Full translate English
54,241 parallel translation
Bir işe yaramaz.
Full of shit.
DSD'nin kıyamete karşı eli kolu bağlı.
The DSD has their hands full with the coming apocalypse.
Emriniz tam kapsamlı tecrit başlattı.
Your order initiated a full lockdown.
İçinde ne olduğunun gayet farkındaydın ona rağmen bu odaya kadar geliverdin artık bu odadan çıkacak güçte tek bir adam olabilir.
Knowing full well what is inside of you, you kept moving forward towards this very room and the one person powerful enough to take it out.
Çünkü yaşarsam... Ne konuşacağımı bilmeden insanların karşısına geçip onları NasıI ikna edebilirim ki?
Because if I do... how can I ever stand in front of a room full of people and convince them that I have the answers when I have no idea what the fuck I'm talking about?
Yetimlerle dolu bir dünyada,... hala beraberlerdi.
In a world full of orphans, they still had each other.
İşimiz başımızdan aşkındı. Düzeni sağlamakla uğraşıyorduk.
We've had our hands full out there, trying to manage the transition.
Kumsalda herkesin gözü önünde olsun istemiyorum.
I don't want it happening in full view of that beach.
Korsanlarla dolu bir kumsaldan kıymetli taşları geçirmek istememesini anlayışla karşılamak lazım.
Sailing a fortune in jewels into that harbor... in full view of a beach filled with enraged pirates, you can understand his reluctance.
Pardon Kimmy ama eroin dolu bir kondom midemde patladı, o yüzden bugünün tamamı boşa gitti!
Well, excuse me, Kimmy. But a condom full of heroin exploded in my stomach, so this whole day has been for the birds!
Sorgulama dört, tam biyometrik paket.
Interrogation four, full biometric package.
Şırıngayı sonuna kadar çek bütün şırıngayı hava ile doldur.
You need to pull the syringe all the way back, so the thing's full of air.
Jadalla Bin-Khalid tüm istihbarat ajanslarını alarma geçir.
And put out a full interagency alert on Jadalla Bin-Khalid.
Kızı patlayıcı madde dolu bir kamyoneti George Washington Köprüsü'nün altına doğru sürüyormuş
Daughter's driving a truck full of explosives under the George Washington Bridge.
Kızı, içi patlayıcı dolu bir kamyonetle George Washington Köprüsü'ne doğru gidiyor.
Daughter's driving a truck full of explosives onto the George Washington Bridge.
Bana o tüm lanet ilaçları verdirten o.
She's the one who had them pump me full of all those damned drugs.
Büyük ihtimal tatbikat gibi bir şeydir, ama yinede emin olmamız gerekiyor.
It's probably just some kind of a drill, but I want you to do a full sweep anyway.
On blok çapında, her yer kapatılmış durumda.
We've got a full cordon in place, ten blocks.
Kurumlar arası şeffaflık.
Full interagency transparency.
Ve tüm kurumlararası veri madenciliğini çalıştırın.
And run a full interagency data-mine.
Tam yönetime ve gözetim ayrıcalıklarına ihtiyacım olacak CTU ağında.
I'll need full admin and oversight privileges on CTU's network.
Gerçeğin tüm ağırlığını taşıyan insanlar bazen dağılırlar Will.
People who bear the full weight of the truth sometimes break, Will.
Buraya en son gelişinde öyle ateşliydin, öyle korkusuzdun ki...
When you burst in here the last time, you were so full of fire and with a sense of fearlessness.
Çünkü bazen hayatın sadece sürprizlerle dolu olmadığını unutuyorum.
Because I sometimes forget that... life's not just full of surprises.
Ayrıca hediyelerle de dolu.
It's also full of gifts.
Şu anda korkuyorsun çünkü sanat da hayat gibi risklerle doludur.
And you're scared right now because art, like life, is... is full of risk.
Eksiksiz bir işbirliği içinde olacağız.
You'll receive full cooperation.
Onu tüm dikkatinizle dinlemenizi öneririm.
I'd advise you to give her your full attention.
Seni tam zamanlı olarak işe almayı istediğimi düşünüyordum. Ama şimdi sana güvenebileceğimi biliyorum.
I thought I wanted to bring you on full time, but now that I know I can trust you,
Seni tam zamanlı hemşire olmaya ikna etmek çok zamanımı almayacak.
Be an easy road to make you the full-time nurse.
- Bu Meclis oturumunda konuşmayı talep ettim ve taleplerim reddedildi.
- I asked to speak to a full session of this chamber and my requests were denied.
Biz saygımızdan dolayı orayı kapattık.
And of course, the bath needed a full hygienic, you know...
- 1960'da, hiç kimse ölmedi. 1961'de...
So, what about this "full hygienic"?
- Sürprizlerle doluyum.
- Yeah. I'm full of surprises.
Herif delirdi, sağa sola kurşun yağdırıyor.
Guy's going nuts, full-on Sandy Hook.
Bence uyuşturucu dolu bir odaya girmek ayıklığın açısından pek sağlıklı olmaz.
I don't think you in a room full of medicine is such a swell idea for your sobriety right now.
Kafana bir sandalye ayağı yedin mi hiç?
Hey, you ever been whacked in the head full force with a chair leg?
Kafayı sıyırmış bir gardiyan var.
There's a guard out there going full-on San Bernardino.
Palavra sıkıyorsun.
You're full of shit.
Tüm kontrol sende.
Full manual.
Kapsülün kapağını kapattığımda butona basıp bana elle kontrol yetkisi vereceksin.
I close the hatch, you press the button to give me full manual control.
Kitaplarla dolu olması gerekirdi.
- This is supposed to be full of books.
Tamamen doluyuz.
We're full.
Doluyuz.
We are full.
Ya da daha önemlisi, hayatın macera dolu olsaydı yazabileceğin hikayeleri bir düşün.
Or more importantly, imagine the stories you could write if your life were full of adventure.
İkinizde aynı idealist saçmalıklarla dolusunuz.
You're both full of the same idealistic rubbish.
Tam bir itiraf istiyorum, ayrıntı yok.
I want a full confession, no details spared.
Direniş yalan dolan.
The Resistance is full of shit.
Güzel, korkusuz ve öfke dolu.
She's beautiful, fearless and full of rage.
Buzlukta mantar dolu bir poşet olacaktı.
There should be a Ziploc bag full of mushrooms in the freezer.
Bir file, tavşan yemeği verip de doymasını bekleme.
Don't serve rabbit food to an elephant and ask if he's full.