Good translate English
693,143 parallel translation
- İyi geceler.
- Good night.
İyi fikir.
Sounds good.
Neyse kurtulduk, bana sorarsan.
Good riddance, you ask me.
İyi günler, Chuck.
- Good afternoon, Chuck. - Yo.
İyi doktorun sağladığı son şartlı tahliye olayına ne dersin?
How about the last parolee for whom the good doctor testified?
Sınavınızda başarılar.
Good luck with your test.
Hayatımı senatoda güzel şeyler yapmak için harcadım halkın haklarını korumaya çalıştım.
I've spent my life in the Senate trying to do good, to preserve the rights of the people.
Çok az yardımım oldu.
Little good it's done.
- İyi iş çıkardınız.
- Good job.
Çok güzel.
Very good.
Bellek çekirdeğinize güle güle deyin.
Say good-bye to your memory core.
Maul arzularını kullanarak iyilik yapman için seni kandırdı ve böyle yaparak birçok şeyin rotasını da değiştirdi.
Maul used your desire to do good to deceive you, and in doing so he has altered the course of many things.
Yaşamdan ve iyi bir insan olmaktan bahsediyorum.
I mean about life, about being a good person.
Tekniğiniz güzel fakat İmparatorluk Akademisi eğitimiyle sınırlı.
Your technique is good, but limited by your training in the Imperial Academy.
İyi şanslar evlat.
Good luck, kid.
- Öyle mi? Ama tatları güzeldi.
They sure do taste good.
Herhangi bir problem var mı?
Good morning.
Şu an harekete geçmek için iyi bir vakit.
Now would be a good time to move.
Tekrar evde olmak güzel olmalı, efendim.
Must be good to be home again, sir.
Umarım iyi bir tasarımcıdır çünkü berbat bir poker oyuncusu.
I hope he's a good designer because he's a terrible poker player.
Hazırız.
We're good to go.
Hapse atıldığında hepimiz hayatlarımıza devam edebileceğiz.
Once she's been put away for good, we can all move on with our lives.
Günaydın.
Good morning.
Olaya bütünsel yaklaşıyoruz. Yani sağlığın güçlü bir zihin ve vücuttan geldiğine inanıyoruz.
We're a holistic practice, meaning we believe good health comes from a strong body and mind.
Çok güzel görünüyor.
That sounds very good.
Bira iyi gelir.
Beer's good for you.
İyi iş çıkardın bugün.
You did good today.
Tamam, güzel. Çünkü benim istediğim şey de bu.
Okay, good,'cause that's what I want, too.
İşi olan bir kız bulursa, bütün sorunları geçip gider.
If he could find a girl with a good job, all his problems would be over.
İyi vakit geçireceğini düşünmüyorum sadece.
Well, I just don't think you're gonna have a good time.
Sen onlara tuzak kurdun, ben işlerini bitirdim, iyi iş çıkardık.
You set'em up, I knock'em down, good job.
Pekâlâ, dur biraz. Yani sen gitmek istemiyorsan ve ben seni götürmek zorunda değilsem, her şey yolunda mı?
O-O-O-Okay, hold on, so if you don't want to go and I don't need to bring you, is everything good?
Çıkaracağız ama geç oldu, bu kadar yorgunken ona faydamız olmaz.
We will, but right now it's late, and we're no good to him running on fumes.
Hayatım güzel.
It's a good life.
Dmitri Sobchek olası görünmüyor.
Dmitri Sobchek isn't looking good for this.
Bu iyi haber mi?
Is that good news?
Sana iyi bakıyor.
She takes really good care of you.
Güzel porselenleri de.
And the good china.
Ama nerede o güzel eski moda değerlerimiz...
♪ But where are those good old-fashioned values ♪
Spor yapmanın iyi bir şey olacağını düşüdüm.
I just thought it'd be good to take up a sport.
İyi akşamlar, Ben Tom Tucker.
Good evening, I'm Tom Tucker.
İyi günler, Uzun süren bir bütçe toplantımız vardı, bu yüzden yemeğimi basın toplantısını yaparken yiyeceğim.
Good afternoon, we had a budget meeting that ran long, so I'm gonna eat my lunch while I hold this press conference.
Dünya bana iyi gibi görünür
♪ The world looks mighty good to me ♪
Ben oldukça iyi bir polisim.
I'm a pretty good cop.
Tam bir Caitlyn Jenner'ım ve bu güzel bir his.
I'm full-blown Caitlyn Jenner, and it feels good.
Aferin.
Good for you.
Babam oldukça iyi bir adamdır.
My dad is a pretty good guy.
İyi.
Good, good.
Bunu bilmek güzel.
Good to know.
Eski güzel günleri hatırlayan var mı? "Kimseye tecavüz etmemeye çalışın."
Does anyone remember the good old days when it was, like, " Try not to rape anyone.
Çünkü geç gelsen de gelmesen de evde olmana alıştım. Güzel.
Good.'Cause late or not,