Famine translate English
583 parallel translation
Neden insanlığa savaş, kıtlık, veba ile acı çektiriyorsun! "
Why dost thou scourge mankind with War, Plague, Famine?
Kıtlık, açlık hatta yolda katledilmek bile onları durduramadı.
Famine, hunger, not even massacres could stop them.
Hayatta olanlarımız için, hayata yeni bir başlangıç yapanlarımız için,
To those of you who survived the famine, to those of you who got a fresh start in life,
Ama eyaletimde kıtlık var ve mahkumlarımı doyuracak pirincim de yok.
But there is a famine in my province, and I have no rice to feed my prisoners.
Kıtlık baş gösterdi.
The famine is on.
Kıtlık yüzünden, açlık ırkçılık yüzünden politik baskılar yüzünden ve bazıları da... bizin gibi inançları yüzünden Avrupa'daki evini terk edip buraya gelen,... kimisi yeni... kimisi 80 yıldır burada olan... yüzlerce insan var.
And they have been founded, some recently, some 80 years ago... by people who left their homes in Europe because of famine... because of starvation... because of racial and political persecution... and some, like ourselves, because of their faith.
Bu dönemde sefalet acı ve kıtlık kol geziyor bizler refah içindeyiz üzerimize düşen görevi yapmalı her nerede mümkünse, zor durumda olanlara yardımcı olmalıyız.
At a time so full of pain and suffering and famine we, with all our wealth, should make it our duty to help and relieve the suffering of others, wherever possible.
Yalan söylüyorsan, ilk ağaca diri diri asılır... açlıktan geberinceye kadar kalırsın.
If thou speak'st false, upon the next tree shalt thou hang alive, till famine cling thee.
Bekleyip ölsünler dışarda, sıtmadan ve açlıktan.
Here let you lie till famine and the ague eat you up.
Ne kıtlık, ne de bir salgın.
Not famine nor pestilence.
Savaş, deprem, fırtınalar, yangın, kıtlık, veba...
War, earthquake, winds, fi re, famine, the plague...
Haydutlardan daha kötüsü, veba, açlık, yangın ya da savaş.
It's worse than bandits, the plague, famine, fire, or war.
Ya da kıtlık çeken bir milyon kişi hakkında.
Or a million men, like in a Chinese famine.
Büyük ve korkutucu Kali, bütün ihtişamıyla orada oturuyor... köylüler de hastalık, kıtlık ve yangından korunmak için ondan yardım istemeye toplanıyordu.
The great, terrifying Kali held court in all her magnificence... and the villagers gathered to ask protection... from disease and famine and fire.
- Kıtlık hepsini aldı.
- The famine got them.
Bir çiftçi olan babası kıtlık sırasında İrlanda'dan ayrılmış.
Seems to me his old man left Ireland during the potato famine. Dirt farmer or something.
- Bu yıl yarım kıtlık var ama.
- This year the harvest has been half a famine.
On üç yıldır kıtlıklar hepinize keder getirdi.
For 13 years, famine has caused suffering for all of you.
Unutma, ülkede kıtlık var.
Remember, famine stalks the land.
Üçüncü günün akşamı Baal ve Astarte için.. büyük bir fedakarlık yapılacaktır. Bu belki kıtlığı sona erdirecektir!
Know that on the evening of the third day, a supreme high sacrifice will be held so that Baal and Astarte may end this famine!
Kar, sicak, yetersiz et neredeyse kitlik
Snow, heat, little meat famine almost near
Kar, sicak, yetersiz et neredeyse kitlik
Snow, heat, little meat Famine almost near
Aylari, bir savas, bir hastalik, bir aclikla numaralardim.
I used to number the months by a battle, a pestilence, a famine.
Savaş ve açlığın işaretiymiş.
They say it means war and famine.
Açlık, aşırı çalışma, kurşun yaraları, yılan ısırıkları Saito.
Famine, overwork, bullet wounds, snakebites Saito.
Bunlar arasında kıtlık zamanlarında kız çocuklarını öldürmek zorunda olmamak da var.
Among them... not having to kill girl babies in time of famine.
Kıtlık kalmayacak.
There * ll never be famine.
Bugün ziyafet, yarın açlık.
feast or famine.
Açlık ve ekonomik rekabet.
famine and economic competition.
