Borrow translate English
7,554 parallel translation
Benim değil bu. Ödünç aldım.
I just... borrow it.
Ondan ödünç para alırım sonra da geri ödemeyi unuturum.
I'll borrow money from her and then forget to pay it back.
- Okuma gözlüğünü ödünç alabilir miyim?
Can I borrow your reading glasses? - Sure.
Çakmağını ödünç alabilir miyim?
Can I borrow your lighter?
Seninkini ödünç alabilir miyim?
Can I borrow yours?
O halde cep telefonunuz var mı? ödünç alabilir miyim?
Do you have a cellphone that I could borrow, then?
Ve sen O'nu bu kadar yol yürüterek, bir telefon ödünç almak için mi gönderdin?
And you sent her all the way over here, then, to borrow a phone?
- Merhaba, Junior. Ford'un anahtarlarını ödünç almayı istiyordum.
Say, I was hoping to borrow the keys to the Ford.
Ne arabası? Sen anahtarları istedin.
I said you could borrow the keys.
Ameliyata dönüyorum. Stajyerin Paul'ü alabilir miyim? Topher'ı muayene etsin.
Can I borrow your intern Paul to to do a post-op eval on Topher?
Sabah kıyafetimi Kirk'e vermiştim.
I let kirk borrow my hoodie that morning. You know, and we, uh,
Biraz kanından ödünç alacağım sadece.
Just need to borrow a bit of your blood.
Bunları ödünç alabilir miyim?
May I borrow those?
Bana daha önce hiç böyle bir şey söylememişti.
May I borrow your phone?
Telefonunu ödünç alabilir miyim?
Can I borrow your phone?
Jo, bu sinir bozucu biliyorum ama telefonunu ödünç alabilir miyim?
Jo, I know this is annoying, but can I please borrow your phone?
- Orasını hallederim ama havlunu alabilir miyim?
I'll take care of that, but could I borrow your towel?
Seni bir dakika ödünç alabilir miyim Bir dakika lütfen?
May I borrow you for just a moment, please?
Arabanı ödünç almalıyım.
I need to borrow the car.
Annemin arabasını almalıyım.
Just need to borrow my mom's car.
Bu iş görüşmesine gidecekti ama giyecek kıyafeti yoktu, onunla ödünç kıyafet almak için daireme geldiğinde buluştum.
He had this job interview but no clothes to wear, So I met him at my apartment to get him a suit he could borrow.
Bunu ödünç almak ister misin diye merak etmiştim.
I wondered if you'd like to borrow this. - What is it?
- Yedek bir uşak bulamaz mıyız?
Don't you? Could we borrow a spare footman?
Ödünç alabileceğim bir pipo var?
Do you have a pipe I could borrow?
Daha önemlisi, bir kaç DVD ödünç alabilir miyim?
Far more importantly, can I borrow some DVDs?
Birinin telefonunu ödünç almam lazım..
I need to borrow someone's cellphone.
O'nun adamına sadece bir kez ödedim.
I paid him to borrow his soldier just the one time.
Kasap bıçağınızı ödünç alacaktım. "
"I'm sorry, Mrs. Marin, I just needed to borrow a butcher knife?"
Alison, Jenna'nın odasından ödünç almamı istedi.
And Alison asked me to borrow them from Jenna's bedroom.
Bu kameralardan birini ödünç alabilir miyim?
Would you let me borrow one of those cameras?
Bunu alabilir miyim?
Hey, can I borrow this?
Arabamı ödünç mü aldın yoksa çaldın mı?
Did you borrow my car or just steal it?
- Kulaklığımı alabilirsin.
You can borrow my headphones.
Bir parça kağıt alabilir miyim?
Do you mind if I borrow a little bit of paper?
Eşinizin koleksiyonunu ödünç alsak mahsuru olur mu?
I'm sorry. Do you mind if we borrow your wife's collection?
Bir elbiseni ödünç alabilir miyim?
Yeah, can I, uh, can I borrow a dress?
Rachel, bizi biraz yalnız bırakabilir misin?
Rachel, can I borrow your room for a few minutes?
- Telefonunu ödünç alabilir miyim lütfen?
Can I just borrow a phone, please?
- Teminat istiyorlar, ve seninde ödünç verecek ne bir araban ne de bir evin var, ve polis de onu dışarı çıkaramaz bu konu kapanmıştır.
- Because they want collateral, and you don't have a house or a car to borrow against, and the police can't bail her out, so that's off the table.
Bir bardak şeker almak istiyorum.
H - hoping I could borrow a cup of sugar.
Hanımefendi, kocanız bizimle gelecek.
Ma'am, we're gonna have to borrow your husband.
Karınızın o kadından bir bardak un daha almaya gittiğini söylediği zamanları.
Every time your wife told you she was going over there to borrow another cup of flour from that woman.
- Arabayı alabilir miyim?
Can I borrow the car?
Çok sık veya her gün kullanmayabilirsin ama... pesto sos yapacağın zaman, arkadaşından ödünç alman ya da sosu el yordamıyla yapman gerekmeyeceğini bilirsin. Seni bir yetişkin yapan da işte bu bilgi, bu imkandır.
You may not use it every day or even very often at all, but knowing that at any moment you could make pesto without having to borrow a friend's or improvise some lesser method, that knowledge, that possibility, makes you an adult.
Nora'nın kıyafetlerinden ödünç alabilirsin.
I have some clothes of Nora's you can borrow.
Onu ödünç alıyorum, tamam mı?
I'm going to borrow him. - Okay?
- Jake, ceketini ödünç alabilir miyim?
Jake, can I borrow your jacket?
- Kaleminizi ödünç alabilir miyim?
Can I borrow your pen?
- Benimkini ödünç almak ister misin?
Do you want to borrow mine?
Bisikletini alabilir miyim?
Hey, can I borrow your bike?
Çöpe at gitsin.
Toss it in the bin. You'll borrow something of mine.