Jambon translate English
1,140 parallel translation
O zaman kız arkadaşın kahvaltıda jambon olur. Kermie, sakın çıkma!
Then your girlfriend will be ham-hooked by breakfast.
- Bana çavdar ekmeğinde jambon. Mayonezsiz. Bir de bira.
- I would like ham and Swiss on rye, hold the mayo, and a beer.
Biraz peynir ve jambon kaldığını hatırlayacağım. Haberin olsun!
And I'll remember that there's some cheese and ham left.
Para sadece kağıt, ama jambon...
Money is just paper, but the bacon...
Bilirsin, Almanya'da jambon ile ne alabilirsin?
You know what I could get in Germany for bacon?
Akimych, bana bir parça jambon ver.
Akimych, give me a piece of bacon.
Yalnız jambon harika!
The bacon is just great!
Jambon da!
The bacon is great, too!
Jambon hepiniz içindir, anladın mı?
And the bacon is for all, understand?
Jambon.
The bacon.
Keşke söz verdiğin gibi jambon getirseydin.
If you'd got the bacon like you promised.
Jambon var demiştin.
You were saying there's bacon around.
Jambon var mı?
Got any bacon?
En büyük zam, pahalı olan et ürünlerine gelecektir. Jambon, jambon füme, fileto sosis, sucuk, domuz fileto kıtlığı nedeniyle en büyük zam bu ürünlere gelecektir.
Prices of the most exquisite selection of meat would increase the most, such as ham, smoked ham, loin, sausage, pork loin, shortage of which with the recent prices is the biggest.
Ona yol parası, Paskalya'da jambon falan verebilirsin... ama Tanrı aşkına onunla dolaşma.
Give her car fare, a ham at Easter... but for God's sakes, don't hang around with her!
Ayrıca Geritol ve çavdar ekmeğinde jambon.
And a quart of Geritol and a ham on rye.
Böylece köye gittim. Orada köylüler jambon satıyorlardı.
So I go to the country, and the peasants there, they're selling ham.
Kahve, şeker, un, domuz yağı, zeytin, jambon ve tütün.
Coffee, sugar, flour, lard, oil, ham and tobacco.
Toz kahve, toz krep, toz jambon.
Powdered coffee, powdered pancakes, powdered bacon.
— Bana biraz jambon getir.
- Bring me some ham.
— Jambon mu?
- Ham?
Hayır, Guggenheim Bursu da değil. Ne kazandın, konserve jambon mu?
- No, it's not a Guggenheim Fellowship.
- Neyli? - Jambon.
- What kind?
Jambon mu?
- Ham.
- Jambon - Lucky
bacon, lucky, and tomato.
Jambon.
Ham.
Şükran gününde jambon yenmez, hindi almak lazım.
You can't have ham for Thanksgiving, you have to have a turkey.
Herkese bedava jambon ve mercimek var!
Zampone and lentils for everyone and it's free!
İlk olarak sadece jambon alayım.
I would just like some ham, to begin.
"Ağzının tadı varsa jambon en iyisidir."
"Ham is best... when you've still got zest."
"Jambon en iyisidir."
"Ham is best..."
Hayır, Yeşil Yumurtalar ve Jambon.
No, Green Eggs and Ham. - ( phone rings )
- Jambon ve sosis.
- Tin of ham, sausages.
Jambon göndermeliyiz.
We must send a ham.
Pakete 3 kilo jambon koymuştum!
I sent that package off with a six-pound ham in it!
Biraz da jambon.
And some ham.
Birkaç arkadaşımızı çağırmıştık, jambon ikram ettik... çok makbule geçti. Çok lezzetliydi.
We had some friends over on the day, and so the ham was most welcome... to provide them with something to eat.
Gerçek jambon, ona göre.
It's real ham, you know.
Jambon! Hardallı ve çeşnili jambon bu!
It's ham with mustard and relish.
- Roma'da yediğimiz en leziz jambon.
- It's delicious ham, we found in Rome.
Jambon. Lanet jambon gerçekten çok güzel olmuş.
The ham is fucking A, ma.
Jambon... izin ver!
Ham... let me!
Peynir ve jambon?
Ham and cheese?
Biraz jambon al.
Morning, Dish. Have some bacon.
Ve ekmekle beraber jambon ezmemiz de var.
And along with the bread... we have a ham spread.
Ne jambon ne de fasulyeye yaklaşamıyorum bile.
I can't go near ham nor beans of any kind.
Lutie Cunningham koca bir jambon dört kilo patates salatası ve üç turta getirdi.
Lutie Cunningham brought a ham, a gallon of potato salad and three pies.
Bezelyeli jambon.
Split pea with ham.
Jambon mu?
Bologna?
- Hayır, jambon aldım.
- No, I got a ham.
Belki de güzel bir jambon!
Goodbye.