Fundamental translate English
1,126 parallel translation
Bir doktorun kütüphanesinden alınan şu temel soruya da ayrıca bir yanıt istiyorum.
I also want an answer to this fundamental question taken from the doctor's library :
Bu sizin alanınız değil, biliyorum, ama burada gayet temel konularla karşı karşıyayız.
This is not your field, I know Bur let me tell you what we're dealing with here Some pretty fundamental issues
Profesör Bondo tatilde olduğu için derslere ben gireceğim. Patalojiyle ilgili temel bilgileri bildiğinizi umarım.
When I agreed to take this class while Professor Bondo ´ s on holiday I expected you ´ d know the most fundamental aspects of pathology.
Demek istiyorum ki,... Curzon ne olursa olsun ahlaki ilkeleri olan biriydi.
I mean, whatever else Curzon was, he did have a fundamental morality.
Yaşam tarzlarına saygı duymayı kabul etmemize rağmen, bu adam, bu topluluğun, kendini adadığı şeylere karşı en kötü suçu işlemiş olabilir.
Despite their agreement to respect our fundamental way of life, this man has committed the worst offence that can be committed against this community.
Temel bir düzeyde, o artık insan değil.
At a fundamental level, she is no longer human.
İnsanoğlu tarafından bilinen tüm organizmaların temeli karbondur. - Bakterilerden ağaçlara kadar.
But the fundamental building block for every organism known to man is carbon, from the smallest bacterium to the largest redwood tree.
Bu genç adam Deniz Piyadeliği'nin bize öğrettiği namus, adanmışlık ve onur gibi bazı temel şeyleri unutmuş açıkçası.
Now, this young man has obviously forgotten some very... fundamental things like decency and dedication and honor... everything the corps taught us.
Hepsinin temelidir.
Well, it's fundamental.
En önemlisi bu.
This is fundamental.
Ordu bazında bir şey alınmada başarısızlığa uğranılacağına inanıyorlar. ve büyük eleştiriler.
They believe it will fail to achieve anything fundamental militarily and will result in crushing criticism domestically.
Burada aslolan, hasadı arttırmamız gerektiği.
It's fundamental that improve our harvests... we must grow more.
Sizde aşırı güven eksikliği var.
You have a fundamental lack of trust.
Buna istinaden gelecekte kaç kişinin daha buna bulaşmış olacağı hiç önemli değildir. Bu temel gerçeği değiştirmeyecek.
However, no matter how many additional people may be implicated in the future, it does not change a fundamental fact -
Her zaman etrafta, altımızda
Ever around, fundamental
Buralarda içimizde
Ever around, fundamental
Beyzbolun temel kurallarından biri. Kararı iç saha oyuncusu alır.
Fundamental of baseball, centre field makes the calls.
Son beş yılda, temel dünya dinlerini destekleyenleri göster bana.
Show me all the contributors to fundamental world religions over. The past five years.
Herkesin bir fiyatı olabilir ama pek çok insan için temel ilkeler, belli bir haysiyet vardır.
Everybody may have a price but for a lot of people, there is a fundamental decency.
Bildiklerimize göre ulusal güvenliğin önemli isimlerinden birisi genç bir kızın öldüğü gerekçe gösterilerek nasıl olduysa bu araştırmaya dahil edilmiş.
We are aware of the fact that a man of fundamental importance to national security has somehow been brought into an investigation in reference to a young girl's death.
Bunun bir karakter bozukluğu olmasından şüpheleniyorum.
One has to wonder if this is a momentary lapse of integrity or a fundamental flaw in your character.
Risk yönetimi gibi temel bir konuda hiçbirşey bilmiyordum.
I didn't know the first thing about a subject as fundamental as risk management.
Bu temel sorunun yanıtı, mahkemenin kararlarını etkileyeceği için tekrar soruyorum.
But since the answer to that fundamental question shall so heavily govern every determination of this court, I ask it again.
En eski sorularımıza cevap veriyor olsa bile başka sorular da doğuruyor hatta daha kökten olanları.
Even as it promises answers to some of our oldest questions it poses still others even more fundamental.
Sorun bizim inanç sistemlerimizde büyük farklılıklar olması.
The problem is that we've got fundamental differences in our belief systems.
