Carrying translate English
8,354 parallel translation
Hırsızlık suçlarını düşürsek bile, eroin taşımakla suçlanır.
Even if the burglary charges are dropped, you were carrying a lot of heroin.
Bir havuzda bekletiliyorsun ve taşıdığın tüm Hristiyan pisliklerinden kurtuluyorsun.
You soak in a pool. And you clean off all that Christian filth that you've been carrying around.
O kadın ve karnındaki bebek şu anda yaşamamı sağlayan tek şey.
That woman and the baby she's carrying are the only things that keep me alive.
O sırtındaki ne?
What are you carrying?
- Benim çocuğumu taşıyor.
She's carrying my child.
Üniversite polisi hariç, bizi cesedi taşırken görmüştü, bir şeyler biliyor olmalı.
Except the campus cop, right I mean the one that saw us carrying the body out of the house... - he knows some stuff.
3 Kasım sabahı, Billy, Madison'a giden bir otobüse bindi. Yanında yasal olarak satın almış 3 adet silah vardı.
On the morning of November 3rd, Billy boarded a bus headed to Madison, carrying three handguns all legally purchased.
Bunlar onun ağırlıkları da taşımak ister misin?
They're from his line which you might consider carrying?
Samantha'nın elinde köpek kakasıyla dolaşmasını sevdiğimi mi sanıyorsun?
You think I like pretending Samantha isn't carrying a baggie of dog poops in her hand? No!
Gece vakti kasabada dehşet saçan grup masumları palalarla doğrayıp yer yer de ateşe vererek intikam saldırılarını gerçekleştirdiler.
... then terrorizing the village by night, carrying out revenge attacks involving hacking innocents with machetes and, in some cases, setting them on fire.
Hâlâ cep telefonumu yanımda taşımak hoşuma gidiyor mesela.
I still like carrying around my cell phone, too.
O hamile.
Hmm, she is carrying in the front.
Ve bu sefer bir bebek taşıyorsun.
And this time you're carrying a child.
Ev boyunca beni taşırdı ve "her şeyin kralı sensin" derdi.
Carrying me all throughout the house, saying I was the king of everything.
Hamileliğine baktığımız zaman, Üstat Wolkan erkek olacağını söylüyor.
From the way she's carrying, Maester Wolkan says it looks like a boy.
Alevli kalp sancagi tasiyorlar.
They're carrying his flaming heart banners.
Kyww Hava Merkezinden meteorolog Stu Haines.
- People filled the Modesto city council meeting, many carrying signs... I'm meteorologist Stu Haines in the Kyww Weather Center.
Üzerinde ne var?
♪ All these hoes around her sitting on their... ♪ What up? You carrying?
Sabah bulantım yok ve tuzlu yiyeceklere aş ermiyorum. Ayrıca tıpkı küçük Jamie'de olduğu gibi aşağıda taşıyorum.
Well, I've had no morning sickness and a taste for salty food, and I'm carrying low, same as wee Jamie.
Yasak çocuğunu taşıyordu.
Carrying your forbidden child.
Nükleer materyal taşıyan planlanmamış bir konvoy 15 dakika önce UNAÖ'den yola çıkmış.
An unscheduled convoy carrying nuclear materials just left the INRO 15 minutes ago.
Beyaz bir şey sallayan bir adamdı sadece.
He was just a guy carrying something that happened to be white!
Ve dolu bir 38'lik taşıyordu.
And he was carrying a loaded.38.
Haftalardır bende duruyor.
I've been carrying it around for weeks.
Yani ne tür silah taşırsın?
No, I mean, what are you carrying?
Ne taşıdığını söylemek istemiyorsan sıkıntı yok.
You don't want to tell me what you're carrying, so be it.
Ne taşıdığımı söyledim işte.
Just told you what I'm carrying.
Adamın silahı yok.
He's not carrying a gun.
Tatlım, bu şekilde devam edemezsin.
Honey, you can't keep carrying on like this.
Burada onu kestikleri yerleri ve ilaç transferinden sonra dikilen yerleri görebilirsiniz.
Probably carrying them in her silicone implants. You can see here where they cut her open and sewed up her breasts to transport the drugs.
Benim çocuğumu taşıdığını bilmiyordum.
I didn't know that she was carrying my child.
Her yere taşıdığın o küçük siyah olan mı?
That little black one you've been carrying around?
Sendeyim, bir çaylak, yeni bir adam, ailenin adını taşıyan.
I'm you, a probie, a new guy, carrying on the family name.
Dedektif Foster'i çatıya taşımak için yardımı gerekecek.
We're gonna need help carrying Detective Foster to the roof.
Bu aşk üçgeninde çok gerginsin. Belki de.. ... gömleğini çıkartsam, biraz daha rahatlarsın.
You know, you are carrying a lot of tension... in your buster deltoids.
Üstünde sizin mührünüz vardı.
It's carrying your seal.
Kaçak Rus mastürbasyon orospusuna mı yoksa kimliği olan, elmalı turta yiyen... "4 Temmuz'da doğmuş" Amerikan vatandaşına mı?
Illegal Russian fucking hand-whore or a card-carrying, apple-pie eating, born on the 4th of July, American fucking citizen?
Herkese yetecek mal var.
Carrying food. There'll be pickings for all.
Hadi ama. Onun mirasını devam ettirdiğim için mutlu olurdu.
She'd love that I was carrying on her legacy.
- Taşıyoruz derken?
- What are we carrying?
- Silahlar, kalkanlar.
- Carrying? Weapons, shields.
Diğer insanların inancını taşımak.
Carrying other people's Faith.
Pankartı olup da bırakmayanlar salondan çıkartılacaklar.
Anybody who is carrying a sign shall relinquish it or be removed.
Taşıdığını bile bilmiyordum.
I mean, I didn't even know he was carrying.
Abbess'den duyduğuma göre Lahani çocuğunu taşıdğı için kızın yeri değiştirilmiş.
Once the Abbess heard she was carrying the last of the Lahani line, she moved her.
Kaçak olarak gizlilik teknolojisi taşıyan bir DGİ teröristisin.
You're an OPA terrorist. You were carrying contraband stealth technology.
Canterbury'nin Ceres istasyonuna buz taşıdığı bildirildi.
The Canterbury was reported to be carrying ice, bound for Ceres station.
Matt mavi bir ceket taşıyordu.
Matt was carrying a blue jacket.
Birinci katta, bir silah kutusu ve kağıt torba taşıyor.
Target is sighted. He's on the first level carrying a gun case and a paper bag, but he's in the big, fat middle of shoppers.
Geri kalan planlarını orada tamamlayacaklar.
They will be carrying out the rest of the plan.
Bu yerin idaresi senin omuzlarında Leena.
You know, you're carrying this place on your shoulders, Leena.