Bronze translate English
932 parallel translation
Ona bir bakın... kararlı ve tunç rengi parlak gözler.
Look at him- - sturdy and bronze and clear - eyed.
Bronze Peacock'da ufak bir iş.
A little job at the Bronze Peacock.
Birisi, Bronze Peacock'da Alvin McClure'ü vurmuş.
Someone knocked off Alvin McClure over at the Bronze Peacock.
Detroit'den birisi Flaherty'ye, McClure'ü vuranı öğrenmesi için Bronze Peacock'daki bir dansçıyla konuşmasını söylemiş.
I heard somebody in Detroit got to Flaherty and told him to start working on a dancer at the Bronze Peacock if he wanted to find out who shot McClure.
Bronze Peacock'u soyanlar Rico ve adamlarıydı.
It was Rico's gang that held up the Bronze Peacock.
Belki de size gümüş bir madalya verebiliriz, ama kesinlikle bronz bir tane olur.
Perhaps we can you you the medillion, but surely the bronze one.
- Bronz Süvari )
- The Bronze Horseman )
Güneşle bronzlaşır tenleri
The sun begins to bronze their skin
- Bronzdur.
- It's bronze.
Ayrılırken, bana bronz bir heykel verdi.
When I left, he gave me a bronze statue.
Bronz bir heykel mi?
A bronze statue?
- Sigaralık ve heykel.
- The cigarette case and the bronze.
Heykel, sigaralığı zaten aldınız, değil mi?
The bronze, and you have the cigarette case already?
Boya istiyorum. Biraz altın yaldız, toprak sarısı, kan kırmızısı -
I'll have some colours, golden bronze, yellow ochre, bull's blood.
İster teneke ister bronz
Whether youre tin or bronze
Onsuz, isterse her tarafın altından olsun.
Without that, you might as well be made of bronze.
Bronz kaplama gibi görünmüyor muyum?
I don't seem to you made of bronze?
Bronzla kaplatacağım.
I'm going to put a bronze plaque right up there.
Her devir, her çağ ; sanatçıların taştan, bronzdan veya tuvalden yarattıkları eserlerle, bizlere görünür.
Each age, each era becomes visual to us when the artist recreates it in stone, bronze or on canvas.
Sen bronzla kaplı heykel değilsin, tatlım.
You're not cast in bronze, sweetie.
Öldüğünde Hitler seni bronza batıracak ve caddelere adını verecek.
When you die, Hitler will dip you in bronze and name streets after you.
Bronz YıIdız, Mor Kalp.
Bronze Star, Purple Heart.
3 tane 16'lık, 1'lik, 5'lik ve 8'lik, yarma manganez tunç.
Three-sixteenths by-by-by one-five-eighths Split manganese bronze.
Eski zamanlarda daha fazla duyabilirdiniz o zamanlar duvarlar bronz kaplıydı.
In ancient times, you could hear it much louder when the walls were covered with bronze.
Bronz şöminenin üzerindeki bronz.
The bronze... The bronze on the mantel
Şömineden bronzu kim getirdi?
And who brought the bronze from the mantel?
'Bronz At'a gidebilirdik.
We could go to the Bronze Horse.
Ama içi boş, broz put, bir hiç!
But to a hollow, bronze idol, nothing!
İçi boş bronz bir idol, bir hiç!
To a hollow bronze idol, nothing!
O olmadan bronzdan da yapılsan aynı şey.
Without it, you might just as well be made of bronze.
Öyleyse beni bronzdan yapılmış olarak görmüyor musun?
- I don't seem made of bronze, then?
Her yerde eski altın, bronz ve bakır var.
Everywhere is old gold, bronze and copper.
Büyük ihtimalle babasının bahsettiği o bronz kapıyı arıyor.
He's probably looking for that bronze door his father wrote about.
Bronz kapı.
The bronze door.
Bronz kapıdan kadına bahsettiği için Timgad'a vardıklarında hazineyi başka bir yere taşıdı
He'd told her about the bronze door, so the minute they arrived in Timgad, he hid the treasure someplace else.
Orada bulunan altın ve bronz madenlerini şüphesiz duymuşsundur.
You've no doubt heard about the gold and bronze found there.
Bronz maskeyi görüyor musun?
Do you see this bronze mask?
Öğleye doğru Bronz Adası'na varacaksınız.
- You will reach land at noon. - Where? The Isle of Bronze.
Adaya ulaşmanızı sağlayacağım, ama beni çok dikkatli dinle.
I will see that you reach the Isle of Bronze. But listen to me, Jason. Listen very carefully.
Silahlarımız yetersiz kalıyor.
Against a man of bronze, our weapons are useless.
Hayır, bronz renkli.
No, bronze-colored...
" İçinde bronz kaplanmış olarak bütün dans ayakkabılarım...
" and within it will be preserved all my dancing shoes dipped in bronze...
Boyada, bronzda... ama en çok mermerde vücut bulan ilhamdır.
Inspiration in paint or bronze... or truly... most truly in marble.
Benim için yaptığın, Bolonya'daki bronz heykele ne yaptıklarını biliyor musun?
Do you know what they did... with the bronze you made of me in Bologna?
Louis'nin bronz heykelinin tam karşısında. Orada 14.
Just opposite the bronze statue of Louis XIV
Orada eski bir bronz lamba bulacaksın.
There you'll find an old bronze lamp.
Eski bir bronz lamba..
An old bronze lamp...
Bir Gümüş Yıldız, bir Bronz Yıldız, birkaç cesaret madalyası çavuş olmuşsun.
A Silver Star, Bronze Star, couple of Purple Hearts... Sergeant.
Kore savaşında ona madalya verdiler.
They gave him the Bronze Star in Korea.
Ya da savaş madalyanı.
Or maybe your Bronze Star.
Gri çöllerden dışarıya sızan bir ışığa rastlamak gibi.
Indian words mean the sound and feel of a word, like, crack of dawn, the first bronze light that makes the buttes stand out against the gray desert.