... 2007 and 2011 by Medipeace doctors who were in western Africa, it worked on an average of 85 percent of the cases.
İleride barış müzakereleri yapmayı düşünüyorlar.
They think the future relies on peace negotiations.
İstediğini elde etmek istiyorsan konuşmaktansa tehdit etmek barış yapmaktansa ortamı germek daha evladır.
If you want to get what you want, threats are better than talking, and tension is better than peace.
Barışı korudum ama arkadaşım öldü mü yaşıyor mu emin değilim.
I've kept the peace, but I'm not sure if my friend is dead or alive.
Koruduğun barışın nasıl bir şey olduğunu haberlerde gördüm.
I saw the kind of peace you have kept... on the news.
Yalnızca korunması gereken barışı korumayı hedefleriz.
We just... aim to preserve peace where peace is needed.
Bunu yapmak yerine ben de barışı korumak isterim.
Rather than doing that, I want to keep peace.
Desteğim barışı koruma sağlasın yeter.
If my support brings you peace, that is.
- Barışı korumak için yola çıktığı belli.
He obviously did his part in keeping peace.
Ateşkes değil, barış oldu.
No, the battle has ended.
Barışmadık.
There's no making up.
Onun ölümü bir yerlerde barışı korumaya yardımcı oldu mu?
Did his death... protect the peace of some place?
Barışı korumak zorundaydım.
Because I was protecting peace.
Ballantine'la barış yaptığını söylemişti, ama kim bilir?
I mean, he said he and Ballantine buried the hatchet, but who knows?
- Kusura bakma, çok acelem var. Patates püresi tezgâhındaki "garnitür" denen şeyi tekrar doldurmam lazım.
I'm in a mad rush to the mashed-potato bar to restock something called... fixin's.
Ücretli bardan çok içtiğin için böyle konuşmuyorsun değil mi?
Are - - are you sure that's not the cash bar talking?
Bir pislik seni barın dışına çıkarmıştı ve ben takip ettim.
Some sleazebag was taking you home outside of a bar, and I chased him off.
Beni barın dışında bırakabilirdin.
You could have left me outside that bar.
Bardayım.
It's a bar.
- Orası bir bar?
- That's a bar?
Öldüğü gece bir öğrenci birliği barından bir şeyler almış.
There's one from the student union snack bar the night she died.
Bir sebebi var ve üniversitenin büfesinde çalışan adam Bailey'nin öldüğü gece Brody'nin onun yemek kartını kullandığını söyledi.
He's got motive, plus the guy running the register at the university snack bar said that Brody used Bailey's meal card the night she died.
Ne yani Major benim hazırladığımı almamış mı?
You mean Major didn't get the bar I made?
Ya barışırlar ya da Amanda geri gelip eve bırakmamızı ister diye düşündük.
We thought, you know, they'd either make up or Amanda would come back and ask for a lift.
Piramidin tabanına inelim ve gıda ile barınmayı düşünelim.
I mean, let's get back to the base of the pyramid and think about food and shelter.
Dakikada 72-85 aralığında 4 barlık ölçü çizgisiyle söz yazılmış ritim vuruşu.
Four-bar phrasing, a beat-per-minute range between 72 and 85.
Barış devam edeceğe benziyor kılık değiştirme ustası yeniden saldırmaya karar verene kadar tabii.
Looks like the peace will hold, unless the master of disguise decides to strike again.
Beyler, meseleyi barış yoluyla çözme maksadınız var mı?
The Lord wants you To understand good?
Burası bir bar.
It's a bar.
- Orada bir bar var.
There's a bar there.
Ben gücü dengelemek ve barışı sürdürmek için Nazilerle eşit olmayı diledim.
I wish for parity with the Nazis, to balance the power, to maintain the peace.
Barış, mutluluk, huzurla dolu.
There's peace, happiness, safety.