Finite translate English
228 parallel translation
Ne hissettiğini biliyorum ama bizim hayatımız sona erecek.
I know how you feel but our lives are finite.
Fani zeka sonsuzluğu anlamaz,... ve Tanrı'dan gelen ruh sonsuzdur.
The finite mind cannot comprehend infinity, and the soul which comes from God is infinite.
- Şifreler er geç çözülür.
- Code-breaking ´ s a finite problem.
Sonlu ile sonsuz arasında bir seçim yapmak durumundasın.
You have to choose between the finite and the infinite.
Bu şey, sonlu mutlak aritmetiğe dibine kadar girmiş.
This thing is deep in finite absolutes.
İçindeki "chi" yi sonlu ve sonsuz arasındaki sınırla,... ruhunun özüyle ve kâinatın sonsuz gücüyle yavaşça işleyerek.
By slowly forging the chi within yourself the bond between the finite and infinite the inner essence of your spirit, and the limitless power of the universe.
Sonsuz...
In finite.
Sonsuzluğu fazla kurcalama.
Ya don't fuck around with the in finite.
Kimya'nın elementleri çok ; ama sınırlı.
The elements of chemistry are many but finite.
Bitti, sevgilim.
Finite, honey.
Bu sınırlı lazer çıkarıcı, başının dış tabakasına zarar vermeden tek bir sinir hücresi çıkaracak.
This finite laser extractor will withdraw the image of a single neuro cell without breaking the epidermis layer on your head.
Bu sınırlı lazer çıkarıcı, başının dış tabakasına zarar vermeden bir tek sinir hücresini çıkaracak.
This finite laser extractor will withdraw the image of a single neuro cell without breaking the epidermis layer on your head.
Uzay keşfine yönelik en büyük keşiflerden biri Dünya'nın yalnız ve sonu olan görüntüsü savunmasız fakat tüm insan türünü üstünde barındıran tüm bu uzay ve zaman okyanusu içinde..
One of the great revelations of the age of space exploration is the image of the Earth, finite and lonely somehow vulnerable, bearing the entire human species through the oceans of space and time.
Matematiği kuvvetlidir.
Ask her what a finite world means.
Eğer böyle bir makine yapmak neredeyse imkansız ise, o zaman mantık olarak sonlu olasılıksızlıkda olmalı.
"'If such a machine is a virtual impossibility, "'then it must, logically, be a finite improbability.
Tek yapmam gereken, bunun tam olarak ne kadar olasılıksız olduğunu hesaplamak... bu sayıyı sonlu olasılıksızlık üretecine vermek... bir bardak taze çay verip, çalıştırmak.
"'So all I have to do to make one "'is work out exactly how improbable it is... "'feed that figure into the finite improbability generator...
Bu artık toz kadar zerreler halindedir.
It could be as finite as dust.
Sanal güverte kısıtlı alanı harika kullanıyor.
The holodeck makes excellent use of finite space.
" çünkü Gaf'ta yalnızca sınırlı sayıda ruh vardır.
"... because there are only a finite number of souls in The Guf.
- Genişleyen ama sonu olan evrene dayanıyor.
It's based on an expanding but finite universe.
Belki de yok, eğer yoksa, o zaman zaman da sonludur.
Maybe not, and if not, then time is finite too.
Bu evrendeki zamanımız sınırlı.
Our time in this universe is finite.
Zaten hafızası az, onu da her şey için kullanamayız.
There's a finite amount of memory, you can't use it for everything.
Herşey o kadar sonlu ki.
Everything is so finite.
O son derece kısıtlı bilgeliğinle ne düşünüyorsun? Hitler nerede haklıymış?
What do you think, in your vastly finite wisdom that Hitler had the right idea about?
Senin sınırların var.
You are finite.
Zathras'ın sınırları var.
Zathras is finite.
Doğduğumuz andan itibaren hepimizin saniyeleri sayılıdır.
