Frisk translate English
291 parallel translation
Böyle yarım yamalak iş yapamazsınız.
Don't just frisk her,
- Şu mezbeleyi arayın.
- Frisk the dump.
- Şunları ara.
- Frisk them.
Üstümü arayamazsin.
You're not gonna frisk me.
Itiraf edin, yoksa üstünüzü ararim.
Do you want to say so, or stand for a frisk?
- Cebinden saatini aşır.
Frisk him for his turnip.
Üstünü ara aynasız, silahı var!
Frisk him, copper, he's got a gun!
- En iyisi üstünü arayalım.
- Better frisk him.
- Üzerini aramalıyız.
- We gotta frisk you.
Lane, Slattery, Japon'ların üzerlerini arayın.
Lane, you and Slattery frisk the Nips for grenades.
Kamplara dönmezden önce toplayıp, denetlediler ve üzerlerini aradılar.
They gather, inspect and frisk them before they return to camp.
Aç bacaklarını.
Frisk him.
Rakun, kedilerle oynaşmaktan hep hoşlanmıştır.
He always did like to frisk with cats.
Cobberly. Brisko. Şunları içeri atın.
- Frisk these guys and book'em.
Üstünü ara.
Frisk him.
Yakalayın onu.
Frisk him.
- Üzerimi aramak ister misin?
- Care to frisk me?
Maddenin dokunulmazlığının kaldırılması göz korkutmak için haksız yere verilen hapis cezaları tecrit kampları oluşturulması sözde mahkeme uygulamaları gibi baskıcı olarak tabir ettiği uygulamaların istifa kararı vermesine sebep olduğunu belirtti.
"repressive" legislation which led to his sudden resignation including the no-knock and stop-and-frisk laws cancellation of immunity from 5th Amendment cases preventative detention the activation of detention camps and quasi-judicial tribunals
Üstünü aramalıyım.
I've got to frisk you, so turn around.
Unutma gösterimden önce üzerimiz iyice aranacaktır.
Before the movie, they'll frisk us good.
Üst arama tekniği alıştırması mı yapıyorsun?
- Hm? - You practising your frisk?
- Dünyada oranı kurcalayacak bir serseri yoktur.
Ain't a tough guy in the world that's gonna frisk you there.
Üstünü arayacağım.
I wanna frisk you.
Üstünü sonra ararım.
I'll frisk you later.
Seninle temas kuran arama yapmak isteyebilir.
The contact may want to frisk you.
Üstümü arayabilir bu şekilde bana güvenebilirsin.
Frisk me so you'll trust me.
Dışarı çıkıp üzerimi arayabilirsin.
You can come out and frisk me.
Daha üstünü bile aramadım.
I didn't even frisk you yet.
- Bu benim ilk aranışım.
- This is my first frisk.
Onu ararsan, beni aramış olursun!
You frisk him, you frisk me!
Ara onu!
Frisk her!
Üstünü ara ve ellerini bağla.
Frisk him and cuff him.
Binaya giren herkesin üstünü aramalarını sağlayacağım ama bu gece sahneye çıkmamamın bir yolu yok.
I'll have them frisk everybody that comes into that building, but there's no way I'm not taking that stage tonight.
Ben üstlerini arardım Bernie.
I'd frisk them, Bernie.
Polis değilse neden üstünü arayamıyorum?
- Why can't I check if he ain't a cop? If he ain't wired, why can't I frisk him?
- Neden onu aramama izin vermiyor?
- Why won't he let me frisk him? - Cut the bullshit!
Kes saçmalamayı. 2000 boş American Express kredi kartım var.
- Why can't I frisk him? I got 2,000 blank American Express cards, right now.
Silah araması yapmalıyım.
I'll have to frisk you for weapons.
Yere yatırın ve üstünü arayın.
Get her down on the ground and frisk her good.
Üstünü arayacağım, oğlum!
Frisk, son!
Üstünü ara Stevarino.
Frisk him, Stevarino.
Benim de üstümü arayacak mısınız?
You are going to frisk me, too?
Karısını bir adam duvara yapıştırıyorken basmadan önce adamın üstünü arayamazdım...
I'd never frisk him before I let him walk in on his wife while some guy was slamming her into the wall...
- Üstümü aramayacak mısın?
- Aren't you gonna frisk me?
üstünü aramam gerek.
I have to frisk you.
Ve şimdi sen üstümü arayabilirsin.
And now... you can frisk me.
Eğer herhangi bir aptal saçmalık bu fuck frisk zahmet mi?
Did any of you stupid shits bother to frisk this fuck?
Onu oynamak mı?
Will you frisk him?
Beni de silkecek misin?
You going to frisk me too?
- Kadını da arayın.
- Then frisk the woman!
- Ara beni.
- Frisk me.