Dolu translate English
34,483 parallel translation
Tabak oldukça dolu.
There is too much at stake.
Hayatta kalan, sevgi dolu kardeşim benim.
In the ever-livin', ever-lovin', all-too-solid flesh, my brother.
Senin çalışmanın önemli sezgiler ile dolu olduğunu düşünüyorum.
I think your work is filled with important insights.
Hayır, havuzu dolu tutacak kadar suyumuz yok.
No, we don't have enough water to keep the pool filled.
Peki, Şerif, bu hafta dolu musun?
This is my blood. You've taken my blood.
Bu geceki parti bir kutlamanın her tonunu bünyesinde barındırmalı. Hürmet dolu, acı tatlı, tempolu, neşeli, akıcı.
Tonight needs to be the perfect blend of celebratory, reverential, bittersweet, upbeat, fun, and effortless.
Aptallarla dolu iğrenç bir şehir burası.
This is a trash city full of idiots.
Sonra bir bakıyorsun, baş dedektiflerden birine aşk dolu bakışlar atıyor.
And then- - Oh, wait for it. She's making cuckoo eyes at one of the primary detectives.
İçi para dolu büyük bir paket!
A big package full of cash.
Ağzına kadar ilaçla dolu bir adamı öldürmek için ücreti ne kadar?
What his rate was for knocking off a lad medicated up to his nostrils?
Çocuklarla dolu otobüsünü uçurumdan yuvarladı.
[Caitlin] He drove his bus full of kids off the side of a cliff.
Sen kadın, bana kocanmışım gibi sevgi dolu bak.
You, wife, look at me lovingly, as if I'm your husband.
Scalialar * dolu bir yüksek mahkeme gibi.
Like a Supreme Court full of Scalias.
İçi minik kola dolu!
It's filled with mini-colas!
Lisa, bu şeyler formaldehitle * dolu.
Uh, Lisa, these vials are filled with formaldehyde.
Yapmam gereken tek şey içeri girip, o sapığı bulmak ve onu çocuklarla dolu bir parka geri götürmek.
All I got to do is go in, get the pervert, and bring him back to a park full of children.
Pirinçli sandviçle dolu bir soğutucu getirmiş.
He brought a cooler of rice sandwiches.
Sohbet ve macera dolu bir ilişki.
A relationship with conversations and adventures.
Bardağın yarısı dolu diyorsanız bir yere varamazsınız.
You'll never be anything if you think the glass is half full.
Yol almak istiyorsanız... şöyle deyin, "Sıçtığımın bardağı neden dolu değil?"
If you want to get ahead, walk in the room and go, "Why isn't that fucking glass full?"
Tuhaf bir meyve gördüm. Cennet Bahçesi'nde dolu dolu...
I have seen strange fruit loaded in this garden of Eden...
Pekâla, o ana geldik. 4-3 Padres önde, tüm kaleler dolu bir dışarıda var ve Giants'ın tam sayı yapan en sert vurucularından birisi sahada.
All right, here it is, 4-3 Padres, bases loaded one out, and a full-count on the Giants'slugger.
Chicago, Amerika'nın en yozlaşmış..... ve şiddet dolu yerlerinden bir tanesiydi.
At the beginning of the 20th century, Chicago is one of the most corrupt and violent places in America.
Suç ve olumsuzluk dolu o yerden..... kurtulmasının tek yolu buydu.
This was his way of getting out of the neighborhood and all its negative or criminal influences.
Sabine de yemeğe gelecek. Ev tıka basa dolu olacak yani.
With Sabine arriving for dinner, we're a full house.
Günler hiç bitmiyormuş gibi geliyor, boş işlerle ve karanlıkla dolu.
The days seem like they go on forever, filled with innane tasks and darkness.
O kin dolu surat ifadeni evet olarak kabul ediyorum. Çünkü seni en son içeri tıktığımda da aynen böyle bakıyordun.
I'll take that hatred in your face as a yes,'cause it's the same look you had the last time I put you away.
"Tam dolu telefon şarjı" nı öneririm.
I recommend "Full Cell Phone Battery."
