Bir noktada translate English
2,375 parallel translation
Demek istediğim, bir noktada kalbinin kırılacağını bilmek....
I mean, knowing your heart may get broken at some point along the way.
Ne zaman oldu bilmiyorum ama bir noktada yedi günahı erdeme dönüştürmeye karar verdik...
Somewhere along the line, we decided to turn the seven deadly sins into virtues. Greed, gluttony, anger...
Ne zaman oldu bilmiyorum ama bir noktada yedi günahı "Eskiden Tanıdığım C.l. A."
Somewhere along the line, we decided to turn the seven deadly sins into virtues.
Ama zekiysen bir noktada French Stewart'a benzeme madeni kurumadan yönetime geçersin.
But at a certain point, if you're smart, you move up to management before the gold mine of resembling French Stewart runs dry.
Hayatım, hiç beklenmeyen bir noktada gibi bir şey ve evet.
My life is kind of at this unexpected turning point, so, yeah...
Ama son bir noktada uzlaştık...
But there was one thing left to unite us...
İnsan nakli bir noktada...
To transport humans at some point- -
Herkes düğününden önce bir noktada ağlar.
Everyone cries at some point before their wedding.
Muhtemelen bir noktada bilinci açıldı ve karşı koydu.
Possibly because she regained consciousness at some point and fought back.
Bir noktada hepimiz Rodriguez'i dinledik.
All of us listened to Rodriguez at some point.
Belki yok ama... ilişkimiz hassas bir noktada ve... Zoe Hart'ın bunu yıkmaya çalıştığından adım gibi eminim.
Maybe not, but... our relationship is in a vulnerable state, and I know for a fact that Zoe Hart is trying to destroy it.
Bir noktada artık aynaya bakamayacak hale geliyorsun.
I mean, it gets to the point where you can't even look at yourself in the mirror.
Eh, bir noktada aslında karıma çok düşkündüm.
Well, believe it or not, at one point I was actually kinda fond of my ex-wife.
Bir noktada bağı koparıp onları gerçek dünyaya salman gerekiyor.
You got to cut the cord at some point and let them off into the real world.
Çekoslovakya ya sıradan liberal kapitalist bir devlete dönüşebilirdi ya da belirli bir noktada, belli bir sınır tayin etmek zorunda kalırdı. Ki bu, genellikle reformist komünistlerin, iktidardaki komünistlerin kaderidir.
Either Czechoslovakia would have turned into an ordinary - liberal capitalist state - or at a certain point which was usually the fate of - reformist communists, the communist in power - would be obliged to set a certain limit.
Film tam anlamıyla yabancılaştığı, gri bir hayat süren ve bir noktada bunun canına tak ettiği sonucuna varan, orta yaşlarının sonuna gelmiş bir işadamının hikâyesidir.
The film is the story of a late middle age businessman - leading a gray totally alienated life - and then he decides at some point - that he has enough of it.
Bu insanlar zor bir noktada.
These people are in a tough spot.
Bu soygun diğerlerinden çok önemli bir noktada ayrıldığından Şef Johnson ve Büyük Suçlar'ın dahil olması gerektiğini düşünüyorum.
This robbery was significantly different than the others, which is why I think that Chief Johnson and Major Crimes should be involved.
- Tek bir noktada birden çok kan damlası.
Multiple drops in one spot?
Bir noktada, yemin ederim, içeride bir düzine insan vardı, ve herkes dizlerim farklı noktalara bakarken iyi olmam gerektiğini düşünüyordu, hepsiyle birlikte, ve yalnızca çarşaf varken.
At one point, I swear, there were a dozen people in here, and everyone just thinks that I'm supposed to be fine with having my knees pointed at opposite continents, with all of them and just the sheet.
Evet, bir noktada silahlarımızı ateşleyerek oraya gidip, paramızı alıp onlar daha ne olduğunu anlamadan köprüyü aşmamız gerekiyor.
Yeah, at some point, we are gonna have to shoot our way in there and grab the money and get back across the bridge before they knew what hit them.
Geriye, bu saniye içine, dönerken, bir noktada bilgimiz resmen tükeniyor.
Backwards into this second, but at some point we just run out of knowledge.
Fark ettim ki, gerçekten bir noktada hakikaten grafikler kötüleştiğinde bunu gerçekten stresli bulduğumu fark ettim.
I realised at some point actually that it is genuinely... I realised I found it genuinely stressful when plots get worse.
Kadınların Clive Owen'ı niye çekici bulduğunu anlayabiliyorum, ben de bir noktada ondan hoşlanıyor olabilirim.
I can see why women find Clive Owen attractive to the point where I might just as well be attracted to him.
Bir noktada borcunun vadesi gelecek ve toplanacaktır.
At one point your debt will be due and collected.
Bir noktada aperatiflere "maperatif" dedim, sonra da randevunun kalanında duymadı mı, umursamadı mı diye düşünüp durdum.
