Esaret translate English
268 parallel translation
Esaret...
Captivity - - - -
Makam, para ya da arazi uğruna değil de aşk için evlendi diye onu, zorluklarıyla baş edemeyeceği bir dünyada yoksulluk ve esaret içinde yaşamaya mahkum ettiler.
Because she married for love instead of for rank or money or land, they condemned her to a life of poverty and slavery in a world with which they had not equipped her to deal.
Dinlenmeksizin esaret, ödülsüz bir meşakkat.
Bondage without rest, toil without reward.
Neden Mısır'da esaret altındaki çocuklarının feryatlarını duymuyorsun?
Lord, why do you not hear the cries of their children in the bondage of Egypt?
Birkaç bin kadarı için, özellikle de yaralı ve hasta olanlar için... beş uzun yıl boyunca sürecek olan esaret dönemi başladı.
Some thousands, mainly the sick and the wounded, were held in a captivity that was to last five long years.
- Esaret.
- Enslavement.
"Esaret", efendim.
It's called "Surrender", sir.
Bana esaret tecrübelerinden bahsetmelisin ama artık başka zamana...
You must tell me about your POW experiences but some other time.
Kendi boyutunda, esaret altındaki en vahşice dövüşen canlı.
He's the fiercest fighting flesh of his size in captivity.
Esaret yolu... Bu, ezilmeye ve çürümeye mahkumdur.
The path of slavery- - it crushes and decays.
Çok mütecessis bir beyinsel esaret.
A curious kind of cerebral captivity. Buy a flower, madam?
Esaret altında var olmayı sürdüremeyiz.
We will cease to exist in captivity.
Esaret altındaki en donanımlı kişidir.
Best-stocked man in captivity.
Esaret altında bir Avusturya Prensi olacağına ölmesini yeğlerim.
And I would rather see him dead than raised as a captive Austrian Prince.
Bu nedenle bugünkü sunumumu, esaret altında doğan ilk yunusumuza ait bazı görüntülerle sona erdirmek istiyorum.
That's why I thought I would close my report to you today with this piece of film, which shows our first dolphin, born in captivity.
Avrupa'nın geri kalanı da bu denli uzun esaret altında yaşayacak mıydı?
Could it be long before the rest of Europe was freed too?
Esaret ahlaksızlığa yol açar!
Confinement intices vice!
Esaret reflekslerimizi yavaşlattı.
Captivity has slowed our reflexes.
hayatım, güven ile bağlanmalı sana dediğin gibi esaret bağı olmamalı.
My life depends on the relationship you call a bondage.
"Esaret Altındaki Emekçi Yavrular"
"Proletarian Chicks in Bondage."
Zalim Kızıl Baron ile nezih bir çatışma, düşman hatları gerisine ufak bir mecburi iniş, esaret, işkence, firar ve sonra da, çay saati ve madalyalar için yurda dönüş.
Decent scrap with the fiendish Red Baron, a bit of a jolly old crash landing behind enemy lines, capture, torture, escape and then back home in time for tea and medals.
Ya baskıcı bir hükümet milyonlarca kişiyi esaret altına alıyor olsaydı?
If an oppressive government is enslaving millions?
Senin cinsin esaret altında yetişemez.
Your kind can't breed in captivity.
- Bu gemide..... esaret altındaki ekibini...
- Warn your crew. Of their enslavement...
- Esaret...
- Enslavement.
- Esaret de nefretle
So prison comes with hate
Ed, Cicely içinde Yahudi olmak değil esaret altında yaşayan akbaba'yım ben.
Ed, being the only Jew in Cicely doesn't make me the last condor in captivity.
Niles, beni sakin bir yerde esaret altına alıyorsun.
( Doorbell ) You make me sound like a goat being staked out.
Esaret bu işte.
In captivity, that is?
Esaret belirten bir kostüm olacak.
It's bondage costume. Okay?
Başka bir kültürün, esaret altında yaşaması fark edilmeyecek bir şey değildir.