Binlerce dönüm tahıl, yüksek ısı altında zaten kavrulmuş durumda, ve yanan kuşağın yayılması durdurulmazsa kıtlık başlayacağı korkusu giderek artıyor.
Thousands of acres of vital grain have already shriveled under the intense heat giving rise to fears of famine if the flaming belt continues to rage unchecked.
Savaş, Açlık, Ölüm, Salgın ve Bayan Timberlake.
There's War, Famine, Death, Pestilence and Miss Timberlake.
Örneğin, sizlere çok ucuz bir nitratı toprağa ekleyerek dünya üzerindeki kıtlığı nasıl sonsuza dek yok edeceğinizi gösterebiliriz.
We can show you, for example, how to add a certain very cheap nitrate to the soil and end famine on earth for good and all.
Hastalıkları, huzursuzlukları ve yoksulluğu onun gücü yok edecektir.
It has the power to heal, bring peace and rid the land of plague and famine.
Ondan vazgeçmek ülkenin yok olmasına razı olmak demektir.
Should we ever let it go, it would mean plague and famine and the destruction of our country!
Ülkede soğuğun, kuraklığın yangınların ve selin yol açtığı bir kıtlık vardı.
There was famine in the land caused by cold, drought, fire and flood
Kıtlık vardı. Bir sürü fare vardı. Sonra tanrılar... fareleri azalttı.
There was famine, there were too many mouths, so the gods made less mouths.
Kıtlık, salgın, savaş, hastalık ve ölüm işte bunlar hükmediyor dünyaya.
Famine, pestilence, war, disease, and death... they rule this world.
Zekâları gelişmemiş. Hayvan gibiler.
Mentally incompetent, like animals after a long famine.
Kıtlığın ardından veba salgını baş gösterdi.
Plague has followed upon famine.
Ise'deki büyük tapınağın ilahı, dans edersek refaha ereceğimizi, etmezsek kıtlığın geleceğini söylüyor.
The deity of the great shrine at Ise tells us if you dance, you'll prosper, and if you don't, famine will come.
Yıldız gemisi Enterprise'ın normal rotası Dr. Thomas Leighton'un yapmış olduğu bir keşfin onayı için değiştirildi açlık ve kıtlık tehdidine son verecek sentetik bir yiyecek hakkında
Starship Enterprise diverted from scheduled course. Purpose : To confirm discovery by Dr. Thomas Leighton of an extraordinary new synthetic food which would totally end the threat of famine on Cygnia Minor, a nearby Earth colony.
Köylülerin başına sürekli yeni talihsizlikler geliyor her sonbahar üç defa Tatarları açlık ya da verem vuruyor ve onlar hala, çalışıyorlar çalışıyorlar, çalışıyorlar. ... ve uysalca haç çıkarıyorlar.
New misfortunes constantly befall the peasant either Tatars three times an autumn, or famine, or plague and he still keeps on working, working, working meekly bearing his cross.
Tüm hayatım boyunca böyle kıtlık görmedim.
In all my years, I've never seen such a famine.
15 yıl Sudan'lılar kıtlık, salgın ve Britanyalılarla savaşarak ödedi.
And for fifteen years, the Sudanese paid the price... with pestilence and famine, the British with shame and war.
Hindistan'daki sefalet hakkında bilgi sahibi misiniz?
Do you know about the famine in India?
Hazine boşken, devlet gelirleri iki yıl önceden tüketildi, hasat kötü ve halk yeni bir açlık tehditi altında, başmüfettiş, bir gün içinde benim sahip olduğumdan fazla parayı harcayacak ve yakın dostlarımı baştan çıkaracak kadar zengin.
When the treasury is empty, revenue is consumed two years in advance, the harvest is bad and the people are menaced with a new famine, the superintendent is rich enough to spend in one day more money than I possess and to corrupt my close associates.
Kanallar kazmalıyız, yollar açmalıyız, askerlik hizmeti için ekipler geliştirmeliyiz, açlığı önlemek için tedbirler almalı ve tarımı geliştirmeliyiz.
We must dig canals, open roads, develop stables for military service, take measures to avoid famine and develop agriculture.
İnsanlar neden yaşamaya devam etsin?
People have to die so that in their place more people will be born, right? Famine? What's good if people keep on living?
Ya hep, ya hiç.
It's a feast or a famine.
Kıtlık çekiyoruz.
We have famine.
Roma'da kıtlık oldğunu duydum.
I hear there's a famine I Rome.