Faire translate English
167 parallel translation
Ama şunu iyi anlayın bayım, bu sadece bir karikatür ve böyle bir çizim ya da resmin amacının kaba bir görüntüyü yeniden oluşturmak değil bir suratın özelliklerinin, onu yapan sanatçının kişiliklerine dayanarak hatta biraz da abartarak altını çizmek olduğunu bilin.
Et puis comprenez, monsieur, que ceci est une caricature... et dites-vous bien que le but d'un dessin ou d'une peinture... n'est pas de reproduire une vulgaire photographie... mais de faire ressortir les caractéristiques d'un fasciès... vues selon la personnalité de l'artiste, même en les exagérant.
En zarif görüntüyü veririz Mutlu Oz Ülkesinde
That certain air of savoir-faire In the Merry Old Land of Oz
Hünerlerin pek ala
Your savoir faire is ooo-la-la
Sana sürpriz yapmak istedim!
J'ai voulu te faire une surprise!
.. Françoise. Enchanté de faire votre connaissance.
Enchanté de faire votre connaissance.
Gidip çay yapalım.
Nous allons leur faire le thé.
Yok canım, sen şimdi başardım sanıyorsun...
See? I told you you had to have skills... style, savoir-faire.
Becerilerinizle Bayan Lurch'ü tamamen cezbedeceksiniz.
You'll completely captivate Mrs. Lurch with your savoir-faire.
Ama o çok özlediğin yeniden düzenlenmiş Fransa'ya nasıl ayak uyduracaksın?
But how would you faire in the new rearranged France you yearned for?
Bütün bunlar biraz maharetle ele alınması gerekir... ve bu da sende yok.
This whole thing must be handled with a little savoir faire... and you don't have it.
Bu güzel.
- Faire pipi, eh?
Yemin ederim başka birisinde böyle bir maharet, heba olurdu
On someone else, I swear This savoir-faire Would be such a waste
- Kur yapmak için hava çok sıcak!
- C'est trop chaud pour faire l'amour!
Ama bak, önlüğümün şeklini düzeltmiyorum.
But now look at the laissez faire attitude I have about my apron.
Hindi'nin köpeğin hindi olduğunu söylemesi beni ilgilendirmiyor.
Dis make a gobbla-gobbla faire furnousse. I don't care if the Turkey says the dog is a Turkey.
Evet teknik anlamda bu bir salgın sayılmaz... Henüz... ama bu insanların hiçbiri aşılanmamış ve modern tıbbın gerekleri konusunda biraz liberal fikirlere sahipler...
Now, clinically speaking, this is not an epidemic yet, but none of these people are inoculated and they lack a certain savoir-faire when it comes to most of the common medical practices of the 20th century...
Yağ gibi aradan geçeceğim Pijama giyeceğim, saçlarım olacak...
I'll exude savoir faire I'll wear gowns, I'll have hair
Oyunumu mahvettin, Dean, adamım.
You fairly ruffled my savoir-faire there, Dean, my man.
Koluma dövmesini yaptırmayı düşündüm.
J'ai pense me le faire tatouer sur le bras.
Hiç yol yordam bilmiyorsun Milo.
You have no savoir-faire, Milo.
~ Well, for savoir faire, more derrière... ~
~ Well, for savoir faire, more derrière... ~
Hey, sen eğlenceye katılmaya mı geldin?
Tu veux entrer faire la fete?
Kusura bakma.
Well, pardon my savoir faire, Admiral.
Bende dil becerisi, şeytan tüyü yok.
I don't have the savoir-faire, that devilish charm.
Dil becerin var.
You do have savoir-faire.
Dil becerini ortaya koy.
Unleash your savoir-faire.
Dil becerini ortaya çıkaracağım.
I'm gonna unleash your savoir-faire.
Ona "hükümetin sanayi ve ticarete müdahale etmemesi" ile, ki şu an benim yaptığım da bu, "aracılık" ki yapmak üzere olduğum şey, arasındaki farkı öğrettim ona.
Taught him the difference between laissez-faire, which is what I'm doing right now, and intervention, which is what I'm about to do.
Bu işi cellata bıraktım.
Je laisse au bourreau le soin de le faire.
Cinsel hastalık. Ta salope de femme a dû faire une pipe de trop,
Maybe your cunt of a fucking wife sucked one too many diseased cocks and turned you into a retard!
Bu konuya ilgisiz görünüyorsun.
You seem pretty laissez-faire about this.
Rönesans panayırından kaçmış bir psikopat gibisin.
You look like some sort of psychotic escapee from a Renaissance faire.
Hiç gizem yok, bilgi yok.
There's no mystery, no savoir-faire.
Sen ve Niles, Rönesans Fuarı'nda kanun çalacaksınız.
Let me guess : You and Niles are playing your zithers again at the Renaissance Faire.
Rönesans Fuarı, Aziz Swithin Günü'nden 2 hafta sonradır.
Get real, Roz. The Renaissance Faire is a fortnight after Saint Swithin's Day.
Ancak bu tür yemekleri yerken kültürü göz ardı etmemeli.
But one must dine with a certain savoir-faire.
Roosevelt, borsanın çökmesinden sonra,... modern endüstriyel ekonomileri artık serbest kapitalizmin yönetemeyeceğini düşünüyordu.
Roosevelt was convinced the stock market crash had shown that "laissez faire" - capitalism could no longer run modern industrial economies.
Sonuç olarak, kendisinin de utanmadan boynuzlayabileceği zamanı geldiğinde de, şey yapacağı faire un coups de marteau sur des fesses, kucağa oturtacak biri.
Finally, a man whom she could herself brazenly cuckold until such time as she might choose to... We would say, "Faire un coup de marteau sur des fesses." You would say, "Make hammer on his fanny."
.
"On ne peut pas faire un omelette sans casser des oeufs."
İyiliğimin kusuruna bakmayın.
Pardon my savoir-faire.
Belli bir tarzın yok, bu özel ödülü almak için gerekli olan ustalık yok sende.
You lack a certain style, a savoir-faire... that is required for this particular bounty.
Buna beceriklilik derler.
I got what they call that savoir faire.
Rönesans Fuarı çevrelerinde çok meşhurum.
- Very big on the Renaissance Faire circuit.
- Satış yaptığım yerler. Rönesans fuarları çevresi.
Where I sell them, the Renaissance Faire circuit.
Rönesans fuarına küpe mi satıyorsun?
- Selling earrings at the Renaissance Faire?
Luke Rönesans Fuarı'na eğlenceli ateş etme olayı olmayan Vietnam diyor. - Zavallı.
Luke's calling the Renaissance Faire his Vietnam without all the fun shooting.
O müşteriye onaylanmış fuar dilini kullanmadın.
- What, T.J.? You didn't use the approved Faire language with that customer.
Etrafta dolaşan gizli fuar yetkilileri var.
There's undercover Faire officials walking around.
Fakat Nazilerden farklı olarak, insanların rasyonel olduğuna inanıyor, ve yönetimde aktif rol oynayabileceklerini düşünüyordu.
Roosevelt was convinced the stock market crash had shown that "laissez faire" - capitalism could no longer run modern industrial economies.
İlgisiz mi?
Laissez-faire?
Rönesans Fuarı'nda mızrak dövüşü temsili yapıyorduk.
-... at the Renaissance Faire.