Blink translate English
1,825 parallel translation
- Hatlar arızalı.
- Wires on the blink.
Yumruk yerken gözlerini kırpma.
I don't blink when taking punches.
İçimdeki ışıldamayı tamamen görebiliyorum.
I can totally hear myself blink.
Aman tanrım, ölüyor! ne?
You ever see a horse blink his eye?
Tüm şehri bir anda kurtarabilir ama iş bir kadın olunca kırmızı-mavi görüntümüz yavaşlıyor.
He can save an entire city in the blink of an eye, but when it comes to ladies, the red-blue blur still drives with the brakes on.
Gök yüzünde bir anda bu devasa fırtına belirdi ve ortalığı Mahşer alanına çevirdi. Ardından, göz açıp kapayıncaya kadar kayboldu.
Just this massive storm cell appeared out of thin air then this guy opened up like Armageddon and in the blink of an eye disappeared.
Hayalimdeki iş olan cesur gazeteci kariyerime hızla ilerlerken bir anda sönüyorum.
One day I'm on the fast track for my dream career as the intrepid reporter, and then I blink.
Hiç göz kırptığını gördün mü?
Have you seen her blink?
Çünkü robotlar göz kırpmazlar.
Robots don't blink.
Göz açıp kapayıncaya kadar hallederim.
I'll do it in the blink of an eye.
Hayat, insanların ve atların canı bir göz kırpma süresinde bitebilir.
Lives, men's or horses are lost in the blink of an eye.
Sonra göz açıp kapayıncaya kadar 40 olacaksın.
And then in a blink of an eye, you're gonna be 40.
Geleceğin Pawnee'sinde uzay taksilerinde uçuyor olacağız saatlerimiz üzerinden iletişim kuracağız ve duygularımızı konuşarak ifade etmek yerine göz kırparak birbirimize aktaracağız.
The future of Pawnee will involve us flying around in space taxis, where we will communicate on watches, and blink our feelings to each other, rather than use words.
Bu... Er... Radyo kapanır açılır ve tam şimdi...
It's the, er... stereo, it's on the blink and just keeps coming on at... random, really inconvenient times!
Bak bakalım gözümü kırpıyor muyum isterse dört gün üç gece ayaklarıma kapanıp yalvarsın.
See if blink even one eye even if she begs at my feet for four days and three nights.
Sakın kırpma.
Don't blink.
Anermal - kozmik orantıların rahatsız edici gücüyle birlikte göz kırpmak kadar hızlı.
Abnermal - quick as a blink with pester power of cosmic proportions.
Emin değilim, çünkü onlar göz açıp kapayana dek oluyorlar. Yani yakalamaya hızımız yeter mi bilmem.
I'm not sure because they tend to occur in the blink of an eye, so I don't know if time allows it.
Hepiniz aptalsınız. Bİr müddet sonra... Bu gezegendeki herkes yok edilmiş olacak!
They'll sweep not just you, but everyone on this planet, away in the... blink of an eye...
Gözünü kırpınca ne kadar süre geçer bilmiyorum ama kırpma.
I don't know how long a human blink is, but do not blink,
Bakıyor musun, sakın gözünü kırpma.
You looking? Don't blink.
Göz açıp kapayıncaya dek Scrooge yatağına geri dönmüş.
" ln the blink of an eye, Scrooge returned to his bed
Gözünüzü kırparsanız, kaçırırsınız.
- Blink, and you'll miss it. - [pager beeping]
Gerçekten, senden bir işaret gelseydi, her şeyi yüz üstü bırakırdım Will.
Really, one blink from you, Will... and I would have been out the door.
İnan bana bu elbiseyle korsan bandı hiç güzel durmaz.
- Don't blink. This dress will not look good with an eye patch.
Bir kilometrelik bu erimiş demir katmanı, yüzeyden merkeze bir milyon yıldan daha az bir zamanda vardı. Bu süreç, jeolojik zaman diliminde bir parlama kadar kısadır.
A kilometer sphere of molten iron would make the journey from the surface to the center of the Earth in less than a million years - - a blink of geological time.
Kırpmadı bile.
Didn't even blink.
Bakış ile eşleştirme teknolojisi sayesinde, eşleştirilen çiftlerde, evlilikle sonuçlanmayan ilişki sayısı % 18 oranında gerilemiştir.
Since the introduction of blink-match technology, new data shows that extramarital affairs are down to a new low of 18 % in matched marriages.
Bakış ile eşleştirme teknolojisi.
Blink-match technology.
Kişisel bakışın diğer parçası için hazırız.
We have enough to make a blink personality splice.
Mors alfabesiyle göz mü kırpacak?
She's going to blink the Morse code?
Sizce ilk önce kim gözünü kırpacak?
Who do you think will blink first?
Bir göz kırpmayla insanların hayatlarını harabeye çeviriyorlar.
Ruining people's lives in the blink of an eye.
Ozaman kırp.Kırp, Robert.Bu göz kırpmama yarışması değil.
So blink. Blink. Robert, this is not a staring contest.
- Gözlerini kırpabilirsin.
You are allowed to blink.
Hayat göz açıp kapayıncaya kadar değişebilir.
Things can change in a blink of an eye.
Birkaç trilyon ışık yılı yaşında olabilir. Bukalemun devresi bozuk, geçici navigasyon sistemi ise can çekişiyor olabilir. Ama ne var biliyor musun?
She might have a few trillion light years on the clock, the chameleon circuit doesn't work and the temporal sat nav is always on the blink...
Hotch'u tanıdığım süre boyunca bir kere bile göz kırpmadı.
The entire time I've known Hotch, I don't think I've ever seen him blink.
Göz ardı etti.
He didn't blink.
Göz açıp kapayıncaya kadar Kiklop hamlesini yaparak iki denizciyi kapar ve onları parçalayarak yutar.
In the blink of an eye the cyclops lunges forward, grabs two of the sailors and devours them.
Bekle biraz, çocuk odası kamerası düzgün çalışmıyor.
Hang on, nursery cam's on the blink.
Profesör Rivers göz açıp kapayana kadar kaybolmayı becerdi.
Professor Rivers managed to disappear in the blink of an eye.
Bu sadece bozuk bir... öte-boyutlu hızlandırıcısı olan uzaylıdan başka bir şey değildi.
It was just an alien with a trans-dimensional accelerator on the blink.
Böylece fikrimiz tamamen değişerek yavaşça kuraklaşmayı terk edip nemlilik ve kuraklık arasındaki inanılmaz değişime döndük.
Rivers and forests sprang up, then turned to dry grassland all in the evolutionary blink of an eye.
Uyumamalıyım, gözümü bile kırpmamalıyım.
I don't sleep, I don't blink.
uydu sistemleri çalışmıyorsa... eski usülle devam edersin yani gözlerle.
If the SatNav was on the blink... You'd go back to the good old-fashioned way and use your eyes.
Hepimiz araya girip onu misafir olarak bir uzay gezisine gönderelim. Sadece gidiş.
If you need help, you look at me, you blink, and I'll come riding to the rescue.
Hubble'ın çok açılı ışın testini uyguladım.
I did a blink test with multi-exposures from Hubble.
Arızalı, üzgünüm.
Uh, it's on the blink, I'm afraid.
- Yine kablo arızası.
- Wires on the blink.
O zaman belki indirim yaparlar, değil mi? Dr. Turner, biri sizi görmeye geldi.
You can still blink, can't you?