Every translate English
153,048 parallel translation
Her gözümün önünde tutuklandığında?
Every time you got arrested in front of me?
Bizi her tek başımıza bıraktığında?
Every time you left us on our own?
Evet, her kelimesinin ardındayım.
Yeah, well, I meant every word.
Vaka İç Güvenlik'te ve en küçük ayrıntıya dikkat ediyorlar.
Homeland's on the case, and they're making sure to cross every "T" and dot every "I."
Toby'nin alacaklısından kaçtığı zamanlarda göründüğü gibisin.
You have the same look Toby has every time he runs into someone he owes money to.
Her yıl 68 milyon Amerikalı güvenli sınırlarımızın ötesine geçiyor.
Over 68 million Americans leave the safety of our borders every year.
Biliyorum çünkü her yıl yaptığım bir şey.
I know, I do this every year.
Ofisim üst katta, sürekli kokusu burnumda.
They bake it every morning. My office is upstairs. I smell it all day.
- Hayır, anlattığımın hepsi doğru.
No, every word I'm telling you is the truth.
- Bu dizi kanalınızda her yıl kaç bölüm olarak yayınlanıyor?
And how many episodes of this show - does your network air every year? - 22.
Z'li kelimeyi kullanan herkesi yasaklayamayız.
Seriously, we can't ban every use of the N-word.
Dünyadaki tüm rap şarkı sözleri o zaman yok olur Diane.
Every rap lyric on the planet would go out the window, Diane.
Sunduğumuz her örnek, hırslı kürtaj karşıtlarının zayıf, yardıma muhtaç kürtaj yanlılarını korkutmalarını gösteriyor.
Every example we've used is about passionate pro-lifers intimidating poor, helpless little pro-choicers.
- Lütfen. Kendinizi savunabilirsiniz.
We want to give you every opportunity to defend yourself.
Dağıttığım her mahkeme celbi için ne kadar kazanıyorum biliyor musun?
Do you know how much I make for every subpoena I deliver?
- Her müvekkil önemlidir.
Every client is important.
- yetkili birimler tarafından...
- To take something... caught in the cookie jar... - and every time they have their hands.
İki haftada bir, annen Jax amcanla onun evinde buluşuyor.
Every two weeks, your mother met with your Uncle Jax at his home.
Bireylerin eşit şekilde korunma hakkı yasalarca güvence altına alınmıştır. - Mağdur kim?
All right, every citizen deserves equal protection under the law.
Bu her geçen gün daha zor oluyor, değil mi?
This gets harder every day, doesn't it?
Ama her çağda yasak aşklar vardır, değil mi?
But every age has its forbidden lovers, right?
Her seferinde bütün dünya bize karşı!
It is us against the world every time.
Birkaç saatte bir söküp birleştiriyorum.
I take it apart and put it back together every couple hours.
Her kuruşa değer.
Worth every penny.
- Her gece olduğu gibi işteydim.
The same place I am every night : work.
Her sabah, organik cöplerin ücte biri fiyatına süpermarketten aldıgım sebzelerin üstündeki etiketi sökerken.
Every morning, while peeling the sticker off some root vegetable I got at the supermarket for a third of the price of the organic crap.
Bakın, Starford'daki her anne bilir ki, hareket ve saglık dersi, okulun en büyük fırsatlarından biridir.
Look, every mom at Starford knows that the movement and wellness program is one of the best benefits of the school.
Şu zamana kadar yaşanan her kötü şey senin isteiğin benim değil!
Every bad thing that's happened throughout eternity is your doing, not mine!
Birisi her yıl Noel Baba olarak giyiniyor.
Someone dresses up as Santa every year.
Ancak her yıl farklı bir kişi bunu yapıyor.
But a different person does it every year.
Onu yok etmek için her hakkın vardı. Peki ya görevliler?
You had every right to destroy her.
Yani bozuk saat bile günde iki kere doğruyu gösterir.
Well, I guess even a blind squirrel catches a nut every now and then.
Ama sen tüm dilleri konuşuyorsun.
But you speak every language.
Biliyorum. Ancak birisinin her pisti kapsaması oldukça zor.
But it's pretty tough for someone to cover every track.
- Her şekilde.
- In every way.
♪ Her duvarı yıkacağım ♪
♪ I will tear down every wall ♪
Gezici Psikiyatri Birimi'nde ilgilendiğim dava dosyalarının hepsini inceledim ve bağlantılı olabilecek bir şüpheli bulamadım.
I've looked at every case file from my time at the mobile psych unit, and no suspect's an obvious match.
Her cep telefonu pili için en az 3 gram gerekir.
Every cellphone battery requires at least three grams of it.
Pekala, bölgedeki her kameraya bağlandım, Ama her şeyi göremiyorum.
All right, I'm tapped into every camera in the area, and I am not seeing anything.
Sen de onun gibi, işlenen mezalimden sorumlusun.
You're every bit as responsible for committing atrocities as he is.
Ekipler binanın bütün giriş ve çıkışlarını tutsunlar.
We need units covering every way in and out of this building. - Aram?
Aram'ın bahsettiği insanların her birinin öldürülmesinden sonra, Farnsworth bir servet kazanmış.
Farnsworth's company made a fortune after each and every one of the people aram mentioned were murdered.
Sakin mi olayım? Dosyalarımı, yaptığım her işi aldılar.
They have my files, every trade.
Bunu yaptıklarında, suratım her ekranda görünecek, Bir saat içinde hemde. Jasek Finans hisselerinin çukuru açılacak,
When they do, my face will be on every network and screen within the hour, shares of jasek financial will crater, and we'll have our golden parachute.
Niye sadece kafasına bir kurşun sıkmıyoruz? Çünkü kurşun istemediğimiz dikkatleri çeker. Beckner'ın her işleminin finansal suçlar birimi tarafından incelenmesi bizi işaret edebilir.
Because a bullet brings unwanted attention, ends up with fincen looking through each and every one of beckner's transactions, which could point to us.
Vereceğim her karar için huysuz ve yaşlı bir bilgeden onay alamam.
And I can't keep running every decision past gnarled Old Man Wisdom!
Yani biliyorum. Her gün aldığı bir hap var.
But, I mean, yes, he... he takes pills every day.
- Her gün alıyor mu demiştin?
Great. He takes these every day? Yeah.
Bu uçaktaki herkesin hayatını tehlikeye atmadan alçalmamız mümkün değil.
There's no way to descend without putting the lives of every single person on this plane at risk.
Her dikiş için bir lolipop.
She got a lollipop for every stitch.
Her hafta 21. yüzyıla bir domuz kasabı getirmeye çalışıyorum.
Every week, trying to... bring the hog butcher into the 21st century.