Essential translate English
1,995 parallel translation
Bu buzulların su döngüsünde başlıca bir rolü var.
Yet these glaciers play an essential role in the water cycle.
Kişileri motive edecek bir şey olmadığında motive ediyor, onları meşgul ediyor, karı-koca, ve anne-kız, ve çekirdek aileleri, sadece üretim ve sosyalleşme için değil, ayrıca, aile bağlarını korumak için de, servislerin kullanımı ve eşyaların tüketimi için,
Motivate individuals where there is no other means of motivating them, to occupy the positions husband-wife and wife-mother and form nuclear families that are essential not only for reproduction and socialisation but also to maintain the existing arrangement for distributing consumer goods and services,
- Kurbanın acı çekmesi için bu şart.
- It is essential for the victim to suffer.
Savaş zamanında, Anne, baharatlar eti saklamak ve tat vermek için her zamankinden daha gereklidir.
In wartime, Anne, spices are more essential than ever. To preserve meat, and to flavour its substitutes.
Dışa dönük plastik bir perdenin karşısına kurulmuş olmalı bunun gibi.
It's essential, it must be installed with the bulkhead opening on the outside like that.
En önemli proteinler en son yakılır.
Proteins are essential last consumed.
Orada bulunmanızın çok gerekli olduğunu düşünüyorsanız neden vaftiz olmayı kabul etmiyorsunuz?
If you think that your presence so essential Why not let you baptize?
Temel olarak bu şey ölü hücreleri hayata döndürüyor.
Essential... Three dead back CLUL life.
Şuna inanıyorum ki, tamamlayabilirsek...
So, if we're to get through it I think it is essential that...
Yapman gereken tek şeyin Tarikat Sihrini, Confessor'ü ve Agiel'i tam doğru yöntemle tam doğru zamanda birleştirmek olduğunu fakat kutular sende olsa da bu sürtük sana yardım etmeyi kabul etse de hala ana malzemelerden biri eksik :
All you have to do is combine the magic of Orden, Confessor and Agiel precisely the right way, precisely the right time. But even if you have the boxes, even if this harlot's willing to help you, you're still missing one essential ingredient :
Ve Katolik ilahiyatçılar, Kopernik Sistemi için çok önemli bir şey olan, hareketli dünyayı kabul etmemeye karar verdiler.
AND THE CATHOLIC THEOLOGIANS THOUGHT THAT RULED OUT A MOVING EARTH, SOMETHING THAT WAS ESSENTIAL FOR THE COPERNICAN SYSTEM.
Ama baban senin için asıl avutucuydu.
But your father has been an essential comfort for you.
Ama senin yaptığın katkılar bu takım için vazgeçilmez.
BUT YOUR CONTRIBUTIONS ARE ESSENTIAL TO THE SUCCESS OF THIS TEAM.
Zorunlu olmayan her harcamayı kesiyoruz.
We're cutting anything non-essential.
Kendini olmazsa olmaz hâle getirmenin yolunu bulman gerek sadece.
Look, you just need a way to make yourself absolutely essential.
Beni burada gerekli kılacak "bir şey" buldum.
I thought of a thing to make me more essential here.
Benzer bir şekilde sesimiz üç ana kısımdan oluşur. Bilişsel, duygusal ve fizyolojik.
In a similar fashion, our voice is made up of three essential parts - cognitive, emotional and physiological.
- Orada bulunman şart. - Neden?
It's essential that you be there.
"Gerçeğin mayası gözle görülmez."
"Anything essential is invisible to the eyes." "Anything essential is invisible to the eyes."
Her ne kadar gerçeğin mayası miskette değilse de en azından bende biraz var gibiydi.
Even if the essential wasn't in the marble, at least I had a tiny bit of it, it seemed.
Önemli olan Karamel'in o akşam eve dönmesiydi.
Caramel reappeared the same night as what's essential.
Eğer kısa zaman içinde bir konuyu eyleme geçirmek istiyorsak, ani ve kesin hareketler kaçınılmaz.
Direct action like this is essential, if you were going to turn an issue around in a short period of time.
Size garanti ederim sayın yargıç. Gelecek 100 slayt da olmazsa olmaz bilgiler içeriyor.
Oh, I assure you, Your Honor, the next 100 slides are essential.
İngilizcenizin mükemmel olduğunu söylüyorsunuz ki, bu da bu iş için çok gereklidir.
You say you speak English well? It's essential for the job.
