Frames translate English
622 parallel translation
Şu altın çerçeveler çok para tutmuştur.
Boy, them gold frames sure cost plenty of dough.
Bu çalışma Eisenstein'nın kayıp filminin taslaklara, parçalara ve yönetmen sandalyesinde hazırladığı çizimlere dayalı bir yeniden üretimi denemesidir.
This is an attempt to reproduce Eisenstein's lost film on the base of old sketches, clippings, and single frames of the negative which Eisentein had saved from his placing bench.
Buna ne dersiniz? - Boş çerçeve koleksiyonunuz mu var?
- Do you collect empty frames?
En tuhafı da şu Paul Madvig'e attığı iftiradan sonra Nick "The Observer" in iflâsını isteyecek.
Here's the funniest angle of it all. Soon as Nick frames Paul Madvig, he'll let The Observer go bankrupt. You see, he doesn't want to be a publisher.
Piyanonun üzerinde, lüks bir çerçevede bay Dietrichson ve ilk karısından olan kızı Lola'nın resimleri vardı.
On the piano, in a couple of fancy frames, were Mr. Dietrichson and Lola... his daughter by his first wife.
Sen, gövdeye.
You, the frames.
Güneşte bıraktığım bir kaç resmim vardı.
I have some printing frames out in the sun.
# Derin bir sis yükselir # Uzak dağlarda
A deep mist frames the distant mountains,
Yeniden altı metre çekiyoruz.
Let's take a few more frames.
6 meşe tahtalı, eşit genişlikte, iki panelden yapılmıştı.
It was made of two panels of six oak boards, set in frames equally thick.
Ve bazı çerçeveler de yapıyorum.
And I'm making some frames too.
Bu çerçeveleri ben yaptım.
I built these frames.
- Deneme çekimi yapmıştım da.
- It's my kid, I shot a few trial frames at home.
Şemsiye gövdesi.
Umbrella frames.
Şey, bu bir şekilde beni şemsiye gövdesi yapmaktan alıkoydu.
Well, it led me away from umbrella frames, for one thing.
Baktığın resimleri birilerine satmak mı istiyorsun?
Someone who looks for portraits to sell frames?
İşte böyle, 150 kare sonra, bir başka genç kadında, onun ikizini, aynı nesneyi görecek.
And this is how, 150 frames later, another young woman, her twin saw the same object.
Ondan sonra onlarla basit çerçeveler yap.
Then make the basic frames with them.
Çerçeveler.
The frames.
Pencereler standart metal çerçevelere sahip.
The windows have standard metal frames.
Patron. Michael çerçeveleri bugün istiyormuş.
Boss, Michaels said he's got to have all his window frames today.
Çerçeveler bile George Corley'nin vesikalık resminde taktığı gibi eski modellerden.
The frames are identical to the ones worn by George Corley in the passport photograph.
Bu çerçeve Halder'ın taktığının aynısı.
These frames are identical to the ones that Halder wears.
- Buraya üç kare daha atarım.
- I'll put in three frames from here.
Beş bin pesoya portre yapmayı öğrendim, ve dört bin beş yüze de ufak gitarlar yapmayı.
I learned to make portrait frames for 5000 pesos, and small guitars for 4500.
Ulusal Galeri tabloları bir haftadır çerçeveleri boşaltan grevi sürdürmeye oybirliğiyle karar verdi.
By an almost unanimous vote paintings in the national gallery voted to continue the strike that has emptied frames for the last week.
Çok uzunca bir süredir bu siyah kareleri yanımızda taşıyorduk.
We've been toting those black frames around... for ever so long.
Başlarda, bu siyah kareler çekemediğimiz karelerdi. CBS'e ait olduklarını ve onları satın alamadığımızı söyleyecektik. Bu yüzden yerine siyahi bir lider koyduk.
At first, these black frames... were shots we couldn't shoot, we'd say... they belonged to CBS... and we couldn't afford them... so we'd put black leader instead.
Sonra bu siyah karelerin ne şekilde çekeceğimizi bilmediğimiz kareler olduklarını fark ettik.
Then we realized those black frames were... shots we didn't know how to shoot :
- Sadece çerçeveleri ellememize izin verdi.
- Evans would only let us touch the frames.
Şurada iki küçük çerçeve var, içleri boş ortalıkta bunlara uyan bir resim yok.
Like in there, there's two little frames and they're empty and there doesn't seem to be anything around that fits inside.
Süslü çerçeveler!
Fancy frames!
Çay seromonisi gibi efemine sanatlarda kendilerini geliştirmişler geri plânda kalmışlardı.
Experts only of the ceremony of the tea, they remained in the embroidery frames.
Gerçek şu ki, bir çatlak savaş gazisi buraya girdi, Allen Mallory'yi vurdu ve öldürdü, ve sonra Allen'le benim berbat küçük hikayesini çaldığımız hastalıklı inancına dayanarak beni suça iliştirdi.
The fact is that some crackpot war veteran came in here, shot and killed Allen Mallory, and then frames me out of some insane belief that Allen and I stole his lousy little story.
30 sahne kayıp.
30 frames are missing.
Steinmetz'in iki karesi tahrip olmuş o mikrofilmle gelmesi gerekecek.
Steinmetz is gonna have to come up with two frames of that microfilm blown up.
Bana bir bak, acaba gözlük takıyor mudur?
Take a look at me. You think He wears glasses? Not with those frames.
İçinde aile fotoğrafları olan iki fotoğraf çerçevesi bir çift ayakkabı bir plastik poşette tuvalet gereçleri.
Two picture frames with portraits, a pair of health shoes, toilet articles in a plastic bag.
Annie, büyükanne ve ben. Birkaç güzel resim çerçevesi aldım.
Annie, Gram and I. Got some nice picture frames.
Şu çerçeveler bile siyah veya menekşe.
Even those frames are either black or violet.
Gözlüklerinizi takıp çıkarırken... çerçeveye baskı yapıyorsunuz.
And it's because when you take them on and off you're putting pressure on the frames.
Einstein'dan önce, fizikçiler diğer her şeyin ölçümünün referans olarak alındığı özel bir zaman ve mekan olduğunu düşünüyorlardı.
Before Einstein, physicists thought that there were privileged frames of reference some special places and times against which everything else had to be measured.
Fizikte de aynı şekilde ayrıcalıklı referans noktaları olamayacağına kanaat getirdi.
Also in physics, he understood that there are no privileged frames of reference.
Yatakların demirlerini, pencereleri muşamba döşemeyi tuvaletlerin kapaklarını.
I mean the bed frames, the window ledges the linoleum the toilet seats.
Doktora göre yanarken eriyerek adamın suratına neyse, ayrıntıları duymak istemezsin.
He says that even after the fire, the frames would've been seared right into his... - You don't want to hear the details.
Gümüş çerçeveli iki resim.
Not bad. Two silver picture frames.
- Ama sadece bu resimler?
- But just these frames?
- Çerçeve bile, tek başına daha değerli yahu.
- The frames alone are worth more.
Bilirsin, şu küçük, gümüş çerçeveler içinde olanlardan.
You know, the ones in the little silver frames.
"Sok-Domuzcuk-Sok" oynamaya ne dersiniz?
How about a couple of frames of Shove-Piggy-Shove?
Başkalarından artakalanlarla tarihi epey geçmiş beton ve çelik tarzı şeyler.
A truly historic pile of steel frames and concrete mixed in with somebody else's leftovers.