Bitty translate English
465 parallel translation
Lana dekore etti. Bu çıtı pıtı haliyle.
Lana decorated it all by her itty-bitty self.
Belki biraz fareli olabilir.
Well, maybe a few little bitty mice.
Sadece bir ısırıkçık Lov?
Just one little bitty bite, Lov?
Küçük bir tarifi kesersen anlamaz.
She won't even notice if you cut out a little, bitty recipe.
Bir gün, bir fırtına çıktı. Sadece küçük bir fırtına bulutu. İlk fırtınası onu telaşlandırdı.
One day, a storm cloud came up... just a little bitty old storm cloud, though... and just tried awful hard to have its first storm.
Sıçan dedikleri yalnızca birkaç küçük fare.
Well, maybe a few little bitty mice, but...
Paramparça halde...
In little bitty pieces.
Buralarında minik bir şey, şuralarında minik bir şey.
They got a little bitty thing here, a little bitty thing there.
Ufacık, değersiz bir arazimiz var, ama biraz şanslı çıktık.
Only a little-bitty, no-account piece, only we had a run of luck.
Ufacık, minicik bir petrol kuyumuz olsa da, ben de kendime özel telefon alsam?
Couldn't we have just one little, itty-bitty oil well, so I can get a private phone?
- Böylece yarayı emip dışarı çekebilirler. - Anne, Elizabeth'in bana verdiği küçük köpek yavrusuna bak.
Mama, look at the little, bitty puppy Lisbeth give me.
O ufacık kız, senin koca kahramanını tek başına aşağı mı attı?
Did that little bitty girl shove your big hero out all by herself?
Size küçük bir mum getirdim.
I brought you a little bitty piece of candle.
- Bu minicik şey mi?
- This bitty thing?
Küçük bir adım at ve onlara Arthur Murray gülücüğü ver.
Take a little bitty step forward and give them your Arthur Murray smile.
Ya 5000 kişinin beş küçük balık ve iki minnacık somunla beslendiğine?
And 5,000 people were fed with five little fishes and two little itty-bitty loaves of bread?
Zavallı çocuk.
Poor itty-bitty kiddie
- Sadece ne yapabileceklerini soracağımız küçük bir mektup.
- A little bitty letter to see if they can help.
Ben böyle ufak tefek birşey yakalasaydım, geri bırakırdım!
If I was to catch a itty-bitty thing like that, I'd throw it back!
Ya, ufacık fırtınadan kim korkar?
Well, who's afraid of an itty-bitty storm? .
Küçükken babamın kütüphanesini oyun yeri gibi kullanırdım.
Papa's library was like a playroom to me when I was little-bitty.
Şey, ufacık tefecik bir kuş yere düştü. ve ben onu annesine geri götürüyordum.
Well, an itty-bitty bird fell on the ground... and I was taking it back to its mother.
Yani insanlara ufacık tefecik kuşu anlatamaz mıyım?
You mean I can't tell people about the itty-bitty bird?
Çavuşun ağzından bir kaç diş parçasını tükürdüğünü gördüm.
I just saw the sergeant spit out a little bitty piece of tooth.
Mini mini bir bebekken
When I was a little bitty baby
Evet ama ben tepende bir seyreklik görüyorum.
Yeah, but I can see a little bitty of a net up there.
Küçük, minik olanlar işe yarayabilir diye düşündük.
We thought some little, bitty ones might come in handy.
"... she's got her own bitty phone and she's taking LSD... "
"... she's got her own bitty phone and she's taking LSD... "
Şuradaki ufacık çocuklar mı?
Them little-bitty boys down there?
Tişörtünü de çıkar bakalım.
Pull off that little bitty shirt there, too.
Koca horoz, aslında ufacık minicik bir tavuktan başka birşey değil.
That big rooster turned out to be nothing but a little bitty chicken.
Hayır, dostum, gizli ajan casus aleti... yani ayı, yıldızları, planetleri... uyduları ve ecüş bücüş uzaylıları bize getiren alet.
No, secret agent spy scope, man... that pulls in the moon, stars, the planets... and the satellites and little bitty space men.
Mongo'nun onu küçük parçalara ayırıp... şerif köftesi yapacağından emindim.
I thought sure that Mongo would mash him up into little bitty sheriff meatballs. I just don't understand it.
Tırnak büyüklüğünde... minicik bir radyoları bile vardı.
And even a little bitty radio set... the size of your fingernail, you see.
Ufacıcık şeyine şekerli çörek geçirmişti.
He had a glazed doughnut around his little bitty thing.
Küçük bir yer.
It's a little bitty place.
şimdi sıçrayalım. Küçük bir sıçrama.
Now we do a jump, a little bitty jump.
Düğme gibi uçlu minik memeler mi?
Little-bitty ones with nips like raisins?
O keskin gözlerinle herhalde sen de benim gördüğüm şeyi görüyorsundur.
I know you're seeing the same thing with those itty-bitty beady eyes of yours.
Bir çift süs ışığı mı?
A couple of itty-bitty lights?
Anlattıklarımı rüyamda görüyordum ki...
Charlie! I had this dream I was makin'these little bitty grunts comin'out- -
Minnacık, o zincirin üzerindeki zarif filleri?
Little itty-bitty, dainty elephants on that chain?
Şimdi, Bay Quinn, zarif filler bu küçük kibar bileklik.
Now, Mr. Quinn, these little bitty dainty elephants were gold.
Evet. Şu ebatta küçük bir tane var.
Yeah, he got a little bitty one about that big.
Üzeri şekerli ve kremalı bir lütfen ayrıca o minik portakal parçaları, çiçekler ve köfteler olsa?
Pretty please with sugar on top and whipped cream... and those little bitty oranges you cut up in flowers on top. If you wanna talk... we'll talk. And meatballs.
Ufacık tefecik, küçücük parmakçıklar!
Mmm, little bitty, tiny fingers! [Chuckling]
- Bir kez sadece küçük bir dene.
- One try, one little bitty try.
Seni lime lime edeceğim dostum.
I'm gonna chop you into itty-bitty little pieces, my friend.
Annem seni lime lime edecek dostum!
My mama's going to chop you up into itty-bitty pieces, my friend!
- Hayır, ama bir miktar kül olacak.
.Nothing but a little.bitty pile of ashes.
Bay Books borcunuz yok.
Not one bitty penny, Mr. Books.