Believe translate English
170,109 parallel translation
Adını tahtada görünce inanamadım.
I saw his name on the board, and I couldn't believe it.
Eder mi?
I-I just can't believe this.
Binbaşı, inanıyoruz ki...
Major, we have reason to believe that...
Dr. Minnick artık hastanemde size yer olduğunu düşünmüyorum.
Dr. Minnick... I don't believe that there's a place for you in my hospital any longer.
Bana inanmalısın.
I need you to believe me.
Bence bu bir şans.
I believe this is a chance.
Bence bizden ona inanmamızı bekliyor.
I believe He is asking us to believe in Him.
Bence Tanrı onun sevgisini kabul etmen için sana yalvarıyor.
I believe this is God begging you to accept His love.
Sana inanıyorum, ve...
I believe you, and...
İnanabileceğin biri olmak istiyorum.
I want to be someone you can believe in.
Bunlara gerçekten inanıyor musun?
Do you really believe in all this?
Tanrı'nın beni koruyacağına inanıyorum,... eminim Doğa'nın seni koruyacağına inanıyorsundur.
I believe God will spare me, as I am sure you believe Nature will spare you.
Sana inanıyorum.
I believe in you.
Sana inanmıyorum.
I don't believe you.
Burada olduğuna inanamıyorum.
I can't believe you're here.
- İnanmıyorlar.
- These guys don't believe us.
- İnanmıyorlar.
- They don't believe us.
Neden Tanrı'ya inanmıyorsun, Meghan?
Why don't you believe in God, Meghan?
O böyle inanmanızı istiyor.
That's what he wants you to believe.
İki çocuk yaptı inanabiliyor musun?
Two kids, if you can believe it.
Buna inanabiliyor musun?
- Can you believe that?
Polisin kurcaladığı tüm detayların sebebinin senin anlattığın hikayeler olduğuna inanmaya başladım.
And all the details and the things they're scratching at leads me to believe that you've been telling your stories again.
İster inan ister inanma... diğer Robin de düşünmek için buraya gelirdi.
Believe it or not, this is where the other Robin used to come to think.
İnan bana, seni anlıyorum.
Believe me, that I understand.
Bana inanma.
Don't believe me.
Sana inanacaklarını mı sanıyorsun?
You think they'll believe you?
Bize asla inanmazlar.
They'll never believe us.
Bu inandığım en safça şey.
It sounds so naive to ever believe in that.
Yalnızca insanlar inanırsa bir kanıt olur.
It's only proof if people believe it.
Ölümüne yol açan gösterinin hatalı olduğuna inanmak için sebebimiz var.
We have reason to believe the stunt that killed him was rigged. Yeah.
Sana inanmıyorum!
I don't believe you!
Yalan söylüyorsun.
No, I don't believe you.
Anladığım kadarıyla, bahsettiğin dövme B-24 bombardıman uçağının dövmesi.
I believe the, uh, tattoo you're referring to is the B-24 Bomber.
- Buna inansan iyi olur ahbap.
! You better believe it, buddy.
- Chip, Tanrı'ya inanıyor musun?
Hey, chip, do you believe in god? What?
Size inanamıyorum!
I can't believe you two.
Onlara bunu söylediğine inanamıyorum.
Yeah, I, uh, I can't believe you told them that.
Ben de gördüğüme o atışa inanamıyorum.
Oh, and I can't believe I was there to see it.
Sanıyorum ki bu şey "Beyin Donması" diye adlandırılıyor.
I believe this is what is known as a "brain freeze."
Çünkü arkadaşın ve akıl hocan, George Washington, düşünüyordu ki, tıpkı benim gibi, zor zamanlarda, en büyük iyilikler için bazı şeyleri kurban etmek gerekir.
Because your friend and mentor, George Washington, he believed, as I happen to believe, that when the chips come down, something must be sacrificed for the greater good.
Buna inanmak istiyorum. ama kötülük bizim beklemediğimiz bir şekilde yükselmenin yolunu bulur.
I'd like to believe it... but evil has a manner of raising its head in a way we least expect.
İnan bana, Dünya üzerinde bu adamlara karşı güvenli bir yer yok.
- Believe me, there's no place on earth safe from these guys.
Beni bir canavar olarak görmenin kolay olduğunu biliyorum ama zaman canavarlarından bazılarıyla karşılaştım Raymond ve inan bana, ben onlardan biri değilim.
- I know it's easier for you to think of me as a monster. But, um, I've met some of history's monsters, Raymond, and believe me, I'm not one of them.
- Ama gelmedi, inanın bana bu karanlık geçecek.
But it's not. Believe me, this darkness will pass.
Size inanmak istiyorum.
I should like to believe you.
- Sana inanıyorum.
I believe you.
Evet, nasıl yumuşayıp siz ezikler için öldüğümü anlattılar ama inanmadım.
Yeah, they told me all about how I get soft and die for you losers. I didn't believe them. Believe who?
Seni kullanabildikleri süre boyunca sana inanıyormuş gibi yapabilirler ama ilk fırsatta ölmene izin verecekler, bana da yaptıkları gibi.
No, actually, you're not. They may pretend to believe in you as long as they can use you, but they'll just as soon let you die, same as they did me.
Kendini suçluyor.
- So you believe her now?
- Yediklerine inanamıyorum.
I can't believe they fell for it.
- Biri bize ateş ediyor.
I believe in you.