English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → English / [ C ] / Convenient

Convenient translate English

2,511 parallel translation
Cep telefonları dinleme cihazına dönüştürülebilmek için oldukça müsait aletler değil mi?
Convenient thing with cell phones, they can be turned into listening devices, as well.
Başına bir şey gelsin ya da gelmesin çoklu kişilik sahibi olmakla bunun bir alakası yok.
And whether something happened or not, that is a completely different issue to this convenient notion of multiple personalities.
Çünkü kapatamıyorum eşek oğlu eşeği.
your convenient other parts. Best excuse in the world for fucking up.
- Çünkü uygundu.
Because it was convenient.
- Neden uygundu?
Why was it convenient?
Bu ameliyatın yeteneğine faydası olacağını söylemesi görünüşü konusunda güvensiz olduğunu saklamak için bir bahane
Saying that she's doing it to enrich her talent is just a convenient excuse to deal with the fact that she's insecure about how she looks.
Yeni bilgilerin münasip zamanda gelmesi beni hep hayrete düşürür.
I'm always amazed at how convenient this new information is.
Oh, Tanrım, olmaz çünkü bu hiç bana göre değil.
Oh, God, no, because that would be sensible and convenient.
Ne kadar münasip.
How convenient.
"Hayatın tehlikeye girdiği için çok üzgünüm ; ancak bu bile kardeşimi ikna etmeye yetmedi." derim.
I'll say, "oh, I am so sorry that your life is in danger... " But it's just really not convenient for my brother right now. "
Lakin Nate'in arkadaşına "Hayatın tehlikeye girdiği için çok üzgünüm ; ancak müsait değilim." diyemedim.
But I couldn't very well tell Nate's friend, "sorry your life's in danger, but it's not convenient for me right now."
Her şey fazla münasip.
No, this is way too convenient.
Uygun.
Convenient.
Sana çok uygun bir sfinkter sıkılaştırma hareketi göstereyim Bob.
Let me show you some very convenient sphincter-tightening exercises.
Gönülsüz bir kurban, suç gibi görünen bir olay... -... ve uygun bir şüpheli vardı.
We had a reluctant victim, an appearance of a crime, and a convenient suspect.
Hafıza kaybı demek.
None. - Amnesia. Convenient.
- Tam size göre.
- How convenient.
SECNAV uygun durumda. Sizin için de uygunsa bugün başlamak istiyorum. - Ya uygun değilse?
SECNAV's concerned, so I'd like to get started today, if that's convenient for you.
Münasip gözüküyor.
Seems convenient.
Kısa süreli bir iş olmasına rağmen, bu şehirde onun için çok uygun bir iş.
I mean, it's a five-minute commute, very convenient for her, right here in town.
Üç restoranın arasında en münasip olanı o olacak.
Between the three restaurants it would really be the most convenient.
Uygun bir yer.
- Convenient.
Hem de nasıl.
Too convenient.
Ne demek bu? Durum ne kadar da müsait- -
I'm just thinking how convenient it is.
Müsait demişken... Odada yalnızdın, sonra biz geldik ve birden yastığın altından silah çıktı?
Yeah, speaking of convenient, you're alone in the room, we came back, and suddenly there's a gun under the cushion?
Kendi işine ne zaman geliyorsa ortaya çıkıveriyorsun!
Oh, you just pop up whenever it's convenient for you!
Jacki kendi kaşındı. Bunun kaçınılmaz olduğunu anlamış olmalı. Bence işin kolayını bulmuş.
She must figure if it's inevitable, she might as well make it convenient.
Kolay mıydı?
How convenient.
Amma da zekisin!
Pretty convenient.
Yanlış birzamanda gelmişim galiba.
I think, you're not convenient.
Senin için uygun bir huzurevi bulduk anne.
We've found a very convenient nursing home for you, mum.
Ne kadar uygun, değil mi?
Well, isn't that convenient
Belki Buck müsait olana kadar beklemek isteyebilir.
So he might want to wait until, yeah, when it's convenient for Buck.
O zaman uygun bahaneler tarihinin en uygun bahanesi olur.
Huh. Well, then this must be the most convenient excuse in the history of convenient excuses.
Başka biri için bu adamı serbest bırakmak, Metro için nasıl kullanışlı olur?
How convenient that Metro be releasing these from one dead guy to another.
- Adam ölünce üstüne atmak kolay.
Well, that's really convenient, because he's dead.
Bay Torrio ufak tefek hastalıkların yakasını bırakmadığı bir adamdır.
Mr. Torrio is a man beset by convenient maladies.
Bir acenteye uygun bir beceri.
Convenient skill for an agent.
Ne kadar zekice!
How convenient.
Ernst Fischer... hükümet üzerindeki ölümcül isyanlar borçlarını ödeme yükümlülüğünden kaçınma planı bu yüzden işsizlik giderek artıyor ve daha da artmalı ki siz daha da fazla ürüne ulaşabilesiniz bütün hepsi borçlanılmış paradır ve bu borç başka ülkelerinden bankalarından alındı P-A-R-A kullanışlı bir kişisel kredi şeklinde tat veren filtreli bir sigara ürettiler ve ben... 45 malt içkisi...
- Ernst Fischer Deadly riots over the government's plan to avoid defaulting on its loans... is that the unemployment keeps rising and it has to keep rising just because we have an excess supply of goods... this is all borrowed money... and that debt is owned by banks in other countries... M-O-N-E-Y, in the form of a convenient personal loan filter cigarette that delivers the taste... 45 malt liquor...
Çok uygun olurdu.
That would have been convenient.
Olayları, senin için uygun duruma getirmekle ilgilenmiyorum.
I'm not interested in making things convenient for you.
St. Clair'in sözde rüşvet almasıyla alakalı davayı açmak için seçim senesinin gelmesini beklemesi sonra da davaya bir Reagen'ı savcı olarak vermesi ne tesadüf.
How convenient. He waits for an election year to get his shorts into a knot about St. Clair's alleged shenanigans, and now a Reagan is lead attorney.
- Hiç sorun değil uygun oldukları sürece.
- just needs to be convenient. - Right.
# Ama politika çok usturupluydu #
# But the politics were too convenient #
Sigara içen birisi olarak yakınınızda olması iyi oluyor.
It convenient when you're a smoker to he him around.
Bu, kaçamak bir cevap.
That's a convenient answer.
Tam ona göre.
Oh, that's convenient.
Ne kadar uygun.
Convenient.
Başka bedenler bana daha uygun
Someone else would be more convenient
Oldukça uygun bir mazeret.
A very convenient alibi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]