Eye translate English
34,577 parallel translation
Çoğunuz yoğurdunuzu tarttırırken benimle göz teması bile kurmuyor.
Most of you won't even make eye contact when I'm weighing your yogurt.
İyi bir hikâye evlat ama gözümüz üzerinde.
That's a nice story, kid, but, uh, we're keeping our eye on you.
En iyi adamımız olan baban öldükten sonra gözümüz üzerindeydi.
We've had our eye on you since your father... our best man... died.
Fakat önemli bir şeyse gözlerimi dört açarım.
I can keep my eye out.
İnsanın burnunun dibinde bir sürü şey gerçekleşiyor.
So many things, just beyond the corner of your eye.
"Başkalarına empatiniz az konuştuklarında dinlemiyorsunuz, göz teması kurmuyorsunuz."
"You know, how you have little empathy, you don't listen when others talk, and you don't make eye contact."
"Göz teması olayını duymuştum."
"I've heard about the eye contact."
İkimiz de göz teması kurmadık.
Neither of us were making eye contact.
Gözlerinin için bakarak söylüyorum yemin ederim ki Sarah Ambien etkisi altındaydı.
So, I am looking you in the eye and I'm swearing to you Sarah was on Ambien.
Vakit geçirmek için Bil Bakalım Ne Gördüm oynayabiliriz.
To pass time, we could play I Spy with My Little Eye.
Biraz sakar diye düş kırıklığına uğruyorsun sanat meraklısı diye My Girl şarkısına ağlayacağım derken gözündeki damarı çatlattı diye.
You're frustrated because he's a little clumsy, a little too artsy-fartsy, because he broke a blood vessel in his eye crying at My Girl.
Ben fırtınanın gözüdür.
Ben is the eye of the storm.
Jessica adamın gözlerinin içine baktık sana söylüyorum adam suçlu.
- Jessica, we looked the man in the eye, and I'm telling you, he did it.
Doğru gözlemlemişsin anne.
Good eye, Mother.
Kesinlikle görme tembelliği ve altın bir yüreği olan tombul 4 yaşında birine göre değil.
They are certainly no place for a pudgy four-year-old with a lazy eye and a heart of gold.
Anlamını bilmiyorum.
But this eye thing, I don't know what it means.
Bir gözünüz açık, zombıleri kollayarak, sevdiklerinizin dönüşmesini bekleyerek uyumaya son.
No more sleeping with one eye open, watching for zombies, waiting for loved ones to turn.
Körlüğünün, gözün tamamında olduğu gibi optik sinirin de patlamada hasar görmesinden kaynakladığını sanıyorduk.
So, we presumed his blindness was in part due to the optic nerve being damaged in the blast, along with the rest of his eye.
Demek istediğin gözün ön kısmında hasar olmasına rağmen gözün arkasındaki bağlantılar görsel veriyi iletebiliyor.
What you're saying is, despite all that gnarly damage to the front of his eye, the cable at the back of his eye can still transmit visual data.
İtraoküler basıncı arttırmam gerek. Kanamayı durduramazsak gözde yırtık oluşacak.
I need to increase the intraocular pressure to tamonade the bleeding or his eye will rupture.
Bir halk düşmanı Herkesin gözündeki yeri Tutuklandığı gece
♪ A public enemy That's in the eye of the scope ♪ [reporter] The night of his arrest,
Ama bunu yaparsam ortalık karışır ve herkesin gözü patronunu arar.
But I do that, it starts a tornado of shit with your boss in the eye of the storm.
O zaman gözümün içine bak ve onu dışarı çıkarmadan buna karar vermediğini söyle.
Then look me in the eye and tell me you didn't make that call before you asked me to get him out.
Leonard asıl amacımızı unutma.
Leonard, don't take your eye off the ball.
Asıl amacımı unutmayayım mı? Ben sizin umurunuzda mıyım ki?
Take my eye off the ball?
Evie, biliyorum her konuda aynı fikirde değiliz ama...
Evie, I know we don't see eye to eye on everything, you know, but...
İşler zorlaşırsa, sana göz kulak olacağım.
You know, I'll keep an eye on you if things get rough.
Onlara yakından bakın.
Keep a close eye on them.
- Bu nedir? - Eğer bir köpekbalığı gelirse, Gözünde tut onu.
- If a shark comes for you, jab it in the eye.
Gözünü açık tutun.
Keep an eye open.
Mary'ye göz kulak olmakta fayda var.
Better keep an eye on Mary.
- Apaçık ortada.
- This is bat's eye in amber.
Gözünün içine bak ve paraları ona ver.
You look him in the eye and you hand him the pack.
Ama bu durumu onu izlemek için kullanabilirim.
But I can use it to keep an eye on him.
Bir gözüm sola kaydığı an, kovulurum.
One eye dart to the left, and I'm finished.
Gözün sol tarafa kaymadı.
Hey, no eye dart to the left.
Göz hareketi, alnın gerginleşmesi. Ufacık bir şey çok şey anlatabilir.
The dart of an eye, tensing of forehead... the littlest thing can say a lot.
Beni onun rakibini bulmam için hedef aldın.
You struck me as a man who keeps an eye on his competition.
Komplo işbirlikçilerinin adlarını vermek üzereydim hakkında soruşturma açılmamış işbirlikçilerini güvenlik ihlallerini görmezlikten gelen ve hafif cezayla kurtulmasına yardım eden insanları.
I'm about to name his co-conspirators, his unindicted co-conspirators, people who turned a blind eye to the safety violations and who helped him get away with a slap on the wrist.
Beni izle, o şeyi tam isabetle vuracağım.
Watch me get a bull's-eye on that thing!
Leroy, sen ve Dotor buraya göz kulak olun.
Leroy, you and Doc keep an eye on things here.
Doğduğumuzdan beri bir şeylere göz kulak oluyoruz.
We've been keeping an eye on things since the day we hatched.
Söylediklerimi birebir tekrarlarken gözlerinin ışıldamasını sevmedim ama öyle geleceğinin kontrolünü kendi eline almalısın.
I don't like how you just repeated that verbatim with a glint in your eye, but, yeah, you got to take charge of your... future.
Gözümü sinekkuşu yemliğinden ayırmak istemiyorum da.
I just want to keep an eye on the hummingbird feeder.
Kendisi izinli.
- Right here. [Chuckles] - Oh, eye contact.
Onu defetmeden önce yoldaşın, bu şekilde iblisi yenebilirse, o zaman serbest kalabilirsin.
You just look'em in the eye and you say, "I know you're pregnant, and I-I know it ain't mine." - And even if she ain't pregnant, she gets so angry that she...
Oraya çıkıp kendi gözlerinizle gördüğünüzde, atmosferin ne kadar ince olduğunu, dünyanın etrafında bir soğan zarı gibi olduğunu anlıyorsunuz.
But when you go up there and see it with your own eye, how thin the world's atmosphere is, tiny little onion skin around the earth.
Günlerdir seninle konuşmak istiyordum ama gözlerinin içine bakmam lazımdı.
I've been wanting to talk to you for days, but I had to look you in the eye.
Sadece Ceza Soruşturma'dan arkadaşların cenazede olacağını haber vermek istedim.
I... I just wanted to let you know, at the funeral, there will be CID officers, just to keep an eye on things in case Walsh shows up.
Üzerindeki sembole Horus'un Gözü deniliyor
The symbol on it's called the Eye of Horus.
Göz içeri girmeni sağlayacak.
" The Eye will get you in.