English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → English / [ G ] / Greasy

Greasy translate English

879 parallel translation
Yemek çok yağlıymış.
Ah, this is greasy.
Seninle konuşmaya cesaret edemeyen, tahta göğüslü... senin iş giysilerini yıkayıp, yemek pişiren... madende köle gibi çalışan bir kadın mıyım?
That poor thing with a flat chest that didn't have nerve enough... to talk up to you, washing your greasy overalls, cooking... and slaving in some lousy mining shack? No wonder she died.
O yağlı şeytanlar buraya gelirlerse hiçbir işinize yaramaz.
It won't do any good anyhow if those greasy devils get in here.
Biz arazinizi alıyoruz, siz 1000 dolar alıyorsunuz... dostumuz da bu voliyi vuramadığı için... demiryollarındaki işinden oluyor.
It works out fine. We get your land, you get $ 1,000... and our friend here gets bounced by the Railroad... for letting this oily deal slip through his greasy fingers.
Kokulu purolar içmeyecek. Saçlarına briyantin sürmeyecek.
And he won't smoke greasy cigars or use grease on his hair, and...
Ya da otel koridorlarını gözetleyen şişman adamlar olduklarını.
Or else they were greasy men snooping around hotel corridors.
Evyeye tıkıştırılmış yağlı tencere ve tavalar.
A mess of greasy pots and pans piled in the sink.
Higgins esnaf lokantasına hoş geldiniz.
Welcome to the Higgins Greasy Spoon.
Yüzün ve parmakların iğrenç denecek kadar yağlı.
Your face and your fingers are disgustingly greasy.
"Domuz, Polonyalı, iğrenç, kaba, yağlı"
Pig, Polack, disgusting, vulgar, greasy.
Törenden sonra, harika sosislilerin sunulduğu yağlı bir büfeye gittiler.
After the ceremony, they went to a greasy spoon where delicious dog burgers were served.
Kendi karnını doyurmaktan başka bir halta yaramayan... gerizekalı, kaypak bir köylünün silahıyla öldü.
Some stupid greasy peasant with a gun that never did anything but feed his own gut killed him.
Üçüncü sınıf bir otel ve ucuz lokanta yemekleri.
A third-class hotel, greasy-spoon food.
Hâlâ gri görünüyor.
It's still greasy.
Yağlı, mağlı, hepsi ayni tabakta.
Everything sloshed on nice and greasy.
Belki! Dinle seni salak.
Listen, you greasy cuckold.
- Şu savaş kahramanın muhtemelen pasaklı ayyaş bir göçebedir.
Your war hero's probably just a greasy, drunken Gypsy.
Kıçınızdan bombalanıp batırılmış, sonra da sudan çıkarılmış olsaydınız siz de yağlı olurdunuz.
If you was bombed and sunk and pulled up by your stern... you'd be a little greasy too.
Pazar günü eğlencesi ; yağlı bir gazete kağıdına sarılmış balık ve patates kızartması.
A sunday treat of fish and chips, wrapped in a greasy "News Of The World".
Bir fincan kahve istersin kapıyı açıp içeri girersin ve patron tezgâhın arkasından öyle bir bakar ki bütün haklarını kaybetmiş gibi hissedersin.
If you want to take a coffee, you enter, and the owner looks up from his greasy counter. You just been deprived of your rights.
- Evet, iyi ve yağlı.
- Yes, nice and greasy.
Biraz pisim.
I'm a little greasy.
Bunun yağlı bir kalas olduğunu hayal etmeye çalışacağım ve tepede de viski fıçısı olduğunu.
I'll try to imagine that this is a greasy pole, and that at the top there is a barrel of whisky.
Eğer beni öldürürsen, ömrünün sonuna kadar fakir kalırsın tıpkı şerefsizin teki olarak kalacağın gibi.
If you do that, you'll always be poor just like the greasy rat that you are.
O kamyon şoförleri gelip yağlı burgerlerini yiyorlar. Sana takılıyorlar, sen de onlara, ama hepsi de aptal ve gerzek çocuklar. Kocaman dövmeleri var, hiç hoşuna gitmiyor.
Those truck drivers come there to eat your greasy burgers and they kid you and you kid them back but they're stupid and dumb boys with their big old tattoos, and you don't like it.
Jacke "Yağcı Başparmak" Guzik... 9 Kasım 1894'te Peoria, Illionis'de dünyaya geldi.
Jake "Greasy Thumb" Guzik... born Peoria, Illinois, November 9, 1894.
Hiç yağlı kazığın ucunu sana bırakmam, değil mi?
I'd never leave you holding the greasy end of the stick, would I?
