English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → English / [ B ] / Buğday

Buğday translate English

1,239 parallel translation
# Üç çuval buğday çalmış
She stole three bags of grain...
Baba, bu buğday tohumundan biraz daha yersem, aklımı kaçıracağım..
Daddy, if I eat any more of this wheat "gurm," I'm gonna lose my mind.
Onları buğday tohumu taşırken görüyor musun hiç?
You don't see them carrying off a can of wheat germ, do you?
Buğdayın büyümesini Ed mi sağlıyor?
I don't know the man.
Yani buğday, mısır ve bunlar gibi yetişen her şeyi hiç gübre kullanmadan yetiştirebileceksin.
That means that you could raise wheat, corn damn near anything to grow with no fertilizer.
Sabah buğday gevreğimi yiyemedim.
I didn't have my cereal this morning.
Kremalı buğday mı?
Cream of Wheat?
Buğday.
Wheat?
Onlar buğday bitleri.
Must have been in the noodles.
20 Temmuzdan itibaren dikkatler Stravropol'deki buğday tarlalarına çekilecek.
By July 20th, the emphasis will fall on the winter wheat fields in Stavropol.
Buğday boylarının bir metreyi bulması bekleniyor. Bu demek oluyor ki yağmur, köklerin zeminde kalmasını sağlayacak.
The wheat has grown tall this year, at times over a meter, so the rain forced its stems to the ground.
- Ya buğday?
- On the wheat?
Evet, tam buğday üzerine yumurta salatası alacağım.
Yeah, I'll have the egg salad on whole wheat.
Beykın, kızarmış buğday ekmeği, ve sade kahve istediğini biliyordum.
I was so sure he wanted overeasy with bacon, wheat toast, black coffee -
Saçları olgunlaşmış buğday taneleri gibi temiz ve parlaktır, gözleri, yazın, gökyüzündeki mavilik gibi masmavidir, hareketleri uyum içindedir, vücudu mükemmeldir.
His hair is as light as ripened wheat. His eyes are blue like the summer sky. His movements are harmonious.
Buğday..
Corn...
Bölgede buğday bulundu.
Corn located at site.
Tekrarlıyorum : Bölgede buğday bulundu.
I repeat : corn located at site.
Çiğ buğday... ham pirinç ve çiğ yumurtalar onları çürümeye bırak...
Raw wheat... raw rice and raw eggs make them rot away...
İlk randevumuzda bana, BM'den bir grup bilim adamıyla kuraklığa dayanıklı bir buğday türü üstünde çalıştığını söyledi.
On our first date, Adam told me he was working with a U.N. team of scientists... - to develop a drought-resistant strain of wheat.
Buğday değil pirinçti.
Not wheat, rice. It was rice.
Elleri kanayana dek buğday biçmiş.
Cut wheat till his hands bled.
"Anne buğdayından mahsul verecek"
Oh, what a crop of mummy wheat
Belki de buğday.
Maybe wheat.
Buğday.
Wheat.
Göz alabildiğine uzanan buğday tarlaları.
Great fields of wheat as far as the eye can see.
Sana bu buğday kreması deyip köpek bokuyla besliyorlar.
They've been feeding you dog shit, telling you it's Cream of Wheat!
Dostoyevski tam bir öğün vitamin hapı ve buğday tohumu.
Dostoyevsky is a full meal with a vitamin pill and extra wheat germ.
Pekala, temel endüstri : buğday ve mısır.
OK, main industries : Wheat and corn.
Geçen sene buğday fabrikasında kullandığımız o kızın adı neydi? Sandy Krieger mı?
What was the name of that gal we used on the cereal company sneak last year?
Buğday tabakaları, ısıtılmış domuz parçaları ve yassı tavuk bebekleri.
Grid-like breakfast slabs, seared strips of swine flesh and flat chicken embryos.
Buğday tarlasında küçük bir kadın, ve ne yapıyor?
One little woman in a wheat field, and what is she doing?
- İçinde buğday var mıdır?
- Is there wheat in it?
Ukrayna Kuban bölgesinden gelen bütün buğday, ülkenin kuzeyine nakledilmek üzere orada toplanıyor.
9 million tons of oil. All the wheat from the Ukraine came there before being shipped north. Manganese ore was mined there.
Seninki, sütsüz buğday kadar istek uyandırsa da en azından saklaması ucuza geliyor.
Though yours is about as desirable as Shredded Wheat without the milk at least he's cheap to keep.
Çiftçilerin en iyi dostu. Koyunları ve uzun buğday tafrasının yanında.
Farmer's best friend, next to a sheep and a tall wheat field.
- Bir pennyweight`ın içinde kaç buğday olduğunu öğrendim.
- I learned how many drams in a pennyweight.
Jerry'nin bana iyi davranacağını umduğu bir buğday tüccarına verildim.
I was sent to a grain dealer, where Jerry expected me to be treated fairly.
Şimdiden, dürüstlüğüm ve adil davranışlarım sayesinde ünlendim. ALFRED LUDLOW Sığır ve Buğday Komisyoncusu Helena'nın nüfuzlu sakinlerine "dostum" demek çok hoşuma gidiyor.
Already, I seem to have acquired a reputation for honesty and fair dealing... and I am pleased to call some of Helena's most influential citizens... my friends.
Bir mısır buğdayının toprağa düşerek ölüp, orada sabit kalması dışında.
"Except a corn of wheat falleth to the ground... "... and die, it abideth alone.
5 ruble... kara buğday...
February 20th... five pounds buckwheat.
Ama unutma kabuklu deniz mahsulü beyaz et, kırmızı et doymuş yağ, nitrat, buğday, nişasta sülfit, MSG ve süt ürünleri yemez.
Yes, well... This was nice. Yes, it was, wasn't it?
Gemim, beş kiloton Regrean buğday kabuğu taşıyor. Başka bir şey yok.
My ship is carrying five kilotons of Regrean wheat husks, nothing more.
Beş kiloton ha, bu çok fazla buğday kabuğu.
Five kilotons - that's a lot of wheat husks.
Nedir bu, üzerindeki buğday şekli midir nedir?
What is that, a weed on there?
Tütün out, buğday tohumu in.
Tobacco's out. Wheat germ's in.
Bu kadar seker, pirinç, buğdayı ne yaparım!
What use this sugar, rice and wheat for me?
Karabuğday diyorum Jim. Aşağılık sefil arkadaşların buğday.
Buckwheats, Jim, to your miserable band of misfits.
Sürekli sakalar yapardi ve saçlari bir bugday tarlasi kadar sariydi.
Full of pranks, and blond as a field of wheat.
Bunlar bu insanların buğdayı!
I'll drag you into the courts!
Bu buğdayı onlar ekti.
Hey!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]