Cellphone translate English
1,943 parallel translation
Başka bir şeye ihtiyacın olursa, bu cep telefonuyla beni ara.
If you need something, use this cellphone to call me.
Sae, cep telefonunu göster.
Sae, show me your cellphone.
- Cep telefonun.
Your cellphone.
Belki onu canlı gören son kişi o olabilir. Evet elbette.
You found his name on the victim's cellphone calendar, maybe the last person to see him alive?
Telefonun bütün gün çaldı.
Your cellphone's been ringing all day.
- Zil sesi duyuyorum.
[Cellphone ringing] I'm hearing bells.
Anlıyor musun?
You understand? [Cellphone ringing]
Evet.
[Cellphone beeps] Grace : Yeah. Ro :
İnsanları kötü etkiliyorsun.
You're a bad influence. [Cellphone chimes]
- Telefonumu ver.
- Give me my cellphone?
Cep telefonu numarası ve adresi düzmeceymiş.
Her cellphone number and her address were bogus.
- Telefonuna ping attık.
We pinged his cellphone.
- Radyo istasyonunu aradığı telefona ne oldu?
What about the cellphone he used to call the radio station?
- Onun telefonunu buldun mu?
You find his cellphone?
- Onun aramasına cevap vermemiş, ama onunla konuşmak istersen adresini aldım.
He's not answering his cellphone, but I did get an address if you want to go talk to him.
- Malcolm'un telefonunu.
Malcolm's cellphone.
Telefonum çalışmıyor.
My cellphone died.
Telefonumu bir telsizle parçaladığınıza inanmıyorum.
I can't believe you crushed my cellphone with a walkie-talkie.
Cep telefonun batıyor.
Your cellphone is going down.
- Biliyor musun, cep telefonun olsaydı bu daha kolay olurdu.
You know, it'd be a lot easier if you got a cellphone of your own.
- Ruby sana bir telefon bağlamak istiyor... benim telefonumdan.
Ruby wants to patch in a call to you... On my cellphone.
- Telefonunun kamerası var, değil mi?
Your cellphone has a camera, right?
Daha fazla bilgimiz yok, çünkü telefonu ve bilgisayarı kayıp.
More than that, we do not know because his computer and cellphone are missing.
Elena'nın cep telefonu var mıymış onu bulduklarında?
Did Elena have a cellphone when they picked her up?
O adam cep telefonu tuşlarına basıyordu.
That guy was pressing his cellphone buttons
Cep telefonu!
The cellphone!
İlk önce cep telefonunu bulmalıyım.
First, I need to find the cellphone.
Cep telefonu kapalı, ailesi bile ulaşamıyor.
His cellphone is turned off and even his family is out of reach.
Niye cep telefonunu bırakmış?
Now, why would he leave his cellphone?
Shane'in cep telefonu üzerinde çalışıyorum.
I'm working on Shane's cellphone.
Evet, ama bir cep telefonu numarası var.
Yeah, but there's a cellphone number.
İzin verin bu telefondan bir arama yapayım.
Let me make a call on this cellphone.
[Telefon bipler]
[Cellphone beeps]
Telefonunu o yüzden mi bıraktın?
Is that why you left your cellphone back there?
Özel destekli devlet hastalık araştırmaları 1934'te kapatıldı.
[Cellphone beeping] Was, uh, privately funded government disease research Shut down in 1934.
Onunla konuşmam- -
I need to speak with... [cellphone beeps]
Terrence, bayağı uzun bir yol aldın. Cep telefonu ile saldırıdan vurulmaya, oradan da kaptanlığa giden bir yol. Bayağı bir yol.
So, Terrence, you've had quite a run... from assault with a cellphone, to being shot, to Captain T.K.... that's quite a trajectory.
Kurbanın cep telefonu nerede?
Where's the victim's cellphone?
Ve her şeyin üstüne bir de otobanda gelirken- - Cep telefonun bozuk falan mıydı?
And, on top of everything else, I was on the freeway much... does your cellphone not work or something?
Lisa ile aranızdaki... Telefonumu ver. Bunu mu istiyorsun?
What you and Lisa had was... [cellphone rings] Give me my phone.
Durumu değiştirilmiş ama cüzdanınızı, cep telefonunuzu çakmak gibi şeyleri ya da keskin şeyleri bırakmanızı isteyeceğim.
Erer status has change, but I will need you to leave your purse, your cellphone, any lighters or matches you have...
En azından cep telefonu ağlarından piggyback ( * ) yapabiliyoruz.
Well, we can only piggyback on the cellphone networks for now, at least.
Beş dakikalık meditasyon zamanınız geldi.
[cellphone chimes] Maura : It's time for your five-minute meditation.
Boston'da yaşayan ve cep telefonu olmayan tek kişi oymuş,... ama en azından bir sürü e-mail yollamış.
He was the only person in Boston without a cellphone, but at least he sent a lot of e-mail.
Güzel!
Nice! [cellphone chimes]
Ben etrafı yoklayacağım.
[cellphone vibrates] I'll poke around.
- Dr. Devlin.
[Cellphone beeps] Dr. Devlin.
Vay! Tek elle!
[cellphone vibrates ] [ cellphone beeps]
Ben Neal.
[Cellphone ringing]
"Suicide Boy" beş milyon kopya sattığında... daha da sinirlenmiştir.
Must have pissed him off even more when "Suicide Boy" sold five million copies. [cellphone vibrates] Jane :
- Sana kim mesaj atıyor?
[chuckles ] [ cellphone vibrates] - Who's texting you?