Fly translate English
21,251 parallel translation
Burada işten gerçekten kaçabileceğimi düşünmüştüm, anlıyorsun ya?
I just thought I'd get to a point where, uh, you know, I really fly, you know?
- Rahatlayacaktım.
- I hear you. ... fly free.
Jarvis'in sevgilisi olarak gidemem ya.
I'm not gonna fly as Jarvis'date.
Ne uzaya beni sinek yapacak?
What is going to fly into space?
Adeta Sinek'teki adam gibiyim.
I'm like The Fly.
Sevimli bir Avustralya sineğiyim.
Like a sweet Australian fly.
Vay, iyi ki okul açık değil... yoksa o kıyafet kesinlikle açılmaz.
Wow, good thing school's not in session or... or that outfit would definitely not fly.
Aslında kıyafetimin açılmayacağı yerlerde, daha az zaman geçirmeye çalışıyorum.
Oh, you know, I'm kinda trying to spend less time in places where my outfit doesn't fly.
Evet, o bile uçamaz.
Yeah, he can't even fly.
Hemen uçmak mümkün olmayacaktır ama you'll, bir veya iki gün daha iyi hissediyorum.
You ´ ll feel better in a day or two, though you won't be able to fly right away.
Daha iyi uçmak için hiçbir durumda değilsin, uzak dur.
You better stay put, you're in no condition to fly.
Onu, o uçamaz!
Get him, he can't fly!
Dönemin yanından uçup gittiğini görmek ister misin?
Do you want to see the semester fly by you?
Onlar güçlerimizi bir şekilde gerçek zamanda kopyalayabiliyorlar.
They're somehow copying our powers on the fly in real time.
Hangisi gizlice hayatta ya da uçabilir ya da direkt suratıma uçup beni sokabilir bilmiyorum.
I don't know which of those are secretly alive and which of them can fly, and what if they fly into my face and they sting me?
Uçabilen her böcek aksi kanıtlanmadığı takdirde zehirlidir ve Ebola taşır.
Every bug can fly, is poisonous, and has Ebola until it's proven innocent.
Küçülebilen bir enayi olarak etrafta uçuyor dünyayı kurtarmaya çalışıyorsun.
Fly around like some incredible shrinking schmuck trying to save the world.
Uçabiliyorum.
I can fly
Ta ki geri dönüp...
Only to fly back to...
Uçakla gitmedi, sadece nakit ödedi.
Didn't fly, paid only cash.
Sinek ısırığı diyelim.
More like a horse-fly.
Brody'nin bu dövüşe hazırlanmasına yardım etmem için dünyanın öbür ucundan gelmesini istediği adamım.
I'm the guy Brody asked to fly halfway around the world to help him train for this fight.
- Uçmak istiyorsan.
If you want to fly.
- Milkin neden Amerika'ya uçsun ki yoksa?
- Why else would Milkin fly to America?
Sınır bir ülkeye gönderin.
Fly him to a border country.
Milkin'in uçağı Tallinn'e uçacak. Sonra tekneyle Khalski'nin Saaremaa'daki yazlığına geçecek.
We'll have Milkin's plane fly to Tallinn, then he'll travel by boat to Khalski's summer house on Saaremaa.
Falls yakın yapabilirsiniz sinek. Ve oradan da Yousendıt.
Fly as close as you can to the falls and hightail it out of there.
Zaman uçmak.
Time to fly.
Bunu uçurmakla ilgili bölümü okudun mu peki?
Did you read the part about how to fly this thing?
Gideon'a Dalgagüdücü'yü getirmesini söylerim.
I'll have Gideon fly the Waverider down.
O balık tutuyor sanırım. Benim için bir cesediniz varmış.
Fly fishing on the Tay, I believe.
Daha hızlı uçurun.
Fly faster.
Bu şeyi tekrar uçurabilecek olan var mı?
Got anyone who can fly this thing?
- Ama hâlâ uçurabilirim.
But I can still fly.
Tek yapmam gereken ona dokunmam, sonra oradan uçarak uzaklaşırız.
All I got to do is touch him, and we can fly out of there.
Onların dikkatini dağıt, ben de Jax'i kimse görmeden uçarak içeri sokayım.
Okay, so you create a distraction, and I'll fly Jax in, and no one will see us.
İstesen uzaya uçardın anne.
You could fly up to space if you wanted to, Mama.
- Uzaya çıkmayı öğrenelim.
Let's learn how to fly to space.
Ben uçarken makine kontrolümde olur.
When I fly, I fly the machine.
Atmosfere giriş için kontrollü uçuş sistemini kullanacaksın.
You're going to be using fly-by-wire for re-entry.
Kontrollü sisteme geçtim.
I'm on fly-by-wire.
Şey, bizimkiler yarın sabah Meksika'ya uçacaklar.
Well, my parents fly out to Mexico tomorrow morning.
Neşenin özgür olmasına izin ver.
Oh, well, let your mirth fly free.
Ayrıca burada ticari pilotlar dilerlerse uçaklarıyla okyanusun içine bile uçabiliyorlar. - Peter doğru diyor.
Plus, commercial pilots around here can just fly their plane into the ocean if they want.
Uçakla gitmenize hiç gerek yok.
There's no need for you to fly out.
Uçakla seyahat etmemesinin bir nedeni daha var.
There's another reason she won't fly.
Oku serbest bırak.
Let the arrow fly.
Ama inanılmaz hızlı koşabilen, uçabilen, küçülebilen insanlar gördüm ben.
I have seen people speed and shrink and fly.
Havadayken fotoğraf çekecek şekilde ayarlayabiliyorlar.
Well, they can program these things to fly up here and take pictures.
- Olmaz bu.
- That's not gonna fly.
Uçak bileti parasını zar zor denkleştirdim.
I had to scrape together the money to fly here.