Digital translate English
2,193 parallel translation
Belki bir dijital fotoğraf için öyle, fakat film ise, Negatifler hala bende.
Maybe a digital photo, but with film, I still ha the negative.
Dijital kameradaki kopyalarını mı tercih edersin yoksa?
You mean, rather than a copy on a digital camera?
Dijital teknoloji filmleri sadece hareket eden resimler oluşturmaktan bambaşka bir boyuta taşıdı.
Digital technology is evolving to a point that may very well replace film as the primary means of creating and sharing motion pictures.
Şuan yaptığımız Side by Side isimli belgesel, bilim, sanat ve gelişen dijital sinema hakkında.
The documentary we're doing is called side by side, and it's a documentary about the science, art, and impact of digital cinema.
Dijital kameralar sinemanın yeni estetiği haline geldi, ve aynı zamanda, filmlerin yok oluşunun yasını tutuyoruz.
Digital cameras are the new aesthetic that's coming to cinema, and at the same time, we're going to mourn the loss of film.
Dijitalin değerini düşüren insanlar olacak.
There will be people who will cheapen digital.
Eğer dijitalin filmlerin yerini alacağı gibi dir düşünce varsa, bunun tamamen kendini tekrarladığını görmek üzücü olur.
If the intention is that digital is gonna replace film, I would be sad if it didn't actually exactly replicate it.
Dijital geliştikçe filme daha çok benziyor, fakat tabii ki film doğal olduğu için daha iyi.
They process digital now to make it look like film, as if film is inherently better.
Şuan dijital bu seviyede, ve bu sürekli artıyor, bu yüzden buna alışmalısınız.
Digital is here now, but it's gonna keep going, and you got to be a part of that.
Dijital kameralarda film kullanılmaz.
A digital camera does not use film.
Bu yükler dijital olarak çevrilir görüntü tekrar oluşturulur.
These charges are measured and converted into digital data that represent the image.
Dijital kameralarda çekim esnasında canlı olarak ne çektiğinizi görebiliyorsunuz.
With digital cameras and monitors, you are able to see exactly what you are recording on set as you are shooting.
Fakat bugün, görüntü yönetmenin elde ettiği şeyleri, monitörden görüp, eleştirebiliyorsunuz, ve yargılayabiliyorsunuz.
And today, the cinematographer is monitored on a digital shoot, and everything that they're doing can be seen, criticized, and questioned.
Şimdi dijital kameralar yüzünden herkes, çekilen şeylerin tam olarak nasıl gözükeceğini görebiliyor.
Now with digital cameras, everyone could see exactly what things were going to look like.
Bence bu dijital kamera devriminin sağladığı şey bu.
That's, to me, was what the digital revolution in cameras is all about.
Bize biraz ilk kez ne zaman dijital kullanmaya başladığını... - - Aslında şans eseri oldu çünkü "dogma 95" dediğimiz şeyi yapmaya başladık ve bazı kurallar koyuyorduk.
Can you speak a little bit about - well, where did you first come into digital - actually by chance because we made this thing called "dogma 95," and we made some rules, and one of them was that the thing has to be filmed in
Ve, dijital kameranın diğer bir çekiciliği ışığı iyi yakalaması, onu hareket ettirebilme olanağınız -
Well, was the appeal also of digital video the lightness of the camera, the way that you could move it -
Dijitali sunduğumuz zaman filmin yerine geçebilecek gibi durmuyordu.
The digital presentation did not look nearly, in any way, like an acceptable substitute for what film was.
Dijital yolundan gitmek benim için oldukça açıktı, çünkü bilirsiniz kameranın içinde sahip olduğunuz materyal.
it was quite obvious for me to go to digital, because of, you know, the material you could have in the camera.
Dijital - o küçük şeyle 40 dakika çekiyorsun, ve kamerayı durdurup aktörle konuşabiliyorsun, ve sonra tekrar başlayabiliyorsun.
Digital-a little gizmo - 40 minutes, and you can be running this camera and talking to the actor, starting over again.
Artık sen de dijitaldesin.
You're on digital now.
Ama şunu söylemeliyim biraz uğraşmalısınız dijitalde bir şeyler elde etmek istiyorsanız.
But that said, you can let it run a bit, and because it's digital, you get something.
Kurgu işini tamamen değiştiren ilk şey bence dijital kurgu makinesiydi, ondan önce iş kopyaları filmden teybe dönüştürülürdü.
The first thing that happened, really, that changed everything, I think, was the digital editing machine, which meant our dailies had to be converted from film into tape.
Görüntü düzenleme sistemi tamamen dijital hale geldi.
We started a picture editing system that was all digital.
1980'in sonlarında, Avid dijital kurguyu kompakt, efektif ve bilgisayar temelli hale getirdi.
By the late 1980s, Avid had developed digital editing into a compact, cost-effective, computer-based system.
Dijital sizi hızlandırır, neredeyse sana karşı koyar, şöyle hissettirir, " Bu kadar hızlı düşünebilir miyim?
Digital brings you speed, and it almost challenges you in the sense of, " Can I think that fast?
Ve bugün olduğu gibi dijitale sahip olsaydık, bunu basit bir çözülme olarak görürdük.
And if you'd been on a digital as we are today, we would have only ever seen it as a dissolve.
Dijital oldukça yumuşak bir ses ve görüntü plastiği ve bu kışkırtıcı, çünkü yaptığımız şey bu, bilirsin?