Benim için stres dolu bir hafta olacak.
This is gonna be a very stressful week for me.
Ben çoğu siyah ve kahverengi tenli olan insanları kafese kapatılmış hayvanlar gibi gösteren klişelerle dolu medyanın gücüne inananlardanım. Bunları seyreden biri televizyonu kapadığında... BAZ DREISINGER EĞİTMEN VE YAZAR
I mean, I'm a big believer in the power of media full of these clichés that basically present mostly black and brown folks who seem like animals in cages, and then someone can turn off the TV thinking...
Bunun üzerine Kongre, 1994 yılında yasaların hapis yoluyla uygulanmasına yönelik önlemlerle dolu 30 milyar dolarlık bir federal suç yasa tasarısı önerir.
[Mauer] And then comes the Congress with a proposal for a $ 30 billion federal crime bill of 1994 that was heavily loaded towards law enforcement incarceration.
Yatırımlarını korumaları gerekiyordu, böylece kimse suç işlemese dahi, eyaletlerin bu hapishaneleri dolu tutması isteniyordu.
And they had to protect their investments, so the states were required to keep these prisons filled even if nobody was committing a crime.
Bugün devlet cezaevleri ağzına kadar dolu, tutuklularla dolup taşıyor.
Today, our state penitentiaries are filled to the brim and overflowing with inmates.
Harvey, insanlarla dolu bir odanın içerisindeyiz.
Harvey, we're in a room full of people.
Louis tutku dolu olduğunu biliyordum ama bu kadarını da tahmin etmiyordum.
Louis, I knew you were passionate, but I had no idea how passionate.
Kırmızı ceketle dolu bir dolabım var.
I have a closet full of red jackets.
Icebreaker, kurtarma çantalarıyla dolu mısın?
Icebreaker, are you stocked with salvage bags?
Division Street de, ne yapacağını bilmeyen evsiz insanlar dolu. Tatlım, biraz vaktim var.
You know, there's at least a couple of people living in tents on Division Street right now who thought it could never happen to them.
Koca Roy'un biberlerle dolu bir tırı var, ama buzda takıldı.
Big Roy's got a truck full of chili, but he's stuck on the ice.
Bazilari Mack'in fiziken en yetenekli arka defans olduguna inansa da saha disinda problem yasayacaginiz bir takim istemezsiniz. Çünkü Ohio State'in Joey Bosa'si gibi hücumcularla dolu.
While some believe Mack is the most physically gifted linebacker, this is not the draft class you want to have off-the-field issues, because it's loaded with edge rushers, like Ohio State's Joey Bosa.
Bu katile dolu bir silah teslim etmek gibi.
That's like handing a killer a loaded gun.
İki alevli adam havai fişeklerle dolu bir depoya mı düştü?
Did two fire dudes just drop into a warehouse full of fireworks?
Bir düşünsene, o güç hücreleri asla anlayamayabileceğimiz kuantum tekniği ile dolu.
I mean, think about it... Their power cells are full of quantum tech that we might never understand.
- Bayağı dolu doluydu.
- It was pretty dense.
Hala, şüpheli iş anlaşmalarıyla dolu uzun tarihi olan bir adam.
Still, he's a man with a long history of questionable business deals.
Onu öldüren çete üyesi bolca parmak izi dolu cinayet silahını olay yerinde bıraktı. Hiç şüphe yok ki, onu çoktan Orta Amerika'ya gönderdiler bile. Böylece ona ulaşamayacağız.
The gang member responsible left behind a murder weapon with ample fingerprints on it, so he's, no doubt, already been sent back to Central America, where he's out of our reach.
Nefesini çek Sevinç dolu göğsüne
Breathe in A chest full of joy
Evet, ve çok üzgünüm. kafam, çok dolu bu ara.
Yeah, and I'm sorry. I got a lot on my mind.
Ama bana o çalışma dolu denmişti.
But I-I was told that study was full up.
"Küçük çatı katı kapısının ardından derin, tatmin dolu bir inleme geldi..."
"A deep, orgasmic moaning " came from behind the undersized attic door,
Etraf Z dolu!
We've got Zs!