Holding another culture in virtual slavery isn't the kind of thing that would go unnoticed.
"Tanrım, esaret çektiğimizde... "... sana dua ederiz.
" Father, in captivity... we would lift our prayer to Thee.
çünkü Domuz Porky esaret içindeydi, siyah bir çıkıntıdaki bazı kötü niyetli sürüngenler tarafından zorla besleniyordu ; bileklerinden asılan, sobada yanan, küvette haşlanan çocukların hikayeleri yüzünden ; Bounty'deki Mutiny yüzünden ;
Because of stories about children hanged by their wrists, burned on the stoves, scalded in tubs, because of "Mutiny in the Bounty,"
Bizi sonsuza kadar esaret altında tutamayacaklarını biliyorlardı ve gücümüzü kullanarak onları geri püskürttük.
They knew they could not enslave us forever and we drove them off through strength.
Bu esaret yılları dayanılmaz hal aldı
♪ Deliver us from despair These years of slavery ♪ ♪ Grow too cruel to stand ♪
Hanımefendi Zhao'nun oğlum ile evliliğini önerdiğin vakitler yani Zhao'daki esaret günlerimizde ne Ying Zheng'in babası, ne de ben ev işi yapmazdık.
When you think of it... my son's marriage is quite unfair to Lady Zhao. When we were hostages in Zhao... Ying Zheng's father could not do housework.
Eğer o bir esaret içinde olacaksa bunu onun iyiliği için kullanmanın, türünün bir temsilcisi olarak algılamanın çok önemli bir şey olduğunu algılamıştık.
We really felt like it was important if she was going to be in captivity to utilize her to her best advantage as a representative of her species.
Esaret çok boktan.
Man, captivity blows.
Bir otel sahibi onu esaret altına almaya calıştı.
A resort owner tried to get him put in captivity.
Yeni Gine'nin yöre halkı reaları etleri için avlar ve bazen yavruları şişmanlatmak üzere esaret altında alırlar.
Local people in New Guinea hunt cassowaries for their meat and sometimes keep young ones in captivity to fatten them up
Bu balıkların üç yıllık süre içinde üreyip, esaret altında tüm yaşam döngüsünü tamamlamalarını umuyorlar.
They hope that these fish will breed in three years'time, and so complete the whole life cycle in captivity,
En endişe verenleri, kirlenme ve esaret altında üreyen balıkların vahşi stoklarla karıştırılması.
Most worrying are pollution and the mixing of captive-bred fish with wild stocks,
Maalesef, bulabildiğimiz tek erkek Batı Pasifik ayısı, esaret altında yetiştirilmiş.
Unfortunately, the only male Pacific Western bear we could find was raised in captivity.
Elimde uzmanların yeminli beyanları var. Esaret altında yetişen bir ayının yeniden vahşi hayata sokulmasının tehlikeli ve sorumsuz bir davranış olduğu görüşünde birleşiyor.
I have affidavits signed by a range of experts who all concur that to take a bear raised in captivity and reintroduce it into the wild is, well, dangerous and irresponsible.
Şey, yalnız esaret altında yaşadığını biliyorum, Yani doğaya döndüğü için gerçekten mutlu olacağından eminim.
Well, I only know that he's been living in captivity so I'm sure he'll be really happy to return to the wild.
Toplu katliam, tecavüz, esaret.
Mass murder, rape, slavery.
Esaret altında gibi gözüküyor, ama burada öyle bir şey yok.
but there is nothing there.
Elemanımı esaret altında tutuyorsun. Kaylee, makine dairesinde neler oluyor?
Well, you're holding my mechanic in thrall, and, Kaylee, what's going on in the engine room?
Ortakyaşamlarımız burada, esaret altında üretildiler.
Our symbiotes are all bred here, in captivity.
Esaret bitti.
Purgatory's over.
Esaret altındaki bir kuş gibi
Like a trapped bird