Desperately translate English
1,714 parallel translation
.. çaresizce programı tamir edecek kodlamayı tanıyan birilerine ihtiyacım oldu.
I desperately needed someone familiar with the coding to come fix the programming.
Bu kız umutsuzca bana tutundu çünkü güvenebileceği başka biri yok.
Well, it might be that she's desperately clinging onto me because she has no one else to depend on.
Ama görünüşe göre bizim prenses, kendini azıcık boşalıp, rahatlama isteği içinde bulmuş.
But it looks like a certain w.a.s.p.Princess has recently found herself desperately in need of a little unburdening.
Çok çaresizsin, kaçamazsın!
You don't have to run away so desperately!
Sınırımı aştığımın farkındaydım, ama Yokimi bastırabildiğim kadar bastırdım.
I knew I had surpassed my limit, but I strove desperately to bring it under control.
Çok lazım acilen.
I need'em desperately.
Ona çok ihtiyacı olduğu kararlılığı verdim, ve sana da vermek istiyorum, Isabelle.
I've given him the clarity of purpose he desperately needed, and I want to give that to you, Isabelle.
etrafımızdaki şaşırtıcı her şeyin, organize bir gücün denetiminde olmasını isteriz.
We desperately want to feel there's an organizing force at work in our bewilderingly complex world.
Bana çılgınca aşık.
He is desperately in love with me.
Karım, çaresiz bir hastalığa yakalandı.
My wife is desperately ill.
- Claire.
( desperately ) : Claire.
Ya da tek başıma kazanırım, ve seni korumam için çaresizce çabalarsın.
Or, I win by myself, and then you try desperately to convince me to spare you.
Techit için arzu ettiği ve aradığı şey tamamen anlamsızdı.
For Techit, what he's looking for so desperately and the way he's looking for it, is utter nonsense.
Neden bu kadar çaresizce istiyordun?
And what it is you desperately want.
Han'ın yardımına ihtiyacımız var.
We desperately need the Han's help.
Çevrelerindeki kaos, bir yandan özgürleştirici etkiye sahipken diğer yandan onları inanabilecekleri fikirler aramaya çaresizce zorluyordu, çünkü çevrelerindeki diğer her şey ufalanarak hurda yığını haline geliyordu.
The chaos around them, on the one hand had a liberating effect. And on the other hand they were desperately searching for ideas, that they could believe in because everything else around them was crumbling in a heap.
Turing bu problemlerin gayet tabi farkındaydı, fakat yine de, çaresizce ; sadece hesaplamalarından insan aklının dolgunluğunun elde edilebileceğini ıspatlamaya çalıştı.
Turing was well aware of these problems, but desperately wanted to prove, he could get the fullness of the human mind from mere computation.
Mantığın belirgin sınırları olduğunu göstermişse de hala, akılcı ve mantıklı olanın önemine o kadar bağımlıydı ki, en önemli her neyse, canını dişine takmış biçimde mantıkla ıspatlamayı isterdi.
Even though he's shown that logic has certain limitations, he's still, so drawn to that, to the significance of the rational and the logical, that he desperately want's to prove whatever is most important, logically.
Ya sonra... Bizi güvende hissettiren kesinliğe yönelik, çaresizce inancımıza bağlı kalmak istiyoruz.
And so, as then... we still desperately want to kling to a believe in certainty, that makes us feel safe.
Bu, yavruların ilk eğitimleri.
Every year at this time, they need food desperately.
Yavru fil ve annesinin başı büyük dertte. Aslanlara umduklarından çok daha yakınlar.
The baby elephant and his mom made it back to the herd, but they're exhausted and desperately thirsty.
Buradaki bazılarınız gibi ben de uykusuz geceler yaşayarak içimde taşıdığım intikam isteği karşısında yenilmeden durabilmek istedim.
And like some of you here... I've spent those sleepless nights... trying desperately to... squelch down that bullish instinct for revenge.
Sanki, romantik ve şiirsel olması için çok uğraştım.
Like, desperately trying to be romantic and poetic.
O zaman çok kıskanırdın.
You'd be desperately jealous.
Evet. Tohum arıyorum, çaresizim. Teriyerler, iguanalar ve kullanılmış spor aletlerinin yanında çıkıyor.
Yeah! "Desperately Seeking Spawn." Right next to terriers and iguanas and used fitness equipment.
