Growling translate English
704 parallel translation
Tabanlarım çok fena kaşınıyor.
Oh, boy, are my pups growling.
Maaşlarımızı günü gününe aldık, peki sen neden hırlıyorsun?
We get our paychecks like clockwork, so what are you growling about?
Hırlamıyorum.
I'm not growling.
Gene hırlamaya başladın.
There you go again, growling.
Garip bir aksanla homurdanan biri vardı, orada değildin, adını bile duymamışlardı.
Somebody with an accent growling at me. You weren't there. You weren't to be spoken to.
- Bir köpek : korkmuş, hırıldayan, pençelerini gösteren
A dog : frightened, growling, showing its fangs.
Dışarıdaki hırıltıyı duymuyor musun?
Can't you hear it, growling out there?
Hala hırlıyor.
Still growling, Molly.
Şu midem açlıktan öyle bir gurulduyor ki anlatamam.
Oh, my old belly's growling like a trapped bear.
Aaa!
- ( GROWLING ) - Oh!
...
( GROWLING )
Öldürsene!
( GROWLING ) Kill her!
Şimdi kükremeye başlarsam asla susmayacağım.
If I start growling now, I'll never last.
Karnınız böyle guruldamaya devam ederse, tüm Fransız ordusunu başımıza toplarsınız.
Your stomach keeps growling, we'll have the whole French army on us.
Hayır!
- [Growling]
[hırıltı]
[Growling]
Guruldama Sesleri Çıkarma Müsteşarı Roland Penrose kadife çanta karıştırıp Diş Macunu Bulma eski Bakanı'na şahsi saldırıda bulundu.
Mr. roland penrose The undersecretary for making deep growling noises... Launched a bitter personal attack
Karnım gurulduyor.
My stomach's growling.
[Herkes homurdanıyor]
[All Growling]
[Homurtular]
[Growling]
[Herkez hırlıyor]
[All Growling]
[Herkez hırlıyor] Bizim çocuğumuz.
[All Growling] our child.
Dişler, pençeler, gürleme.
Teeth bared, clawing, growling.
Hepsi bitti.
( Growling )
Bu şarkıyı toplayıcılara itham ediyorum. Kalpleriniz ağrırken, karnınız gürlerken.
I'd like to dedicate this next song to all you pickers out there, with your hearts aching and your bellies growling.
( hırlama )
( growling )
( hırıltı )
( growling )
( köpek hırıltısı )
( growling )
Dr. Banner kendine... David.
Dr. Banner himself has... ( GROWLING )
Tanrım, sanki bir nevi çocuk gibi... devasa büyüklükte, huysuz ve yaramaz.
( GROWLING ) Oh, God. He's like some kind of a child throwing a monstrous tantrum.
Acaba nereye gidiyor?
- LOOK AT THE GIANT TOMATO, MARTHA. - ( growling )
Bu haftanın bir numarası.
HEY, EVERYONE, I'M GONNA PLAY SOMETHING... ( slurping, growling ) THAT'S RIGHT, MAN.
Yaşlı bir ayı homurtusu gibi ses çıkartıyorsun.
You sound like an old bear growling.
Kes hırlamayı Doo, kulağa yaşlı bir ayının sesi gibi geliyor.
Stop growling, Doo, you sound like an old bear or something.
- Okyanusa doğru sürekli hırladı.
He was pointed toward the ocean and growling.
[Filmden hırıltılar ] [ Adam] Bırakın beni, bayım.
[Film : Growling ] [ Man On Film] Unhand me, sir.
- Haydi ama.
- [Growling] Come on!
Cujo, niye hırlıyorsun?
What are you growling at?
Acele edin.
Hurry up. [DOGS GROWLING] BIELER :
Aman Tanrım!
[Growling, Hissing] Oh.! God.
" Seninle, yüz yüze iş yapacağız.
- [Growling] - I do business with you eyeball to eyeball. 4 : 00.
Yeter! Dinobotlar yok edilmeli!
- [dinobots growling]
Hırlıyor ve homurduyorlardı, ve bir sesin "Zuul" dediğini duydum.
They were growling and snarling, and I heard a voice say "Zuul".
Benimse karnım zil çalıyor.
My stomach is growling.
Howard.
[GROWLING]
Biliyor musun, çok yakında uyanacağımı düşünüp duruyorum.
You know, I keep thinking that pretty soon I'll wake up [Susan Growling ] - [ Vicki Whimpering]
Yine de, gemime geri döndüğümde neler bulabilirim diye bir bakacağım.
( Growling )
Size satış yapabilme onurunu verdiğiniz için hepinize çok teşekkür ederim.
( Snarling and growling )
Çekil Billy!
[Barking, Growling] G-Get down, Billy! Back!
Bir şeyler düşünmeliyiz.
- [Growling ] - [ Yells] We gotta come up with something.
Şunu keser misin?
[dog growling]