English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → English / [ B ] / Blend

Blend translate English

1,542 parallel translation
- Hayır, polinaylon. Gerçekten hoşunuza gitti mi?
- It's a poly-nylon blend do you really like it?
Nice Douglas aparkat! Suna bak, o mat Mike Tyson gönderildi!
Fine Blend from Buster Douglas.
- Tamam, aralarına karış.
- Okay, now blend in.
- Aralarına karış.
- Blend in.
Halka karışmaya programlıyız.
We're programmed to blend in.
Kendimizi tamir edip, etrafa uyum sağlamaya programlıyız.
We're programmed to repair ourselves. We're programmed to blend in.
Ortama uyum sağlamak için.
And to blend in.
Çünkü camiada bilinmeyi pek istemez.
Because he doesn't need to blend in with society.
Gizlilik ve güvenlik birbirleri için yaratılmışlardır.
Covert security is designed to blend in.
Kendim özel hazırladım.
It is my own special blend.
Boog, ev hayvanlarının arasına karışmalıyız.
Boog, the idea is to blend in with the pets.
Duvarın bir parçası olmaya çalışıyorsan yapamazsın.
If you're trying to blend into the wall, you can't.
Bir araya gelme denemesiydi.
An attempt to blend in.
Pek uyumlu değilsin.
You don't exactly blend in.
Ellen, mürüvvet ve nezaketin özel bir şekilde tek vücutta buluşmuş Amerikan ruhuna sahipti.
Ellen's special blend of courage and kindness combined to form a whole that embodied- - What a body it was- - the american spirit,
Mantıksız diyebilirsin ama üzerindeki t - shirt polyester ve pamuk karışımı.
Call me crazy, but that shirt looks like a poly / cotton blend.
Bir süre sonra Albay'ın 500 bitki ve baharattan oluşan, eşsiz karışımı Leo'nun yiyebildiği tek şey haline geldi.
And soon, the Colonel's unique blend of 500 herbs and spices were all Leo could eat.
Blendırım bozuldu.Kendime içeçek bir şey hazırlayacaktım
My blender broke, and I was going to make a smoothie.
- Karış, señora.
- Blend, señor a.
- Karışayım.
- Blend.
Ortama ayak uydurun.
Blend.
Bunun harmanı kötü.
That's a bad blend.
Sen kadınsın, benim aralarına girmem daha kolay.
You're a woman. It'd be easier for me to blend in.
- Ya, çok kolay.
- Yes, you would blend right in.
Gizli formülümü "mal sahibine ait karışım" teriminin ardına gizleyebilirim.
See, I can hide my secret formula behind the term "proprietary blend"
Uyum saglamalari için sahte anilarla donatilirlar.
Given false memories so they blend in.
Hayır, biraz uyumlu olmaya çalış, Eğer çalışmazsan, "Biz" okulda dalaşılan oluyoruz ve "Biz" tatili mahvolan oluyoruz.
No, just try and blend in a little better, because if you don't, we're the ones who get picked on at school and we're the ones who get our vacation ruined.
Gerçek cevaplar almak için derin kazmak ve karıştırmak zorunda kalacaksın.
We're gonna have to dig deep and blend in in order to get real answers.
Biliyorsun Rack, şüphe çekmek istemiyorsak bunları bilmek lazım.
You know what Rack? If we're gonna blend in, we need to know these stuff.
Hiçbir fikrim yok, ama soğuğa bizim kadar dayanıksız olduğunu söylemek iyi bir tahmin. bu yüzden yaşamak için aramıza karışmak zorunda.
I have no idea, but it's a good bet that it's as vulnerable to the cold as we are, hence its need to blend in among us in order to survive.
İçlerine gizli görevli bir Fransız ajan sokmak istiyoruz işini iyi bilen biri.
We want to send in a French agent, someone undercover, who knows how to blend in.
Bıçaklar bozuktu makine de karıştırmak için yetersizdi.
The blades were damaged, so the machine was too inefficient to blend the juice.
Ve gözlerimiz ayrı çizimleri birleştirip renkleri harmanlayacak.
and our eyes will knit together the individual drawings and the colors will blend.
Uyum sağlaman gerek.
You need to blend in.
Bu karışımı yalnızca bir şirket hazırlıyor ve bu hafta tanıtımı yapılıyor.
There's only one company that makes the blend, and they're premiering it this week. Where?
Amaç fark edilmemek. Görünmez olup kalabalığa karışmak.
You need to be invisible, blend into the crowd.
Eğitimli bunlar!
They blend in.
Biz kendimizi tamir etmeye programlanırız insanların arasına karışmaya.
We're programmed to repair ourselves'. We're programmed to blend in.
- Kendi karışımım. - İşte başlıyoruz.
It's my own blend.
Aslında daha çok yün ve ateş karıncası karışımı gibi.
Actually, I think it's more of a wool, fire ant blend.
Dikkat çekmemek için değiştirdin.
You changed it to blend in.
Manyetik mürekkep izleri ve bir karışım.
Traces of magnetic ink and a blend.
- Karışım?
A blend?
Bu karışım niye bu kadar özel biliyor musun?
You know what makes that blend so special?
Mısır pamuğundan uyku setini ve çarşafını. Ve özel harman, kavrulmuş Fransız kahveni.
Egyptian cotton pillowcase and sheets and a ziplock baggie of your special blend French roast coffee.
Aralarına karışıp rahatça dolaştılar.
Bad guys are going to blend in and walk right out.
Eğer eski ırkımızın tüm belirtilerini yok edip Britanya kültürüne geçmek istiyorsak, onlar gibi yürüyüp onlar gibi konuşmalıyız.
If we're gonna wipe away all traces of our colonial background and blend in with British culture, we need to walk the walk
Bir baharat karışımı ya da böcek zehiri gibi kokuyor,... veya başka zehirli kum gibi bir şey.
It smells like some kind of spice blend or pesticide, or some other kind of sandy poison or something.
Bir "House Blend", şirketten.
One house blend, on the house.
Diğerlerinin arasına karışmak için.
To blend in with the others.
Bu aramayı yapman hayatını mahvedecek. - Buyur? - Direksiyonda olacaksın.
Push the straw down to the root beer at the bottom, and then you suck up the ice cream and the soda simultaneously to deliver the perfect blend of sugary goodness, like so.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]