Sen asıl kendi pis, yağlı, leş kokulu şapkanı fırlat!
You should fling your own dirty, greasy, stinking cap!
Kocaman, ikinci el arabanın üstüne çıkmış, sivilceli suratlı bir delikanlı kornayı çalıp geçiyor.
A honk from a greasy, pimply-faced youth sitting at the wheel of a big second-hand car.
Bu aralar yağlı suratının diğer tarafıyla güleceksin.
One of these days, you'll laugh on the other side of your greasy face.
O pis serseriyi nereden buldun?
How did you light on that greasy vagabond?
Aslına bakarsanız yakanız hala biraz yağlı, iyi geceler.
In fact, your lapels do look somewhat greasy. Good night.
Köpek eti iyidir, Itiraf edeyim, biraz yaglidir, ama ne kadar lezzetli olduguna inanamazsiniz, özellikle de açsaniz,
Dog ain't bad, neither. Greasy, I'll admit, but you'd be surprised how delicate the flavour is, especially when you're starving.
BinIerce yerIi orada sizi bekIiyor, ve isIeri bittiginde, sizden eser kaImayacak.
There are thousands of Indians down there, and when they get done with you, there won't be nothing left but a greasy spot.
Hadi Kaypak.
Come on, Greasy.
Bay Aschenbach adlı o yağ fıçısı, bizim insanlarımızı köle gibi çalıştırıyor. Kendi uşaklarını bile.
That greasy tub of lard Mr Aschenbach, who wrings our people dry like slaves, even his servants.
"Çok yağlı, değil mi?" Sonra Luton'lu sarhoş bir manav seni köşeye sıkıştırır.
And complaining about the food. "oh, it's so greasy, isn't it?" And then you get cornered
Şu gaz lambalarından birini yakayım.
I'm gonna light one of the greasy lamps.
Şu balık patatesler yağlı, fakat kesinlikle lezzetli.
Those fish-and-chips are greasy, but they're sure good.
Hadi şu kamyon duraklarından birinde duralım.
Let's dig one of those little greasy truck stops.
pis herifler samanlığıma ne yapıyorsunuz?
What do you greasy bastards think you're doing to my barn?
İri, yağlı, kıvırcık saçlı, küçük, gaddar gözleri ve siyah gözlüğü var.
Fat, greasy, curly hair, small cruel eyes piercing through dark glasses.
Joe Namath mıydı neydi, şu yağlı çocuk ile ilgili olan.
Joe Namath or something, about the greasy kid stuff?
Kendimi bir tamircide yağlar içinde çalışırken düşünemiyorum.
CouIdn't imagine myself working in a garage all week getting black and greasy.
Bay MacIntyre, Bay Travis, Bay Greasy.
Mr. MacIntyre, Mr. Travis, Mr. Greasy.
Pekâlâ Bay Travis, sizin Bay Greasy'ye gülümsemenizi istiyorum.
Now, Mr. Travis, I want you to smile at Mr. Greasy.
Bay Greasy, siz de Bay Travis'e gülümseyerek sıkıca tokalaşın.
Mr. Greasy, smile back and give Mr. Travis a firm handshake.
Bay Greasy, üzerinize alınmayın ama gıda alanında çalışıyorsak, hijyeni en ön planda tutmalıyız.
Mr. Greasy, don't think I'm being personal but we're when dealing with food products, hygiene must be our motto.
Etinin sertliğini, patatesinin yağlılığını şarabının sirkevari tadını, ilk başta aşevlerini çağrıştıran bu küçültücü sıfatların ve onlarla birlikte anımsanan üzüntü, sefalet, fukaralık, ihtiyaç utancın yavaş yavaş anlamlarını yitirmesi patates kızartmasına dönüşen yağın, ete dönüşen sert şeyin şaraba dönüşen bu sirkevariliğin seni etkilemeyi bırakması üzerindeki etkisini yitirmesi biraz zaman aldı.
it took a while for your meat to stop being tough, your chips to stop being greasy, the wine vinegary, for these pejorative adjectives, which at first evoke the sad fare of the soup-kitchens, to lose little by little their meaning, and for the sadness, the misery, the poverty, the need, the shame that has become inexorably attached to them - this fat become-chip, this hardness-become-meat, this bitterness-become-wine - stop hitting you, stop leaving their mark on you.
Uyandığımda... Vücudumun her tarafı onun döktüğü kutsal yağdan... kayganlaşmıştı.
When I woke up... my body was all greasy from the holy oil... she put on my body.
- Kapa çeneni.
" food very greasy

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]