Ahlaklılığa ulaşmak için siyahın, karanın, zencinin bilinçten kaybolması gerekir.
"ln order to achieve morality, it is essential that " the black, the dark, the negro vanish from consciousness.
Değişmezlik ve zorunluluk niteliği taşımayan, ancak bir yükümlülüğü içeren... özgür istence dayalı kural.
A regular model of change in a phenomenon or process, expressing its essential character.
Tamam ama olay, üçüncü dünya ülkelerinin gelişmesiyle biz sadece zaman ayarlı bomba üretiyoruz. Ve ormanların karbon yayılmasının azaltılmasında gerekli olduğunu bilmemize rağmen içtenlikle birlik olup küresel ısınmaya politik ve toplumsal rahatsızlığa karşı savaşmak yerine onları toplu konutlar, tarım..
Okay, and with the development of the third world we're just creating a ticking time bomb, and even though we know that forests are essential to reducing carbon emissions, we continue to cut them down, whether it's for housing, farming, alternative energy,
Mesele bu değil.
That's not essential.
Jack'e de söylediğim gibi, eğer köklü servislere eleme yoluyla alım yapıp fazlalığı azaltabilirsek... 40 saat sonra yönetim kurulu toplantısı var.
Like I told Jack, if there's some way to cut back... without eliminating essential services... Board meeting is in 40 hours.
İşte bu asıl Rylan Moree...
That is the essential rylan moore - -
Seks güçlü bir ilişkinin önemli bir bileşendir.
Sex is an essential component in a strong relationship.
İnsanın ölümlülüğünün farkında olması, geçimişini yorumlaması ve gelecek hakkında beklentileri için gereklidir.
The awareness of human about his own mortality, is essential for its interpretation of the past and expectations of the future.
Gazete okurken veya CNN izlerken, gördüğünüz şey insanlık için gerekli temel alanlardaki hızlı değişimler hakkında sabit haberlerdir.
Read the newspaper or listen to CNN but, what you see is a constant flow of new of rapidly increasing change fundamental areas, which are essential for humanity.
Hepsi dengenin bir parçası.
All essential to the balance.
Fosilleri tanımlamak ve ait oldukları zaman dilimini tayin edebilmek büyük beceri gerektiren bir işti.
My krafta. The ability to identify fossils and place them in their geological time zone was still an essential skill when I was at university a century later.
Önemli kararları vermesine ben yardımcı olacağım.
And mourned his loss, I'll help make his essential decisions.
Bu gereklidir.
It is essential.
Stuart, daha az önce gereksiz personeli adadan gönderdik.
We've just evacuated the island of all non-essential personnel.
Sorunları, savaş seferberliği için gerekli büyük gıda depolarının sıçan ve fareler tarafından istila edilmesiydi.
Their problem was that the huge food storage depots essential to the war effort were being overrun by rats and mice.
Ve Darwin'in temel fikrinin en önemli mesajı, eşitlik veya Tanrı'nın yokluğu ya da varlığı değil... budur.
And it's that, not equality or the existence or not of God that is the most urgent message from Darwin's essential idea.
Yer çekimini yok etme yeteneğimiz uzun zamanlı uzay yolculukları için gereklidir.
Our ability to manipulate gravity Is essential for long-term space travel.
"Kimsenin elinde esaslı bir şey kalmaz."
"Nothing essential is left in one's hands."
Tüm yaşam belirtilerinizi kontrol edip, 4 milimetrelik anti-manyetik titanyumdan içinde GPS ve dokunmatik şifre çözücü var.
It monitors all essential organ functions and comes in a 4-millimeter titanium anti-magnetic case with built-in GPS and a touchscreen transponder.
Ben Essential FM'de çalışıyorum.
I'm from Essential FM.
Essential FM'in pek bana göre olduğunu sanmıyorum.
I don't really think Essential FM is my thing.
- Essential FM mi?
- Essential FM?
Şu an Essential FM'deyim.
I'm up at Essential FM now.
Tüm bunlar Essesntial FM'deki görüşmenle ilgili değil mi?
This is about your meeting with Essential FM.
Sen Essential hakkında ne düşünüyorsun?
What do you think about Essential?
Essential FM'deyiz!
And we're here on Essential FM!
Yasa ( Kural - Kanun ) : Felsefi bir terim.
Law - a philosophical category that expresses the essential, necessary, relatively stable or constant relationship within and between the objects and phenomena of reality or between the successive states of a certain process.