At one point, I called appetizers "mappetizers," and then I spent the whole rest of the date wondering if he heard that or if he cared.
Hiç bir noktada bulunmamış.
He wasn't at any of the clusters.
Sonra madde ve enerji bir noktada sıkışır Öz kütle o kadar büyük olur ki dışa doğru büyük bir genişleme kaçınılmaz hale gelir. Ve büyük patlama oluşur.
The force becomes greater and greater, and as matter and energy are compressed to a point, the density is so great that it has no recourse but to rapidly expand outwards again... creating a Big Bang.
Bir noktada kimseyle konuşamayacakmış gibi hissedersiniz. Ne papazınızla ne de özellikle eşinizle.
Get to the point where there's no one you feel you can talk to - - not your pastor and definitely not your spouse.
Bir noktada, Peter Florrick'in kampanya yöneticisi.
And at one point, Peter Florrick's campaign manager?
Sonra bir noktada, eğer isterse, biz...
Then, at some point, if she would like, we could...
Belli bir noktada buradaydılar.
They were out here at some point.
Bir noktada, cinayetlerime devam edebilmem için yarattığımız sahte hayatım gerçek oldu.
Somewhere along the line, the fake life that we created as a cover for me to kill became real.
Ve seninle ben ortak bir noktada buluşabilirsek Dexter çok daha mutlu olacak bence.
And I think that Dexter could be a whole lot happier if he knew that you and I could find some common ground.
"Yani soruşturma bu noktada delil yetersizliğinden kapandı ve senin hakkında bir subaya yakışmayan davranış ve halk içinde sarhoş olmaktan dolayı yeni bir soruşturma açtık."
"so at this point the investigation is closed " for lack of evidence, " and we've reopened a new investigation against you
Bu noktada, sürekli bir kar Yapmaman için hiçbir neden yok
At that point, there's no reason you couldn't consistently turn a profit.
Şu noktada, hala halkın sağlığını tehlikeye atacak bir durum olmadığına inanıyoruz.
... this point, we believe there is still no danger to the public's health.
Bulunduğunuz noktada bir halt var, Helikopter için çalışıyoruz.
We have a bead on your location, working on your helicopter.
O noktada, tüm görkemi ve şatafatıyla toplumun,... kendisini yakın gelecekte bekleyen çürümeden, Dünya Savaşları'ndan vesaire henüz haberdar olmaması sayesinde batışın böyle güçlü bir etkisi olmuştu.
This sinking had such an impact because it happened - in a society still at that point in all its glitz and glory - unaware of the decay that awaited it in the near future ;
Bu noktada benim iddiam, nispeten sinik bir iddia.
My claim is here a slightly cynical one.
Birinci derece tekne sahteciliği dışında eklemek istediğiniz bir şey var mı? ki bu noktada da bunun gerçek olmadığını belirtmek isterim.
Do you have anything to add other than your claim of boat fraud in the first degree, which I'd like to point out is not real thing?
Bu noktada yapacak başka bir şey kalmadı artık.
I mean, there's kinda nothing else to do at this point.
Ama onun için bir şeyler kurmaya çalışıyorum bu noktada, onu kurtların önüne atmak yerine...
But I'm trying to set her up for that point, instead of just throwing her to the wolves when...
O noktada çok düzgün bir etik çizgisinde yürüyorlardı. Ve birçok durumda, halkın fikri :
They were walking a very fine ethical line at points and in many cases, the mass opinion is :
Bu noktada her şey dolaylı ama içimden bir ses evet diyor.
Everything's circumstantial at this point, but my gut says yes.
Bence bu noktada arabayı zorlamak önemli çünkü bu arabadaki her bir parça yeni.
I think it's important to stress at this point, every single thing about this car is new.
Vitoria'da bu noktada, ya hep bir baş ağrısı oluyor ya da adet görüyor...
With Vitoria, at some point, she always had a headache, or her period...
Kabul ediyorum, Nascar yarışlarının tek problemi 500 turun üzerinde olmaları yani bu noktada yapılabilecek tek bir şey var.
Now, I will admit the one problem with NASCAR races is that they're over 500 laps long, so at this point there is only one thing we can do... ♪ We're gonna need a montage Montage
Bir noktada, gerçeklerle yüzleşmemiz gerek.
At some point, we have to face facts.
Havalanacaksınız ve o noktada ikinizde bir kovalamacada olduğunuz heyecanını bana vermelisiniz havada olmanın hazzı. Ancak aynı zamanda azmi de görmeliyim.
You're going to be in the air, and at that point, if you'd both give me excitement - you're in a chase - elation... you're in the air - but I want to see determination as well.
Karanın yüzeyi ile temas ettiği noktada, inanılmaz bir şey olur.
In contact with the land surface, something wonderful happened.