Fıt translate English
14,945 parallel translation
4F aldı. Fıtık gibi bir şeyi var.
He's got a herniated thing.
Şükret ki bel fıtığın var.
Be thankful you have a herniated disk.
Üzerinde dürbünlü bir fıtık gibi görünüyor.
Looks like a hernia with a scope on it.
Mösyö Parnelle kendi işyerinde fıtık bağı yapar ama buradayken ürolog gibi davranır.
_ _
Bu fırsatı kolay bulamazsın.
You can't beat that with a stick.
Tıp fakültesindeki sınıf birinciliği.
First in your class in medical school.
Buna fırsatın olmaz çünkü sürekli ya ben... ya da sen ziyarete gelirsin.
You won't have a chance because I'm either taking you with me or you're going to visit all the time.
Yoksa bayan sınıf birincisi... ev ödevini bitirmediği için okuldan mı kaçıyor?
Or did you skip it'cause little miss head of the class didn't finish her homework? Hmm?
Sınıf birincisi olmak için... bütün ödevleri bitirmen gerekmiyor.
Well, you don't get to be miss head of the class without finishing all of your assignments.
Silahı kılıfında, tehlikede olduğunu düşünmemiş.
Gun's still holstered, so he didn't feel like he was in danger.
Eğer banyomda ikinci bir diş fırçası isteseydim, kız kardeşiminki olmasını istemezdim.
If I'm gonna have a second toothbrush by my bathroom sink, I don't want it to be my sister's.
Ama topu o kadar çok fırlatmayacağız.
But, uh, we won't be throwing the ball all that much.
O kadar değil ama bu fırsatı kaçırmak istemiyorum.
Well, not really, but i don't want to blow this opportunity.
Elimizde suça teşvik, kanıt ve fırsat var.
We have motive, evidence and opportunity.
Ama geldiğim yerde her fırsatta arkamdan çekip beni yere serip, kendi seviyelerine indirmeye çalışan insanlar olmadığını düşünme.
And don't think there weren't people back from where I came from hanging onto the back of my shirts the whole time with their hand out, trying to get me to drag them up, too.
Yani, konuşma fırsatı bulursan, sakın durma.
So if you get a chance to start talking, don't you stop.
Kim takar bunu? Tıfıl karının teki.
_
İkinci sınıf bir büyücü seni hadım etmese şu an burada olmazdın. Tanrının seçtiği kişinin ışığını dünyaya yaymasına yardım ediyorsun.
If not for your mutilation at the hand of a second-rate sorcerer, you wouldn't be here helping the Lord's Chosen bring his light into the world.
Sen daha fıkranın ne olduğunu bilmiyorsun.
You don't even know what a joke is.
Sana yemin olsun dostum gerçek düşman fırtınayı beklemeyecek.
And I promise you, friend, the true enemy won't wait out the storm.
Bağış yapmaya fırsat bulamadıysanız bağış sepetlerimiz en ön taraftadır.
If you didn't get a chance to donate, the tithing baskets are up front.
... ya da bir şeyler fırlatırlar, ne bileyim.
Or they'll throw something at you, I don't know.
Bu yüzden... yemezsen zayıf düşersin.
So, if you don't eat, you'll be weak.
- Bunun için size kılıf vermemiş miydim?
- Didn't I give you a sheath for it?
Ama bir yemek tarifi kitabı almaya yetmiyor çünkü gene fırında makarna yiyoruz.
And yet we don't have enough money for a recipe book,'cause here we are eating mac and cheese again.
Fırında makarnayı değiştirdiğimi bile fark etmedin.
You didn't even notice that I switched up the mac and cheese.
Gel bakalım tıfıl.
Come on, pipsqueak.
Ona ölmeden önce söylemek istediğim her şeyi söyleme fırsatı bulamadım.
I didn't have a chance to tell her all the things I wanted to tell her before she passed away.
Biz... Cenazeden sonra seni görme fırsatımız olmadı.
We, uh, didn't get a chance to see you after the funeral.
Merak etmeyin efendim, hepimiz C.G olacağız.
Don't worry, sir, we will be cordial A. F.
Japonlar hızlı bir şekilde ılıtılmış su fırlatan... klozet oturağı yapıyorlar, tam...
The Japanese make toilet seats which squirt a heated jet of water right up your...
Ayrıca eğer olur da konuşmak, sarhoş olmak ya da çatıdan bir şeyler fırlatmak falan istersen...
And if you ever need to talk, or get drunk, or throw stuff off a roof, I mean, I don't know your process. Am I hitting on anything here?
Bu şirketi nasıl sıfırdan inşa ettiğini bilmiyorum.
I don't know how he did it, building this company from scratch.
Başka siktiriboktan fıkram yok.
- I don't have another fucking joke.
Kıçını oradan çıkaramazsan, fıkra o olacak.
The joke is if you don't get your ass out of there,
- Fırsatı kaçırmamışsın bakıyorum.
- You didn't wait long, did ya?
Geçtiğimiz altı hafta, yedi dönem planlıyordun yani bizim için etrafta dolaşmak kolaydı eğlenceliydi ama şimdi yedinci sınıf var işten sonra takılamıyoruz ve sonra hepsinin düzenlenmiş olması lazım.
Last six weeks, you had planning seventh period, so it was easy for us to sneak around it was fun, but now you've got a class seventh, we don't get to hang till after work, and then it all has to be arranged.
Tamam, sahnelerin kanlı olması için elimize çok fırsat geçmiyor. Haydi yapalım şunu.
Okay, we don't get many opportunities to go bloody, so let's do it.
Fırınımız yok.
We don't have an incinerator.
Fırınımız yok.
- We don't even...
Bizim fırınımız yok.
We don't have an incinerator.
Derneğimde, zayıf orospu çocuğu barındırmıyorum!
I don't let no weak motherfuckers in my frat!
Herhangi bir erektil faaliyetin dövüş hareketlerinize mâni olmasına fırsat vermeyin.
Just make sure any erectile activity... doesn't interfere with your combat moves.
Yanımda diş fırçası getirmedim.
I didn't bring a toothbrush with me.
Buradaki fırsatı neden görmüyorsun?
What, don't you see the opportunity here?
Sınıfımdaki en hızlı çocuktum, seni yakalarım.
Don't run. I was the fastest kid in my class, so I'll catch you.
Dedemin bu akşam bize hayır demesi için mükemmel bir fırsat vardı ama yapmadı.
My grandsire had the perfect opportunity to say no to us tonight, but he didn't.
O zavallı kadını koridora fırlatırken pek korkmuşa benzemiyordu.
Well, he didn't seem that frightened of that poor woman when he tossed her out into the corridor.
Fırtına ödümü koparmaya başladı.
See, I don't like the storm, man. The storm's starting to freak me out.
Çünkü fırsat olmadı lsabelita.
Because the opportunity hasn't arisen, lsabelita.
Isabel, intihar edeceksen kafanı fırına sokma, çok klişe.
If you're going to commit suicide, don't put your head in the oven, it's such a cliche.