Köprüler Gökdelenler bras, hooked bras yapısal planların hepsinde aynı temel ilke kullanıIır.
Bridges skyscrapers bras, hooked bras all utilize the same fundamental principles of structural design.
Her şeyden önce... ruhumuzla kumar oynamamızı isteyen bir Tanrı hiç sanmam ki...
I cannot believe that such a God... Whose fundamental requirement of us is that we gamble our souls...
Claire, aslında durum bayağı açık.
You see, Claire, it's pretty fundamental.
Isaacson'ın araştırması, yemek yemek ve barınmaktan sonra en temel ihtiyaçlarımızdan birinin dinlenilmek olduğunu göstermişti.
Isaacson's research led him to conclude that one of our most fundamental needs, after food and shelter, is to be heard.
- Temel bireysel özgürlük.
- Fundamental, individual liberty.
Ürünün başarısızlığını, demografiğimizdeki ani değişimin, Poochie'nin iğrençliğiyle birleşmesine bağlıyorum.
I'd attribute the product failure to fundamental shifts in our demographic coupled with the overall crumminess of Poochie.
Karanlık, ışıktan daha esastır, acımasızlık merhametten, şeytanlık, iyilikten... daha fazla hak ediyor, var olmayı.
That darkness is more fundamental than light, cruelty before kindness, evil more primary than good... more deserving of existence.
"Yalnızlık kaybolup gider"
- Right over here. § The fundamental loneliness goes §
Önemli eserleri okurken birden heyecanlanıverdik.
Just "reading is fundamental" shit. We got all excited and everything.
Ama önemli bir hesap hatası yaptın.
But you've made a fundamental miscalculation.
Çok daha fazlası, S.S.C.B ile ilişkilerimizde bundan çok daha mühim sorunlarımız var.
This is a much more - there are much more fundamental problems in our relations with the U.S.S.R. than that.
Dur bunu biraz düşünmeliyiz... Verdiğimiz kararların temel çerçevesi hakkında...
Now we must stop to think... about a fundamental aspect of our decision
Bedenlerimizde en başından beri yaşam ve ölüm arasında esaslı bir bağlantı var.
Yet, from the very start, there is a fundamental link between life and death in our bodies.
Ama temel bir gerçek miydi? Evet.
But is it a fundamental truth?
Rüşvetçiliğin koşullarından dolayı, müvekkilimin doğal hakkı olan adil bir jüri önünde yargılanma hakkı göz ardı edilmiştir, ve bu sebepten dolayı, Augustus Hill mahkûmiyetinde bir geri dönüşü hak etmektedir.
Due to the circumstances of corruption, that my client was denied his fundamental right to a fair trial, presided over by an impartial judge. And that therefore, Augustus Hill is entitled to an automatic reversal of his conviction.
Bu, yaradılışın temel ilkesi.
It's the fundamental principle of tragedy.
Onların bebeğini doğuramazsın. Evet, anne, hamileyken çılgına dönüyorsun.
Gentlemen, these are all important fundamental rights.
Amerikan erkeğinin en temel özelliklerinden birine sahip değilmiş gibi gözüküyor, ki eğer şey olsaydın... biliyorsun işte--bunu anlayabilirdim...
He seems to be missing one of the fundamental characteristics of the American male, which I could understand if he were, you know, but you're not.
- Bence de en önemlisi ünvan maçı.
That's fundamental for us. - Sure, sure.
İnsan yüreğinin temel iyiliğine olan inancını hiç yitirmedi.
Never lost her belief in the fundamental goodness of the human heart.
- Ally ile çok garip, ama gerekli bir düzlemde birleşiyorsunuz.
You and Ally connect on a very odd but fundamental level.
En temel soru "yalnız mıyız" dır.
'The fundamental question is : are we alone?
Kuyruklu yıldızlarla ilgili bu görüşleri beni büyülemişti. Temelde haklı olabileceğini fark ettim.
'His revelations made me see he had a fundamental point.'
Ancak gezegenlerle yıldızlar arasında çok daha temel bir bağ daha var.
There's a more fundamental bond between the planets and the stars.
YILDIZ TOZUNDAN PARA YAĞIYOR
Or is there a fundamental order underlying all things?
- Bunu sormam şart.
- It's fundamental.