English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → English / [ B ] / Buttons

Buttons translate English

2,235 parallel translation
Katherine, düğmelerin...
Katherine, your buttons...
Neden? Matsumoto'nun dört bir yanındaki yalnız yaşayan yaşlılardan acil durum çağrısı geliyor.
All the senior citizens are pressing their emergency buttons non-stop.
Bu düğmelerden daha iyi bir fikir üretemezler miydi acaba?
You think they would come up with something better then these buttons?
Lütfen tuşları kullanır mısın?
- would you please use the buttons?
Adam sinirlerime dokundu.
The guy was pushing my buttons.
Beni sinirlendirmeye çalışıyorsun ama başaramayacaksın.
You're trying to push my buttons, but it's not gonna work.
Lânet olasıca kumandanın üzerinde o kadar çok düğme vardı ki bir türlü kapatamadım.
The remote control had so darn many buttons on it, i couldn't turn it off.
Bak, biz şeytanı reddederiz, onlarsa düğmeleri.
Hey, look, we reject Satan, and... they reject buttons.
Şimdi düğmeler...
And the buttons...
Sen benim damarıma basıyorsun, ben de senin.
You press my buttons, I press yours.
Basıyorsun derken...
By "buttons," you mean...
Çünkü bir düğme klasik ekoldür, Blair tatilde.
How many buttons? Cos, like, one is old-school, Blair on holiday.
Ama bak, düğmelerim ne kadar da parlak.
Oh, but look at how shiny my buttons are here.
Bu yüzde yüz gösterişli Mısır kumaşı inci düğmeleri elle dikilmiş.
This is a saville row 100 % polished egyptian cotton, hand-stitched with pearl buttons.
Seni şaşkına çevirmek istemem ama kapının üzerindeki düğmeler camın açılıp kapanmasını sağlıyor.
But the buttons on the car door- - They make the windows go up and down. You're very funny.
Klavye de üstündeki numaraları, tuşları ve diğer şeyleriyle burada.
The keypad has several buttons with numbers and other things on them.
Tüm düğmelere bastım, ama susturamadım.
I pushed all the buttons, but I can't get it to stop.
Sadece düğmelere basıyorsun, buna seçmek denmez.
You were just touching the buttons. that's not calling it.
Ekranınızda an itibariyle beliren iki oylama tuşu olmalı.
There should be two voting buttons on your screen.
Bunun ne kadar çok esrarengiz yanın olduğuyla bir ilgisi yok. Kişisel kurallarım var ve bunlara sıkı sıkıya bağlıyım.
It's uncanny how many of my buttons you're finding, but I have a personal rule about this and I stick to it.
Büyük düğmeli.
With big buttons.
Çünkü her zamanki gibi, düğmelerine basmak beni eğlendiriyor.
Because, as always, pushing your buttons amuses me.
Düğmeleri mi diyorsun?
Buttons?
Gözler yerine düğme vardı demek.
Buttons for eyes, huh?
Gözlerime düğme diktirmem!
You're not sewing buttons in my eyes!
Düğmen nerede, Kaçak?
Hey! Where's your buttons, Loper?
Bu yüzden düğmeleri dikmesine izin verdik.
So we let her sew the buttons.
Ayrıca gözüme düğme dikmene izin veririm.
And I'll let you sew buttons into my eyes.
Biri damarına mı bastı?
Somebody pushing your buttons?
Bir sonraki yaşamıma kotunun arka cebindeki düğmelerden biri olarak gelmek istiyorum.
In my next life I wanna come back as one of the buttons on the ass pocket of her jean shorts.
- Düğmesi yok.
There's no buttons.
bütün bu farklılık adam konserde çekici bir kızla karşılaşıyor ve bütün doğru hareketleri yapıyor onunla gelmek ve sigarasını yakmak ve bir saat içinde onunla nişanlanmak, memnuniyet ve yakınlıkla.
Nor is any of this all that different than a man sizing up an attractive girl at a concert and pushing all the right buttons to induce her to come home with him and lighting her cigarettes and engaging in an hour of post-coital chitchat, seemingly very content and close.
İşyerinizde koridordasınız, ve size doğru gelen oldukça güzel bir kadın gördünüz, ve bluzü o ladar sıkı ki, düğmeleri kopacak gibi, ve kalemini düşürüyor, ve almak için eğilirken, bluzü ayrılıyor, ve onun dekoltesini, onun yumuşak, yuvarlak, beyaz tepeciklerini görüyorsunuz.
You're here in the corridor at your employment, and you see a very pretty young woman walking toward you, and her blouse is tight and is rather bursting at the buttons, and she drops her pencil, and as she bends to retrieve it, her blouse parts, revealing the cleavage of her soft, round, white mounds.
Bu yeni zımbırtılar kafamı karıştırıyorlar.
These new things have too many buttons for me.
Onlara balta başları, Amerikan bezi, ve sevimli düğmeler teklif etti.
He offered them some axe heads, some calico, and very pretty buttons.
Fuegolu'lar için, çocuklar ucuz, düğmeler kıymetliydi, bu nedenle de çok geçmeden Fuegolu'lar ıvır zıvırlarına Kaptan Fitzroy da üç tane çocuğa sahip oldu.
To the Fuegians, children were cheap and buttons were precious, so it wasn't long before the Fuegians had their trinkets and Captain Fitzroy had his three children.
Ayrıca düğmem olmamasından dolayı da bana güldü.
He also laughed'cos I had no buttons.
Kat düğmeleri burada.
It's these buttons right here.
Oradaki yaka düğmelerinden alın.
Get those buttons out there.
Yaka düğmeleri!
Buttons!
Eğer kimse seninle oturmak istemezse şu şişko patatesle kim oturur ki?
And if nobody wants you sitting at their table, you think they want Chummy Buttons over here?
Hemen onun düğmelerinden biri olduğunu anladım. ... zemin çöküyordu.
Presently, I noticed that one of her buttons it was tumbling down floor.
Vidia, sana verdiğim düğmeler nerede?
Vidia, where are your buttons?
Pirinçten düğmeleri ile hepsi parlak koyu mavi üniformalarıyla.
Their uniforms all royal blue with brass buttons.
Ama benim sorunum bacaklara yeterli yer olmaması değil bunun yerine koltuklardaki düğmelerin kalitesiyle ilgili.
"But my issue is not with the lack of leg room, " it is instead with the quality of the buttons on the seats.
ve bütün bu küçük kontroller, dügmeler ve igneli seyler.
And all these little knobs and the buttons and needle things.
Şu düğmelere bir bak.
Look at all them buttons.
Sepet çalan ayılar sinirlerine dokunsa bile mi?
Even when basket-stealing bears push his buttons?
Gömleğini düğmeledin mi?
Do you have those buttons there?
Yer değiştirmemiz gerekecek çünkü solak olmadığım için düğmelerini açamıyorum.
We're going to have to switch places'cause I'm struggling to undo your buttons here with my dodgy left hand.
Aklını çel.
Well, push his buttons.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]