Floats translate English
518 parallel translation
Eğer sanık batmazsa sudan çıkarılıp yakılır.
If she floats, she will be pulled up and burned.
" Havayı yarar geçer, engel tanımaz, ne gam
" He floats through the air with the greatest of ease
Gerekirse bu sandalla İngiltere'ye kadar giderim!
I'll take this boat as she floats to England if I must!
Beni bir tekneye bindirip Nil boyunca... bir kamp görene kadar taşıdı. Sonra da...
He gets me in a boat, floats me down the Nile... till he comes within sight of the camp, and then -
Şu yukarıdaki pencere, akşam güneşinin kırmızı mavisiyle ışıldıyor,... ve ışık nasıl da duruyor upuzun kolonların etrafında.
That window up there, glowing in red and blue with the setting sun breaking through and how the light floats around the tall columns.
- Haydi, sular çekilmeden gelin. - Geliyoruz.
- Come on, Pa, before she floats away.
- Gemi yüzdüğü sürece, hayır.
Not while she floats.
Kasayi denize ataciklar ve suyun yüzünde kalan sana ait olacak.
My guess is they'II toss it all into the bay. And what floats, is yours.
O, Nil Nehridir ve Cleopatra'nın kayığı üzerinde yol almaktadır.
It's the Nile... and down it floats the barge of Cleopatra.
Dalgaların üzerinde yüzen bir cihaz.
It's a machine that floats on waves.
Kılıcım köpükten hafif, havada süzülür, dikkat et, düşecek elinden şişin,... Baladın sonunda bitiktir işin.
Now, come my points floats, light as the foam ready to drive you back to the wall, and then as I end the refrain, thrust home.
Bir yere bağlanmamış her şey yüzer.
Everything unfastened just floats.
Jack, yürüyebilen ne varsa buraya getirin. Emekleyerek veya koşarak, Suda yüzenler, cüceler, palyaçolar, ayakta durabilen ne varsa.
Jack, get everything together that can walk, crawl, or run, floats, midgets, clowns, anything that can stand.
Yüzüp yüzmediğine bir baksak mı?
Should we make sure it floats?
Eğer bir tahta parçası atarsan sadece yüzer.
If you throw in a log it just floats around.
Azuchi'nin sularında küçük bir kayık tek başına süzülür.
In the waters of Azuchi A little boat floats along
Su üzerinde durduğu sürece, ne olduğu umurumda bile değil.
I don't care what it is, as long as it floats.
- Umalım da yüzsün.
Sure hope it floats.
Donanma için ahşap olan her şeyi yapıyoruz.
We build wood hulls, PBY floats, PT boats, everything wood for the Navy.
Pislikler suyun üstünde yüzer hep.
Shit always floats to the top.
Lance yürümüyordu, süzülüyordu.
Lance, it doesn't run, it just floats.
Bu şişe, tıpkı bir gemi gibi yüzüyor, çünkü içi hava dolu.
This bottle, like a ship, floats because it is filled with air.
Sonra Nautilus'un pompalarıyla... balona hava pompalayıp kocaman bir hava kabarcığı oluştururuz. O yüzeye çıkarken, gemiyi de çıkarmış olur.
Then with the pumps of the Nautilus we force air into the balloon cloth, creating a huge air bubble and floats to the surface bringing the ship with it.
Genç İngiliz, Robert Platen, Kanal'ı 6 saat 20 dakikada geçti. Botuyla birlikte adeta süzüldü...
Ayoung Englishman, Robert Platen, crossed the Channel in 6 hrs. 20 minutes on a brass bedstead, mounted on floats...
Hangi çeşit uçucular takılıyken uçar, ama değilken uçamaz?
What flies when they're on and floats when they're off?
Bana ayın güzel olduğu ne zaman söylense, gözlerimin içi de süzülür.
When I'm told the moon is beautiful, it floats inside my own eyes too.
- Birkaç ayara ihtiyacı var hâlâ.
- The floats still need adjusting.
- Suyun üstünde duruyor.
- It floats.
Mehdi beni Nil'den aşağı yolladığında, hükümet acı içinde bakacak ve majestelerine, din adamlarına ve kölelik karşıtı halka " Evet, Gordon'u gönderdik.
And when the Mahdi floats me down the Nile... the government will assume a pained expression... and say to Her Majesty and the churchmen... and the anti-slavery people, " We sent Gordon.
Vücudun yüzüyor.
Your body floats.
Sadece hayal gücü, baştan sona safsata.
He's just stirring things up, seeing what floats to the top.
Havada uçuyor.
It floats on the air.
Yüzen herşey batırılabilir!
Anything that floats can be sunk!
Bunun sorumluluğu çok büyük.
Anything that floats can save saved.
- Yüzüp yüzemeyeceğine bakacağız.
- See if she floats.
Yerinden kıpırdamayan balıkçılar oturmuş olta mantarlarının batmadan suda yüzüşünü izliyorlar.
Motionless anglers sit, their eyes following the inexorable drift of their floats.
Vadilerin ve tepelerin üzerinde süzülen
That floats on high O'er vales and hills
- Hayır yüzer.
- No, it floats.
Suda başka ne yüzer?
What also floats in water?
Gerçekten ölmezsin. Ruhun, kendine yeni bir beden bulana kadar dolanır, durur. 284getir 00 : 22 : 15,183 - - 00 : 22 : 17,783 hayat sadece bir karma yolculuğudur.
You don't really die, your soul just floats around until it finds a home in another body.
Mataralar.
Floats. Filters.
Bu yüzden geçidi izlemek ve çiçeklerle süslü arabalarımızı görmek için... her yıl binlerce kişi buraya akın ediyor.
That's what people expect. The hammer, too. That's why thousands flock here each year to see the parade and our beautiful flower floats.
Ses şamandıralarını bırakın!
Ditch sound floats!
Yüzüyor.
It floats.
Yüzüyor Hazel.
It floats, Hazel.
Yüzebilen her şeyi birbirine bağlayın.
Lash together everything that floats.
Çiftliklerin yüksek duvarları arkasında hüzünlü bir şarkı söylenir.
Above the high hacienda walls... floats a plaintive song.
Bir nehrin üzerinde yüzer ya hani.
You know? Like, floats atop a river?
Yüzen herşeyi ortaya çıkarırlar.
Anything that floats will be on the water.
- Yüzüyor.
- It floats.
- Yüzüyor öyle mi?
- It floats?