Güneş ışığına kavuşabilmek için eğilip büküldüğünden sıska ve biçimsiz olur.
It's all puny and misshapen because it's just bending and twisting trying so desperately to get some sunlight.
Sevgili Dadı, bugün günlerden Pazar olduğunu biliyorum ve sen de bu gün izin istemiştim fakat inanılmaz bir şekilde, uyumaya ihtiyacım var.
Dear Nanny, I know it's Sunday and you requested a day off, but I desperately need to sleep in.
Çaresizce ardından haykırmayı istedim fakat şu hiç sesimin çıkmadığı korkunç rüyalardan birinde gibiydim.
I desperately wanted to yell out after her, but it was like one of those awful dreams where I had no voice.
Ümitsizce, bana birinin bunu göstermesine ihtiyacım varmış.
I desperately needed someone to show me that.
Baba kıza yapışıyor onu bunaltıyor.
While he clings to her, desperately, he suffocates her really.
Benim en çok ihtiyacım olan şey senin yüreğin ve ruhun ve bunlara daima ihtiyacım olacak.
It's your heart and your soul that I desperately need and I'll always need.
Adam bana, tüm bunlar olurken bebeğin dayandığını söyledi.
While the spell was being casted, the baby desperately endured it, the man told me.
Ölmüş ailene bağlı kalmak için sonu olmayan ilişkilere umarsızca tutunuyorsun.
You desperately cling to relationships that don't work, in order to hold on to your dead parents.
Babamın yardımını çaresizce istiyordum ama o pragmatik düşüncenin mucidi gibiydi.
I desperately wanted my dad's help but he was the king of pragmatic thinking.
Annesi çaresizce iş ararken ailem büyük bir iyilik yaparak ona bir şans verdi ve hizmetçimiz olarak işe aldı.
When her mother desperately needed a job, my family was kind enough to offer her employment as our maid.
Sana yakarıyoruz çok istedikleri o çocuğu da onlara bağışla Tanrım.
And we also pray that you might grant them the child that they so desperately seek.
- Hem de çok.
- Desperately.
Çaresizce her yerde aşkı ararız ve 2 yıllık yalnızlıktan sonra, bulduğumuzda bu seferkinin "O" olduğuna emin oluruz. Ta ki o da gidene dek.
Desperately look everywhere and, after two years of loneliness, meet a new love and swear it is the one, until that one is gone as well.
Bu soluğa son derece ihtiyaçları var...
A breath of life they desperately need..
Ve tekrar senin saygını kazanabilmek için çaresizce çabalıyor.
And he is trying so desperately to get back in your good graces.
Ve tekrar senin saygını kazanabilmek için çaresizce çabalıyor. Kendine olan güvenini kaybediyor ve oyuna olan tutkusunu.
And he is trying so desperately to get back in your good graces that he's losing his confidence.
Belinda ve Jacob'un birbirlerini ne kadar umutsuzca sevdiklerini anlamıyorsun... Bu kadar sevdiğin birinden ayrı kalmak ne demektir biliyor musun?
You don't understand how desperately Belinda and Jacob love each other... what it means to be separated from someone you love that deeply.
Senin onları çok istedikleri bir şeye götürmeni.
They are waiting for you to take them to something that they want desperately.
Çaresizce ipi boynundan çıkarmaya çalıştığı için.
Because they always desperately try to get the rope off their neck.
Ve, benim eh çaresizce seni istediğimi.
That, uh, I-I-I desperately want you.
Bana bir yardımcı pilot lazım da.
Because I desperately need a wing man.
Lucas, söylediklerine ne kadar çaresizce inanmak istediğini anlıyorum.
Lucas, I know how desperately you want to believe in this.
Ellerimiz havadaki o büyük cisme ulaşmak için, bir kör gibi, umutsuzca göğe uzanmak istiyordu, ve gözlerimiz uzayın karanlık derinliklerinde parıldayan o noktaya sabitlendi.
To desperately and blindly stretch out our hands towards the heavens, to launch such a big mass into the sky, and to fix our eyes on something in the darkness of the far reaches of space.
Papa Alexander, çözümü olmayan bir hastalığa yakalandı.
His Holiness, Pope Alexander, is desperately ill.
Papa Alexander, umutsuz bir hastalığa yakalandı.
Popelexander is desperately ill.
Sen- - ciddi misin gerçekten.
The KGB is trying desperately