Fried translate English
3,375 parallel translation
Bir bakalım. "Bobigny Fried Chicken"?
Shows. " Bobigny Fried Chicken'.
Gidip sosisli sandviç alalım, hala sıcaklarken.
Let's go get a fried twinkie while they're hot.
Senin üstlerin, seni sadık bir köpek gibi bulduğunda, ya ölmüş, ya da tamamen kızarmış olacaksın.
When the masters you work for like an obedient lap dog find you, you'll either be dead or your mind will be completely fried.
Lezzetli kızarmış dangolardan almak ister misin?
How about some delicious fried dango?
Senin düğmen yandı kül oldu Stefan. Aynı beynin gibi.
Your switch is fried, Stefan, just like your brain.
Selam, biraz kızarmış mantı ve portakalı tavuk sipariş edecektim.
Hi, can I please get some fried dumplings and an order of orange chicken?
Mesela Mercedes'le Kentucky Fried Striptizcisinin arasındaki inanılmaz cinsel gerginlik hakkında hiçbir şey söylemedim.
For instance, I said absolutely nothing about the implausible sexual tension between Mercedes and the Kentucky Fried Stripper.
Hadi. - Beynim durdu.
My brain is fried.
Dinle, Carlos seni seviyor. Gidip kimsenin göbeğinde meyve yemeyecektir.
Listen Carlos loves you, he's not going to eat fried chicken off anyone else's belly.
Rafadan mı yağda mı?
Poached or fried?
Pekala, ne olduysa, gücümüzün gitmesine sebep oldu.
Okay, well, whatever it was, it fried the power.
Motorların çalıştığını sanmıştım.
I figured the engines were fried.
Benim beynim bu gibi saçmalıklarla pişti kavruldu. Ve benim hemen eve...
My brains get fried with all this nonsense... and especially when I'm ready to go home...
O, bir küvette kızartıldı.
She fried in a bathtub.
Ayaklarıma kan oturdu, başparmağımı çarpıp morarttım ve fena amele yanığım oldu.
Got a blood blister, smashed my thumbnail black and fried up one hell of farmer's tan.
Bir keresinde, şehir otobüsündeydim ve yanımdaki adam bir kova kızarmış tavuk yiyordu.
This one time, I was on a city bus, and the guy next to me was eating a bucket of fried chicken.
Ama... O kızarmış tavuk değildi.
But... it wasn't fried chicken.
- Neutron Dance'nin hayatımda duyduğum en seksi versiyonu kulağıma çalındığında tıka basa hamburgere gömülmüştüm.
- The what mall? - I am throat-deep in some fried mac-and-cheese balls when I hear the sexiest version of the "Neutron Dance" I have ever heard.
Arabaları Angel mı kızarttı?
Angel fried the cars?
Eğer mermiyi yarın bulmazsak, adam yarın gece yarısı kızaracak.
If we don't find that bullet tomorrow, a man gets fried at midnight.
Çinliler kızarmış tavuğa bayılıyorlar.
The chinese are crazy about fried chicken.
Özür dilerim kafam biraz bulanık.
Sorry, my brain's a little fried.
Aptalın biri, fan kalosunu çekip onu yaktı.
Some, uh, some dumb-ass pulled the fan cable and fried the thing.
- Kızarmış pijama altlarını çok beğendim.
- I fancy some fried pyjama bottoms.
Ona verdiğin kan, aygıtını yakmış.
And that blood you gave him fried his rig.
Kahvaltıda kızarmış tavuğun sebebi belli oldu.
That explains the fried chicken for breakfast.
Kızarmış tavuğum şahanedir.
My fried chicken is to die for.
Yıldırım beynimi kızartmış olmalı.
I'm not. I think the lightning fried my brain.
Işıklarımız gittiği zaman, zavallı puştun tekinin beyni kızarıyor demektir.
When our lights dim, some poor fucker's getting his brains fried.
Son ışıldak jeneratörümü kızarttı resmen.
That last lightning strike fried my generator.
- Kızarmış pirinci de uzatır mısın?
Could you pass the fried rice?
Yanjin tarzı kuru erişteyle sazan.
Fried fish with dry noodles. Yanjin-style.
Yumurta var, haşlanmış ve kırılmış...
There's eggs - poached and fried,
- Hop, kızarmış böbrek.
Woah, fried kidneys.
Motorlar alev aldı.
The engines are fried.
Aslında, birazcık kızardım.
You know what, I'm a little bit fried.
Bir çubuğun üzerinde, kızartılmış mısıra bulanmış sosisliymiş.
It's a hot dog wrapped in fried corn junk... on a stick.
ama... tüm bu iyi insan zihinleri etkileşim için... yeterli olmadığı gibi "gönüllüler" arasında da bunu başaran biri çıkmadı.
I wouldnt have dragged you down here except that, well, you see, it doesnt seem to interact with human minds all that well... I threw some "volunteers" at it, just to be safe, and it fried their cerebral cortices.
Patlıcanlı börek mi?
Is that fried eggplant?
Bakın, bir yandan kızartma yapılıyor ve diğer yandan sebzeler kıyılıyor.
Look, at one side you've fritters being fried and vegetables are being brutally chopped on the other side.
Kızarmış ekmeği en sonunda düzgün yapabilmişti.
Yeah, he's finally got his fried bread right.
Evet, derin yağda kızartılmış biberli istiridye Poppers'ı gibi.
Yeah, like deep-fried chili clam poppers.
Benle meşguldü. Kızarmış kabak, biber, turşu.
Busy serving me- - fried zucchini, fried jalapenos, fried pickles.
Evet, dondurulmuş ve iğrenç.
Yeah, deep-fried and totally disgusting.
Lanet olsun, bunu yaktığına inanamıyorum.
Fuck, I can't believe you fried this thing.
Köpeği susturan aleti yaktın.
You fried the dog buster.
Beni şekerlerle, kızartmalarla tuzağa çektiler ve kendimi kabullenmiş hissettirdiler.
Lured me in with the sugary, fried treats, made me feel accepted, and then, slowly but surely,
Şu kızarmış enginarlardan da getirdiniz mi?
Did you bring any of those fried artichokes?
su kizartilmis çekirgelerden yedik ve...
Well, we ate these fried grasshoppers... - and... - ( Laughing )
Olivia değişti Stephen.
She's fried, Stephen.
- Yapamadım, Dermo.
There's healthier options out there now than everything fried.