Haksızlık ediyorsun translate English
220 parallel translation
Bana haksızlık ediyorsun.
You do me an injustice.
Rosie, haksızlık ediyorsun.
You're not being fair.
"Tanrı aşkına bana haksızlık ediyorsun."
What's the matter, fella? [Brita's voice] By heaven, you do me wrong.
Haksızlık ediyorsun.
That's not fair.
Hep haksızlık ediyorsun bana Brutus.
You wrong me, Brutus.
- David'e haksızlık ediyorsun.
- You're being unfair to David.
Seni temin ederim ki, ona karşı haksızlık ediyorsun tatlım.
I promise you, you are unfair with him, darling.
Haksızlık ediyorsun!
You're not being fair!
- Tracy, babana haksızlık ediyorsun.
- That's not fair to your father.
Kendine haksızlık ediyorsun.
You're not being worthy of yourself.
Bana haksızlık ediyorsun.
You got me all wrong.
Haksızlık ediyorsun.
That's unfair.
Bana haksızlık ediyorsun.
But you wrong me, my dear.
- Sen haksızlık ediyorsun ve...
- You're unfair and...
- Haksızlık ediyorsun
- You ´ re wrong.
Haksızlık ediyorsun.
You're not being fair.
- Bana haksızlık ediyorsun.
- Aw, it's no fair sayin'that.
- Haksızlık ediyorsun.
- You are not fair.
Haksızlık ediyorsun, Sam.
That's below the belt, Sam.
İşte bu konuda yanılıyorsun. Haksızlık ediyorsun.
You are a fool and an unfair one, at that.
Bana haksızlık ediyorsun Doktor!
You do me an injustice, Doctor!
Filumé, haksızlık ediyorsun.
- You're unfair!
- Haksızlık ediyorsun Gerda.
- That's not fair, Gerda.
İyi kalpli hacı. haksızlık ediyorsun eline. saygılı bir bağlılık var tutuşunda.
Good pilgrim, you do wrong your hand too much, which mannerly devotion shows in this.
Haksızlık ediyorsun.
It is unfair of you.
- Aynen, Bay Cooley'e haksızlık ediyorsun.
- Exactly, unfair to you, Mr. Cooley.
Herbert, haksızlık ediyorsun ama.
Herbert, you're not being fair.
Çok haksızlık ediyorsun Ilya.
That's very unfair of you, Ilya.
Bence ona haksızlık ediyorsun, canım.
Don't be indelicate, dear.
Beni ihtiraslı sanmakla da sen bana haksızlık ediyorsun.
But you do me wrong in thinking me ambitious.
Haksızlık ediyorsun.
That's not justified.
Tanrım, haksızlık ediyorsun.
My God, you're so unfair.
- Haksızlık ediyorsun, baba.
- You're being unfair.
Haksızlık ediyorsun, onu iyileştirmek için davet ettik ve ona bakmamız lazım.
That's not fair We invited her here for her health, and we have to look after her.
Kızına haksızlık ediyorsun.
You're unfair to your daughter.
Tamam öyle de, ona haksızlık ediyorsun.
You're right, but you're pickin'on this girl.
Amerikan İşçi Federasyonu'na haksızlık ediyorsun.
You're not being fair to the AF of L.
Haksızlık ediyorsun bana.
You don't play fair, do you?
Bana haksızlık ediyorsun...
You wrong me...
Niye bana haksızlık ediyorsun Babi?
Why do you wrong me, Babis?
Onlara haksızlık ediyorsun.
It's not fair on them.
Yine haksızlık ediyorsun Moneypenny.
Wrong again, Moneypenny. You are.
Bence ona haksızlık ediyorsun.
I think you're unfair with her.
Kendine haksızlık ediyorsun.
You're no prize yourself.
Neden bana haksızlık ediyorsun, dostum?
Yo, why you dissin'me, man?
Hadi, bana haksızlık ediyorsun, Yargıç Dredd.
Come on, give me a break, Judge... Dredd.
- Ona haksızlık ediyorsun.
You're unfair with her.
- Bana haksızlık ediyorsun.
- You charge me most unjustly.
Sinirlisin çünkü Laius'yu geçitte öldürdüğünü düşünüyorsun. Ama kendine haksızlık ediyorsun.
You're nervous because you think... you killed Laius at the crossing.
Dudaklarım, bu iki utangaç hacı, Yüz sürüp mihrabına Hazırdır bu kabalığı nazik bir öpüşle yumuşatmaya İyi yürekli hacı, haksızlık ediyorsun eline,
ready stand to smooth that rough touch with a tender kiss. which mannerly devotion shows in this. and palm to palm is holy palmers'kiss.
Diyelim ki Noel'e kadar yaşayacak mıyım? - Haksızlık ediyorsun.
By Christmas?