Donut translate English
1,260 parallel translation
Anneni ve o çöreği geri almak için her şeyi yaparım.
I would do anything to grab your mother and donut.
Buyurun çörek yiyin!
Have a donut!
Al sana bir lokma!
Here's a donut for you!
Menü Hot-dog, donut ve koladan oluşmuyor.
It's not the Hot-dog, doughnut, and coke thats on offer...
Hot-dog ve kola "ya da" donut ve kola menüsü bu.
It is the Hot-dog and Coke "or" the doughnuts and Coke.
"Özel teklif" diyor ahbap. "Her hot-dog alana, kola ve donut bedava." diyor.
It says "Special Offer" pal. "Free coke and doughnut with every hot-dog!"
Bir de donut sipariş etmiş.
She ordered a glazed doughnut.
Ve bu yüzden donutın parasını ödemediğini unutmuş... ve oradan çıkmış.
And so, she forgets she didn't pay for the doughnut... and she walks out the door.
Bir donut için 30 gün yattı.
She did thirty days for one glazed doughnut.
59 sentlik bir donut için.
A 59-cent doughnut.
Ama bizim gibi Hristiyan ailelerin izlediği gösteriler yapıyorsan... lanet bir donutın parasını ödemeyi unuttuğunda... seni çöp gibi dışarı atarlar.
But when you're playin'to Christian family audiences like we were... you so much as forget to pay for a damn doughnut... they throw you out like a piece of garbage.
Çörek ister misin?
Want a donut?
Sakın kıpırdamayın.
Hands on the table. Hold your donut.
Dedene donut götür.
Take Grandpa a doughnut.
Dede, donut getirdim sana.
Grandpa, here's a doughnut.
Çörek ister misiniz?
D-nut? Want a donut? D-nut?
Bir kavhe ve bir lokma ve bir piyango bileti alacağım.
I need one coffee and a glazed donut. And I'll take one lottery ticket.
Güzel lokma.
Oh, good donut.
Victoria, donut bursun konusunda ne yapacağına karar verdin mi?
Speaking of which, Victoria, have you decided what to do about your doughnut fellowship?
O donatın tadından bir şey anlaman mümkün değil.
you couldn't possibly be enjoying that donut.
Çörekleri bırak, bırak çörek.
- Drop the donut, just drop the donut!
Polislerin donut yediğini sanırdım.
- Thanks. I thought cops ate donuts.
Eee, biz de geldiklerinde donut verdik.
Well, we offered them bagels when they came in.
Burada bir çörek kamyonu olduğunu söyleyen çağrı aldım.
Where's the donut truck? I got paged there was a donut truck out here.
Yani, Amaç bir kutu pudralanmış donut deliği gibi midir?
So, a purpose is like a box of powdered donut holes?
Ve biraz donut getir.
And bring some donuts.
Dinle, Hank, iki saatir birilerine donut aldırmaya çalışıyorum.
Listen, Hank, I've been trying to get someone to buy me donuts for the last two hours.
- Buna donut diyelim.
- Call it the doughnut.
Ona donut diyen ben değilim.
I'm not the one calling it a doughnut.
- Hey Donut, büyüksün adamım.
- Donut, you crazy, man.
- Baksana, Donut...
- Yo, Donut.
Donut, oğlum.. bas bu cahil cüheladan.. .. uzak bir yere gidelim adamım.
Hey, yo, Donut, drive me away from these ignorant bitches, man.
Hey, Donut!
Hey, Donut!
Donut arabaların her şeyinden anlar.
- Yo, yeah. - Donut's crazy with cars.
Donut yanlış biliyor.
Donut wrong, yo.
Lanet olsun, Donut.
Dang, Donut.
- Hey, Donut. Git Minik Kevin'e söyle.
- Donut, go talk to Little Kevin for me.
Pekala, bende sanırım sana çörek vermeyi unutmuşum.
Well, I guess I forgot to give you a donut.
Sadece lanet muzlarımı,.. ... lanet buzdolabından çıkartmanı ve çörekleri, çörek kutusuna koymanı istiyorum.
I just want you to keep my damn bananas out of the damn fridge and I wanna keep my damn donuts in the damn donut case.
Polisler donut sever sanıyordum. - Hepsi değil.
You left the island.
Donut, sence iyi olmuş mu?
Donut, you think this look right?
Çöreğinin üzerine müshil serpmedin mi?
You haven't sprinkled Senokot granules on his donut?
Çörek yemiyor.
He wouldn't eat the donut.
Ve sen bana çörek almadın mı?
And you didn't get me a donut?
Sana bir çörek aldım.
I did get you a donut.
Şimdi şu çörek mevzusu güzünden Biraz kötü hissediyorum.
I feel a little bad about the donut thing now.
- Donut getirdim. Övünmek gibi olmasın ama, tamamen reçelle kaplı.
And I don't want to brag, but they're filled with jelly.
Dennison bir donut için gitmeyeceği yer yok.
Dennison could go anywhere for a bagel.
Sen burada oturup, donut yerken geri kalanlar şınav çekecek!
! You're gonna sit here and eat donuts, while the rest of the unit does push-ups!
Sandalyem, biram, uğurlu donut'um burada.
Okay, I got my chair. I got my beer. I got my lucky doughnut.
Sana donut getirdim.
I brought you a doughnut.