Digital is this unbelievably malleable plastic of imagery and sound, and that's seductive, because that's what we do, you know?
Dijital teknoloji giderek büyümeye devam ediyor, bilgisayarla oluşturulmuş görüntülerle, veya CGI ile, filmlerde gittikçe daha çok karşılaşıyoruz.
As digital technology continued to grow, computer - generated images, or CGI, were appearing more and more in movies.
1978'de, Star Wars'ı yeni bitirdiğimizde ham halde dijital çekimler yaptık.
In 1978, we had just finished Star Wars, we'd done some digital shots in there which were very, very crude.
Ama biliyordum ki dijital sahasında çalışan bir sürü insan vardı bu yüzden, ben de bilgisayar bölümüne geçtim I.L.M. için pixar bilgisayarını geliştirdik.
But I knew a lot of guys that were working in the digital field, so I started a computer division, and we developed the pixar computer for I.L.M.
Öncelikle bu dijital, birler ve sıfırlardan oluşuyor, ve çıktı alınana kadar sadece birler ve sıfırlar olarak kalıyorlar.
Once it's digital, those are ones and zeros, and they just stay as ones and zeros all the way down the pipe.
Dijital, efektlerin görüntü kalitesi için önemli hale geldi.
Digital became important from an effects point of view.
Dijitali kullanarak görüntüleri gerçekçileştiriyorduk.
It was using digital technology to realize visions.
Tamamen dijital ortamda yaptığımız ilk gerçek görüntü Young Sherlock Holmes filmindeydi.
the first real image that we did that was completely digital was in Young Sherlock Holmes.
George dijital konusunda hep ileriye dönüktü, ve efekt yapan insanlar arasında öncü olma konusunda oldukça rahattı.
George was always very progressive about digital, and it was just something about that-the effects community just got comfortable with it really early on.
Henüz dijital kameralar kullanmıyorduk, ama sonraki süreçleri dijital ortamına aktarıyorduk.
We weren't shooting with digital cameras yet, but all of the post processes were starting to fall into line.
Filmlere efekt yapabilmek için dijitale dönüştürmemiz gerekiyordu.
We had to convert from film to digital in order to do it.
Ve böylece Sony'e gittik ve "Bir dijital kamera yapma konusunda - size yardım etmek istiyoruz." dedik.
And we went to Sony and we said, "We would like to help you - work with you to build a digital camera."
Bizde tamamını dijital ortamda yapabileceğimiz bir kurgu tekniği geliştirme konusunda çalıştık.
We need to get that all worked out and get our pipeline figured out for doing full-on production with the digital cameras.
İlk dönemlerde ki dijital çekimlerin en temel sorunlarından biri çözünürlüktü.
One of the problems with early digital capture was resolution.
Aslında filmli kameralar kullandı, dijital değildi.
We have word that he actually used film cameras, that he's not shooting digital.
İlk yıllarda, dijital çekimin veya kurgulanmış dijitalin aynı olmadığını düşünüyordum.
The early years, I didn't feel that digital capture or digital reproduction was the same.
Dijital teknoloji ve dijital kameralar, insanların varlığını ve çalışma şekillerini tehdit ediyordu.
Digital technology and digital cameras looked like a threat to people's existence and way of thinking and way of working.
George Lucas yaklaşık on yıl önce San Francisco'da bir toplantı yaptı ve, dijitalin sinematografideki sanatı ortadan kaldırıp kaldırmadığıyla ilgili görüşlerini anlattı, bunun sadece kullanılan başka bir araç olduğunu söyledi, ve bu doğruydu.
See, I remember George Lucas pulling together everybody about ten years ago at a conference he gave at the ranch up in San Francisco, and when objections arose about the idea that digital will put an end to the art of cinematography, he pointed out
Allah'ım, eğer bunu dijital çekersem, tıpkı kitaptaki gibi görünmesini sağlayabilirim. "
My god, if I shoot this digital, I can make it look just like this book. "
Dijital renk düzenleme teknikleri ilk olarak müzik klipleri veya reklamlar gibi kısa işlerde kullanıldı.
Digital color correction tools were first used for shorter pieces such as commercials and music videos.
Dijital renk düzenlemesi zamanla fotokimyasal zamanlı renk ayarlamalarının yerini aldı.
Digital color correction began replacing traditional photochemical methods of color timing.
İlginç bulduğum şeylerden biride şu ki ; benim gibi eski kurguculardan bu yana, dijital dünya giderek gelişti ve orjinalleşti, görüntülerin üzerindeki kontrolümüz ve manipülasyon gücümüz arttı, fakat aslında kontrol gücümüz artık daha az çünkü negatifleri ve makinelerimizi bıraktık.
And what I find interesting now looking back to the beginning experimentation of a lot of cinematographers like myself, going from a film original into the digital world, seeking more control over the image and being able to manipulate the image more, is that now, we actually have less
Yani sinemalardaki kaliteyi tutturma konusunda zorluk çekiyorduk, ve sonra fark ettik ki dijitalde harika bir şey ortaya çıkıyordu.
So we were struggling to try to get quality into the theaters, and out of that came the fact that if it was digital, you'd have a brilliant thing.
Aslında 99 yılında ülkede sadece dört tane dijital projektörlü sinema vardı.
There were actually four digital projectors in the country-just four-in'99.