Innit translate English
1,078 parallel translation
- Evet, hoş değil mi?
- Yeah, it's all right, innit?
Beğendin mi?
It's all right, innit?
Ne yazık, öyle değil mi ne tatlı bebeklikleri vardı bir örnek giysileri içinde otururlardı benim küçük bebeklerim, Natalie ve Nicola...
Shame though, innit? They were such lovely little dolly wotsits, sitting there in their matching outfits.
Yağmur yağacak, değil mi?
- Why not? - It's gonna rain, innit?
- Lezzetli ve az pişmiş, güzel değil mi?
Nice and pink. Beautiful, innit?
Küf kokuyor, öyle değil mi?
Phew, ripe, innit?
Dalga mı geçiyorsun, anası bellenmiş.
- You must be joking, it's fucked, innit?
Evet, çok güzel, öyle değil mi?
- Yeah, good innit?
Kişiliği var, değil mi?
- Got character, innit?
On papelden fazla verdim, evet, ama bakın, bu bir yatırım.
I paid more than ten quid for it, but it's an investment, innit?
Çok hoş, Andy.
- Innit nice, Andy?
Evet, çok harika, değil mi?
- It's fantastic, innit?
Çok orijinal, öyle değil mi?
Oh, yeah! Innit novel?
Çok güzel, öyle değil mi?
That's good, innit?
Su da bulanık!
The water's murky, innit?
- Hayır, taze peynir, değil mi?
- Fromage frais, innit? - Yoghurt.
Gece kulübü havası, öyle değil mi?
Bistro effect, innit?
Ne yazık, öyle değil mi?
- Shame, innit?
Ne harika değil mi?
- It's great, innit?
Tipik bir Avustralyalı, değil mi?
Well, that's typical Aussie, innit? Travellers.
Prag, Çekoslovakya'da değil miydi?
It's Czechoslovakia, innit, Prague?
Tamam riskli ama bu riski almaya değmez mi?
It's a risk, I admit that, but it's a risk worth taking, innit?
- Tam bir çöplük, değil mi?
- It's a dump, innit? - Yeah.
- İşte şimdi oldu. - Evet, bunu seçiyorum.
- Yeah, that's the one, innit?
- Domuz eti konsomesi. - Konsome ve çorba aynı şey, değil mi?
Consomme, that's the same as soup, innit?
Gayet hoş, öyle değil mi?
Nice, innit?
Utanç verici, öyle değil mi?
Shame though, innit?
Vay canına, çok ağır, öyle değil mi?
- Blimey, it's heavy, innit?
Annemle konuşman iyi olmuş, öyle değil mi?
It's good you had that chat with Mum, innit?
Çok sıcak, değil mi?
It's hot, innit?
Buraya kadar değil mi evlat?
Well, old son. That's it, innit?
Yani daha 4 koca gün var değil mi?
Well, it's four fucking days away, innit?
İçeride olmak komik, değil mi?
It's funny being inside, innit?
O etek biraz kısa değil mi tatlım?
That skirt's a bit short, innit, love?
G.t kadar değil mi?
Fuckin'shit-hole, innit?
Bu biraz aşırıydı, değil mi?
That's a bit excessive, innit?
Burası çok huzurlu değil mi?
It's very peaceful here, innit?
Ne komik değil mi? Ne büyük ideallerle yola çıktık ama gördük ki hiçbir şey daha iyiye gitmiyor.
Mmm... it's funny how we start off, innit, with all these big ideas... and you realise that things aren't going to change...
Robert Poste'un çocuğu burada, değil mi?
Robert Poste's child here, innit she?
- Futbol için yanlış bir sezon, değil mi?
- It's the wrong season for football, innit?
Bu sadece... bok, değil mi?
It's just.. shit, innit?
Kim olduğu gün gibi ortadai değil mi?
Well, it's obvious, innit?
Soğuk, değil mi?
Cold, innit?
Evlenme vaktim gelmiş, değil mi?
- Oh, right. Time I got married, innit?
- Önemli olan da bu, öyle değil mi? - Evet.
- That's all that matters then, innit?
Garip bir isim, değil mi?
That's a funny name, innit?
Harika değil mi, Aub?
Innit great, Aub?
Muhteşem, öyle değil mi?
- Fantastic, innit, look?
Hoş olmuş, değil mi?
- It's nice, innit?
Bu çok iyi, öyle değil mi?
Ah, it's good, innit? Yeah, neat.
- En fazla 20 pound tutardı.
That's twenty quid, innit?