When we are born... we are allocated a finite number of seconds.
Erkekler belli zaman aralıklarında ilgili ve tutkulu görünüyorlar. Ben de kendime belli zaman aralıklarında devam eden ilişkiler seçtim.
Men stayed interested for finite periods of time so I chose to engage in finite relationships.
Hava sahası sınırlı.
Airspace is finite.
Ne zaman "sınırlı" desen bu oluyor.
It happens when you use the word "finite."
İnsan vücudunun stresi kaldırmak konusundaki kapasitesi sınırlı.
The human body has a finite capacity for handling stress.
Zamanım sınırlı Helen.
My time is finite, Helen.
Kör edici bir parlamayla meydana gelen her yıldızın yaşlılığına kadar harcayacağı sınırlı miktarda yakıtı vardır.
Created in a blinding flash, every star has a finite supply of fuel.
Yaşadığımız evren genişliyor, ama onun içindeki madde sonlu.
Our universe is expanding, but the matter in it is finite.
Kocasına duyduğu aşk yanlış çıktı, ya da en azından sonsuz değildi.
The love that she had for her husband turned out to be false, or at least finite.
Saç bakımı kuralları sınırlıdır.
The rules of hair care are finite.
Ruh... ya da bilinç, ruh, nasıl adlandırırsan adlandır, kapladıkları alan sınırlı kapasitededir.
The spirit... Or consciousness, the soul, whatever you want to call it, it turns out the realm they inhabit has a finite capacity
Dionysos büyülenmenin, sarhoşluğun Yunanca karşılığıdır... yıkan, parçalara ayıran bir şey... sonluluğu ve tekilliği ortadan kaldırır.
Dionysus is the Greek name for ecstasy, for intoxication... state that destroys, cuts into pieces... abolishes the finite and the individual.
Yani, bu benzerliklerin ya da farklılıkların bir sonu olduğu fikri..
I mean, the idea that discovery, commonalities or differences could be finite...
Finite Incantatem!
Finite Incantatem!
Tavukla yapabileceklerin bellidir.
Chicken is finite.
Dünya, fanî berbat bir şey bu...
The world, finite... terribly....
Beni asıl endişelendiren... mesele... fiziksel bir yara geçicidir, ama söz konusu duygular oldu mu, ilerleyip, ilerleyi, zincirleme... bir reaksiyona sebep olmayacağı ne malum?
The thing that worries me... is... a physical wound is finite, but with emotions, what's to say it won't just go on and on... and start a chain reaction?
Belirli sayıda insan tipi vardır ve hepsiyle tanıştım.
There's a finite number of personalities and I have met them all.
Karşı cinsten biriyle kurulan bağın sürekliliği de buna etkendir, aslında pekiştirir.
See you have a finite number of eggs... And you have to find someone who's willing to stick around and help you protect those eggs.
Hilbert gösterdi ki ; sonsuz sayıda denklem olmasına rağmen, onları tıpkı apartman blokları gibi sonsuz olmayan diziler halinde bölmenin yolları vardı.
Hilbert showed that although there are infinitely many equations, there are ways to divide them up so that they are built out of just a finite set, like a set of building blocks.
Hilbert'in kanıtındaki asıl şaşırtıcı şey ise sonu olan dizileri yaratamamasıdır.
The most striking element of Hilbert's proof was that he couldn't actually construct this finite set.
Bambleweeny 57 Alt-Mezon Beyin'in devrelerini
'The principle of generating small amounts of finite improbability,'by simply hooking the logic circuits of a Bambleweeny 57 Sub-Meson Brain'to an atomic vector plotter,'suspended in a Brownian Motion producer-say, a nice cup of tea -
- Neden?
- Go over the proof you're working on, get into some more advanced... combinatorial mathematics, finite math. - What for?
Ona bakarken başkasını görmüyorsun bile!
So, the universe... can be... finite.