Bright translate English
9,052 parallel translation
# Hızla akan derelerle zengin, meyve bahçeleriyle parıldayan güney rüzgarlarıyla serin, mahsullerle koyu vatanım, selamlıyorum seni. #
Rich with thy hurrying streams Bright with orchard gleams
Parlak bir ışık olur, güneş ışığından daha parlak.
There is a bright flash, brighter than the sun.
Diğer eli de kana bulanmıştı.
His other hand was covered in bright blood.
Tanrıların bana dikkat kesilmelerini ve gelişim için Görkemli Salonlar hazırlamalarını istiyorum.
I want the gods to pay an interest in me, and prepare the bright halls for my coming.
Atletik görünüşlü.. ... kırmızı eşortman giyen.. ... biri olarak tanıtıldı bana.
I was told that that's the name of an athletic-looking brother wearing a bright red tracksuit.
Sizin yerinize, daha uygun sese sahip olduğuna oy birliğiyle karar verdiğimiz genç bir hanımla anlaşmaya karar verdik. Ayrıca Harlem Renaissance'ın canlı, ışıl ışıl örneği ve yarışın çıtasını yükseltiyor.
We have chosen to record instead a young lady who we unanimously agree has a more compatible sound and is a bright, shining example of the Harlem Renaissance and an uplift to the race.
Ama önce Ken'in "aydınlık ve parlak" banyo stratejisini tercih ettiğini bilmelisin bence. Çünkü ona göre "Mikrop Öldürücü" insanların aklına "kaka" yı getiriyormuş.
But first, I think you should know that Ken prefers the "bright and shiny" bathroom strategy because he says "germ killer" makes people think of poop.
Şu an iyimserliğin sesi olmana ihtiyacım var.
I need you to be the voice of the bright side.
- İçkinizi tazeleyeyim mi?
♪ Their approach is hope's bright star
Bu Parlak Yıldızlar Kitabı'ndan bir sayfa.
This is a page from the Book of Bright Stars.
Roman görüyor tabii ki.
Roman, mainly. Lydia isn't quite bright enough to see I'm just intimidated.
Şehir çok parlak, bir tane bile yıldız göremezsin.
The city's so bright, you can't see a single star.
Oldukça parlak fenerlerimiz vardır.
We have very bright flashlights.
Bardağın dolu tarafını gör biraz.
- Look on the bright side, huh?
Bardağın dolu tarafını gör biraz.
Look on the bright side, man.
Ama sensiz, gölgesi daha az parlak.
But a shade less bright without you.
Parlak kırmızıydı hem de!
Bright red!
Elektronik müzik dinliyorsan muhtemelen parlak renkli bir şeyler giymelisin.
With electronic music you should probably just wear, like... something with bright colors.
Bunun doğru olduğunu biliyorsun çünkü senin ne kadar parlak bir çocuk olduğunu biliyorum... ve böyle olmak istemediğini de.
You gonna know it's the truth because I know you are really a bright boy and... But you don't want it to be.
# I will light up my mouth, bright red #
# I will light up my mouth, bright red #
- Çok zeki bir çocuk.
He is a very bright boy.
Yarın sabah erkenden yola çıkacağız.
Bright and early tomorrow morning.
Londra ve sunduğu o şaşaalı ve göz alıcı nimetler.
London and all the bright shiny prizes it offers.
Senin ışıltın, o nefret dolu ışığın kısılmış gibi duruyor.
[Country music playing] Well, your bright, hateful light seems to have dimmed.
İyi yanından bakalım, en azından hapishaneye gideceğim böylelikle yakandan düşeceğim. - Bu benim mutlu mu ediyor sanıyorsun ya?
Hey, uh, on the bright side, at least I'm going to jail, so, you know, I'll be out of your hair, huh?
- İyi tarafından bak.
Hey, look at the bright side.
"Karanlığın ve aydınlığın en iyi tarafları onun bedeninde ve gözlerinde buluşuyor."
"And all that's best of dark and bright meet in her aspect and her eyes."
Fakat iyi yanına bakarsak, teknolojimizi geliştirme fırsatı bulduk!
But on the bright side, it gave us time to improve our tech!
Özellikle de parlak mavi göte benzeyen çizime hasta oldum.
I particularly enjoy the one that looks like a bright blue jacksy.
Kapıdan kapıya servis, dışarısı da henüz aydınlanmadı.
Door-to-door service and it's not even bright out yet.
Sen kesinlikle hoş biriydin.
Well, you certainly were a bright spot.
Seni tanıyabileceğimiz kadar burada kalmadın, Colleen ama yine de hoş biriydin, herkesin seni sevdiği kesin.
Not here long enough for us to get to know you, Colleen... but a bright spot all the same, everybody sure likes you a lot.
Günü gölgelik, gecesi açık olsun, istediğimi yapmak için dolunayı beklesin!
Shade by day, bright by night, to do my will in full moon's light!
Günü gölgelik, gecesi açık olsun, istediğimi yapmak dolunayı beklesin!
Shade by day, bright by night, to do my will in full moon's light!
... parlak sarı merdiveni.
... the bright yellow ladder.
Acil durum çantası gibi olsun, çok parlak ya da gürültülü şeyler bir de...
See? It's like a survival kit, you know, for when the lights are too bright, when it's too noisy and shit...
Parlak olduğunun farkındayım.
I know it's bright.
- Aydınlık olmasını sağlamış.
- It makes it nice and bright.
E sınıfından birini koruyarak ve geleceğin öncüsü A sınıfındakileri döverken aklından ne geçiyordu?
What were you thinking siding with the E Class and hurt students from A class who had a bright future ahead?
Bu fırının ışığı son derece parlak.
Well, the lightbulb in this oven is ridiculously bright.
Bütün bu parlak insanlar mum ışığıyla aydınlanan masaya oturmuş.
All these bright people sitting around a table by candlelight.
Parlak geleceğinde sana bol şans.
Good luck with your bright future.
İyi tarafından bakmam gerek Fraser.
I have to look on the bright side, Fraser.
Şehrin Parlak Işıkları'nı görmek için kim can atıyor?
So, who's dying to see Bright Lights?
Bir de bardağın dolu tarafından bak, James.
Let's look on the bright side, James.
İyi tarafından bakın, tamam mı?
Look on the bright side, you know?
İyi yanından bakacak olursak, genç Damien'a burada biraz kültür aşılayabiliriz.
On the bright side, it is a chance to inject young Damien here with some culture.
Özel hayatı da, üne kavuştuğunda beri parlamıştı.
His personal life, however, has shined bright since his arrival to fame.
İyi yanından bak.
Look on the bright side.
Bu parlak fikir hangi aptalın aklından çıkmış?
Who's the moron who came up with that bright idea?
Bu senin kimliğini açıklamanı daha da kolaylaştıracak.
Look at the bright side.