Glue translate English
1,869 parallel translation
Makyaj, biraz gölge, belki biraz yapıştırıcı.
Makeup, little shading, maybe some glue.
"SUPER TUTKAL"
"SUPER GLUE"
Giysileri bir arada tutan zamk benim diyebilirim.
I am quite literally the glue that holds the clothing line together.
Birtek bunlarımı kullandın? Tabiiki hayır, MDMA kullandım acid, GHB, Sihirli mantar, Yapıştırıcı, meskalin,
Now let me see, I did MDMA, acid, GHB, magic mushrooms, glue, mescaline, poppers, Quaaludes, angel dust.
Yapıştırıcıyı bulamadım.
I can't find the glue.
Bana biraz tutkal getirir misin lütfen.
Búscame some glue, please.
"Birkaç sınıfın öğretmeni", yapışkan değneğim.
"Tutor of some sort", my glue stick.
- Birbirine yapıştırmak zorunda değildin.
- You didn't have to glue them.
Sözlerimi iyi dinleyin! Böyle giderse 13 yaşına geldiğinde tinerci olmazsa şaşırmam.
he'll be sniffing glue out of a plastic bag!
Beni aramayı kesmezseniz devasa varlığımın küçücük bir kısmını ayırıp bu binayı satın alırım, burayı yıkarım ve yerine öyle büyük bir yapıştırıcı fabrikası yaparım ki, bütün şehir at gibi kokar.
So unless you stop calling, I will take a tiny fraction of my immense wealth, buy this building, knock it down, and turn it into a glue factory so big, the whole city will be smelling horse.
Ya "bayan çılgın el işi" buradaysa, fakat elinde sıcak-yapışkan uhu yerine sert-soğuk bir zıpkınla?
What if crazy craft lady was up here, but instead of a hot-glue gun, she brought a stone-cold harpoon?
Burada son teknoloji bir yapıştırıcımız var kütüphanede...
We have some very cutting-edge glue here at the library...
Yapıştırıcı bu ısı şartlarında arterini onarmanın en iyi yolu.
Glue's the best way to repair your artery at this temperature.
Bu yiyecek kaynaklarını yiyip bitirdikten sonra elbise, tutkal, karton gibi şeyleri yiyerek hayatta kalmaya çalışacaklardır.
After eating through these food supplies, they will struggle to survive on things like cardboard, cloth, or glue.
Normalde hiç ayrılmazdınız.
Normally you stick together like glue.
Toplarına yapıştırsaydın o zaman gerçekten bulabilirmiş.
You know, he might actually be able to find them if you glue them to his balls.
Bu nedenle vücutlarının altındaki bezlerden tutkal salgılayarak kendilerini eşlerinin sırtına yapıştırıyorlar.
So they produce glue from glands on their underside and stick themselves to their partners back.
Yapıştırıcı hâlâ ıslak ama tek şansımız bu.
Glue's still a little wet, but we had no choice, dude.
Uyarıcı, tiner...
Uppers? Glue?
Bu yüzden, altlarındaki salgı bezlerinden tutkal salgılayarak kendilerini eşlerinin sırtına yapıştırırlar.
So they produce glue from glands on their underside and stick themselves to their partners back.
Hızlı yapıştırıcı...
Instant glue...
Denizet'in bu süreci bir arada tutan tutkal olduğunu sanıyordum.
I thought Denizet was the glue holding this process together.
Belki büyük miktarda yapıştırıcı buluruz ve ben de yapıştırıcı bükerek, kollarını ve bacaklarını yapıştırırım ve o da hiçbir şey bükemez.
Maybe we can make some big pots of glue and then I can use gluebending to stick his arms and legs together so he can't bend anymore!
Gidip biraz daha tutkal alacağım.
I'm going to go grab some more glue.
Tamammm, mesela yapıştırıcı koklayarak, öksürük ilacı içerek, tiner koklayarak, tamammm mı?
M'kay, like sniffing glue, guzzling cough medicine, huffing paint, m'kay.
Mesela yapıştırıcı koklayarak, yada mantar yalayarak, yada pislik yiyerek yada boya koklayarak...
Like sniffing glue or licking toads or fermenting feces or huffing paint.
Bu zamk fabrikasının da sahibi.
And proprietor of this glue factory.
Zamk fabrikasının yanında bir ara sokakta.
In an alley by the glue factory.
Ama tutkal fabrikasında çalışan çocuklar gördüm.
However, I did see some children working at the glue factory.
Zamk fabrikasında atlar olduğunu mu?
That there were horses at a glue factory?
Zamk fabrikasında birşeyler dönüyor.
Something's going on at the glue factory.
Neden bir zamk fabrikası tamamen sağlıklı hayvanları kesiyordu?
Why would a glue factory be slaughtering perfectly healthy animals?
Hepsi de zamk fabrikasının iki mil uzağında gerçekleşmiş.
All of which have taken place within a 2-mile radius of the glue factory.
- Zamk fabrikası.
- The glue factory.
Hayır, delilik normalde House'un bu gibi durumlarda yaptıklarıdır. Kayganlaştırıcını japon yapıştırıcısıyla değiştirmek gibi.
Crazy is what House would normally do in this situation, swap your lubricant with super glue.
Bu kasabayı bir arada tutan tutkalız biz, Vincent.
We're the glue that holds this town together, Vincent.
Bana yapıştırıcı bulabilir misin?
You couldn't get me any glue, could you?
- Yapıştırıcı mı?
- Glue? - Yeah.
- Evet. Yapıştırıcı yeniden moda.
Glue's coming back.
Doğanın yapıştırıcısı...
Nature's glue.
Sen, silikat yapıştırıcıyla yapmayı deneseydin...
You can try a... Silicate glue.
Bence tırnak yapıştırıcısı.
I think it's a nail glue.
Ama kel kafasına, peruk yapıştırmak için keratin yapıştırıcı kullandıysa olurdu.
But he could if he used this keratin glue to stick a wig on his little bald head.
ABS plastik ve etil siyanoakrilat yapıştırıcı.
False fingernails. ABS plastic and ethyl cyanoacrylate glue.
Haleh eczaneyi ara. Fibrin yapıştırıcı getirsinler.
Haleh, call down to the pharmacy and have them deliver some fibrin glue.
Fibrin yapıştırıcı.
Fibrin glue.
Galiba karım içine tutkal koymuş.
- I think my wife put glue in there. - Your wife?
Aseton, uhu, tiner, çakmak gazı, en ucuz ne bulursa.
Nail polish remover, glue, paint thinner, lighter fluid, whatever is the cheapest high available.
Bu bir çeşit yapıştırıcı gibi.
It's like some kind of glue.
Hiç yapıştırıcı koklamadım.
'I've never done glue.
- İşe yaradı gibi.
Well, I've never heard of using fibrin glue this way. Yeah, to tell you the truth, I have absolutely no idea where that came from. Seems to have worked.