Coca cola translate English
479 parallel translation
- Coca Cola bile.
- Even Coca-Cola.
İyi fikir. Yoldaş Mishkin'in anlattığı kadarıyla Rusya'ya Coca Cola sokmayı çok istiyormuşsunuz.
Comrade Mishkin tells me you are keen on getting Coca-Cola into Russia.
Eğer Coca Cola istersek, kendimiz icat ederiz.
If we want Coca-Cola, we invent it ourselves.
Polis onları çevirdi. Onlar da bir Coca Cola fabrikasını yaktı.
So they burned down the Coca-Cola plant.
Napoleon başaramadı, Hitler başaramadı, ama Coca Cola bunu başaracak.
Napoleon blew it, Hitler blew it, but Coca-Cola's gonna pull it off. Forget it.
Ama bir Coca Cola ofisinde, hayır!
But in Coca-Cola office? Pfui!
Ona Coca Cola koloniciliğinden söz et.
- Tell him about Coca-Cola colonialism.
Coca Cola'yı temsil ediyorum.
I represent Coca-Cola.
Coca Cola mı?
Coca-Cola?
Coca Cola mı?
- Coca-Cola? - No.
Çok haklı. Ocak ayında 18 yaşıma girdiğimde babam bana 10 bin Coca Cola hissesi verecek.
In January when I'm 18 Daddy's giving me 10,000 shares of Coca-Cola stock.
Coca Cola'nın formülünü çalarsın ve Moskova'yla ödeşirsin.
You can steal our formula and square yourself with Moscow.
Sakin ol. Bir sürü Coca Cola hissen var.
Relax, you've got assets.
Cindy doğarken hastaneye kadar 12 mil Coca Cola kamyonuyla gitmiştik. Aman ne eğlence.
Driving 12 miles to the hospital on a Coca-Cola truck?
Ama bu önemli bir konu. Coca Cola'dan Bayan Hazeltine'ın Doğu Berlin'den biriyle evlendiğini öğrendik. Kocası Komünist parti üyesiymiş.
We have information that Miss Hazeltine of Coca-Cola married a member of the Communist Party.
Şarapsa, büyük boy Coca Cola ve herkese buz servisi.
Wine : King-size Coca-Cola in ice buckets.
Diğeri de Coca Cola.
- Another's Coca-Cola.
Umarım bu Coca Cola'dır yoksa baban çatıdan uçacak.
And that better be co-cola you're drinking or your dad'll go right through the roof. Uh-oh...
- Evde kola var mı?
- Do you have any Coca Cola? - Yes.
Bir Coca Cola'ya yetecek kadar param var ve... beni içeri buyur edecek gibi de gözükmüyorsun...
I've got enough money for a Coca-Cola and since it don't look like you're going to invite me inside...
- İki Coca Cola.
Two Coca-Colas. With ice.
Kök birası ve kola da var.
And there's root beer and Coca-Cola.
Kök birası ve koladan başka bir şey getirmedin mi?
Didn't you bring nothing but root beer and Coca-Cola?
- Artık sen de mi kola içiyorsun? Ama yine de seni, Amerika'da postacı yapmazlar.
You've been drinking Coca-Cola but it won't make you an American postman!
Karo mutfağında, Coca-Cola dolu bir buzdolabın var.
In your tiled kitchen, you'd have a refrigerator filled with coca-cola.
Hem de baya fazla.
Coca-Cola! Some deal!
Kızlar her zaman Coca-Cola içer.
Girls always order Coca-Cola.
Hayır, Coca-Cola.
No, Coca-Cola.
Coca-Cola mı?
Coca-Cola?
Kola var, bira var, meyve suyu var!
Coca-Cola! Beer! Chinotto!
Soda mı, portakallı gazoz mu yoksa kola mı?
Mineral water, orange soda or Coca-Cola?
Albay, şu Coco-cola makinası.
Colonel, that Coca-Cola machine.
Ama eğer Başkanla telefonda görüşemezsen Coco Cola şirketine açıklamayı sen yaparsın.
But if you don't get the President on that phone you'll have to answer to the Coca-Cola Company.
- Bir Coca-Cola.
- A Coca-Cola.
Bir cin ve bir Coca-Cola.
A schnapps and a Coca-Cola.
2 Coca-Cola.
Two Coca-Colas.
COCA-COLA VE MARX'IN ÇOCUKLARI
THE CHILDREN OF MARX AND COCA-COLA
Coca-Cola.
Coca-Cola.
Antoine, İspanyolca "Coca-Cola" de.
Antoine, say "Coca-Cola" in Spanish.
Çünkü İspanyolcası Coca-Cola.
Because the Spanish is "Coca-Cola."
- "Coca-Cola istiyorum." nasıl dersin?
- How do you say "I want a Coca-Cola"?
- Coca-Cola istiyorum.
- I want a Coca-Cola.
Garson İspanyol, ondan İspanyolca Coca-Cola iste.
The waiter's a Spaniard, so ask him in Spanish for a Coca-Cola.
- Bana bir coca-cola.
- One Coca-Cola, for me.
- Buzlu. İki buzlu Coca Cola.
Two Coca-Colas with ice.
Coca-Cola lütfen.
And Coca-Cola, please.
# Coca-Cola ile işler yolunda
Things go better with Coca-Cola
Coca-Cola!
Coca-Cola!
Soğuk Coca-Cola!
Cold Coca-Cola!
Buz gibi Coca-Cola!
Ice-cold Coca-Cola!
Senden nefret etmemin sebeplerinden biri, Rowntree kendi sübyanına, Oxfam'dan gelen oyuncak ayıcığına coca-colayı uzatış biçimin ve sonra da bizden o frijit parmaklarını yalamamızı bekliyorsun. Geri kalanı için frijit hayatının.
The thing I hate about you, Rowntree... is the way you give Coca-Cola to your scum... and your best teddy bear to Oxfam... and expect us to lick your frigid fingers... for the rest of your frigid life.