Jilet translate English
627 parallel translation
Huh! Nerede kullanmışlar, jilet reklamlarında mı?
- Where'd they run it, the razor ads?
- Bir jilet mi?
- Razor blade?
- Jilet gibi giyinmişsiniz Bay Henderson.
You're a neat dresser, Mr. Henderson.
Sabun, jilet, dondurma falan satan yerler.
Where you buy soap and razor blades and ice cream.
Sanırım Jilet, efendim.
I think a razor, sir.
Soğuk keten, kazak, sabun ve jilet havluya sarılmış... - S.S. işaretleri görülüyor. - Evet.
Soiled linen, sweater, soap, and a razor wrapped in a towel with S.S. Cristobal written across it.
Sadece bir jilet.
It's just a razorblade.
Bu jiletle Brant'in ofisindeki jilet arasındaki benzerliği düşünürsen... bana yardım etsen iyi olur.
Considering the resemblance between this blade and the one in Brant's office... I think you'd better.
Bir silah, bıçak, cop ya da jilet, diğer adamda olmayan bir şey.
A gun or a knife, a nightstick or a razor, something the other guy ain't got.
Uyku hapı veya jilet yasak.
No sleeping pills, no razor blades.
Bir jilet bulsam tiraº olabilirdim.
I could use a razor, if I had one.
Jilet eskisi kadar keskin değil, ama senin.
That razor's not as sharp as it was, but it's yours.
Çoktan eritilip jilet yapılmalıydı.
She ought to be melted down for razor blades.
Şaşırıp da usturana jilet koymadın, değil mi?
You didn't slip up and put a blade in the razor, did you?
Jilet mi efendim?
A blade, sir?
Yüzüm çok büyük, jilet ufacık.
I have a big face. Small razor.
Banyoda jilet ve tıraş kremi var, müessesemizin ikramı.
There's a razor and shaving cream in the bathroom, compliments of the house.
"Jilet ve cam parçasıyla çalışarak..."
Working with a razor blade and a jagged piece of glass,
Dev yelkovanı olan devasa bir saat var. Yelkovanın kenarları jilet kadar keskin.
There's a huge clock with a huge hand, the edge of which is very sharp, like a razor.
Bu yüzden ben de bisikletle dolaşırken yanımda jilet ve bir şişe potasyum permanganat çözeltisi taşıyorum.
Which is why I happen to be riding around with a razor blade and a bottle of potassium permanganate solution.
Elinde jilet bıçağı olan Hideo demek.
Hideo with the razor blade.
Elinde jilet bıçağı olan Hideo sen misin?
Are you Hideo with the razor blade?
Bir jilet darbesi- -
- One slip of the razor, and... - Ooh!
Bir jilet ile üstüme geliyor.
Coming at me with a razor.
Haftada bir tıraş hakkın var, tüm barakaya tek bir jilet düşüyor.
Shave once a week, one razor for the whole barracks.
- Evet, jilet kesmiş.
- Yes, a razor-slashing
Çavuş Fredericks, Jilet ve şu getir.
Sergeant Fredericks, get a razor and water.
Kılıç tıpkı bir jilet gibidir.
This sword will shave like a razor.
Kıçı kırık bir paket jilet çaldın da başın göğe mi erdi?
Stealing a lousy pack of razor blades, to prove what?
Eminim okulda sana Jilet Sharp diyorlardı.
I'll bet in school they called you Look Sharp.
Temiz ve jilet gibi üniformalar.
Dress uniforms.
Ayrıca bir jilet buldum.
I also found a razor.
Jilet de görmeden hiç fena değil.
Not too bad for no razor blades.
Jilet vurmana az kalmış.
Won't be long until you'll be strapping a straight razor.
Aslan büyük, vahşi bir hayvandır. Yüksekliği 1.5, boyu 3 metre, ağırlığı 180 kilodur. Saatte 65 km / h hızla koşar ve sivri dişli, korkunç uzun, jilet gibi keskin pençeleriyle sizi parçalayabilir.
You see, a lion is a huge savage beast about 5 feet high, 10 feet long, weighing about 400 pounds running 40 miles an hour, with masses of sharp pointed teeth and nasty, long, razor-sharp claws that could rip your belly open before you could say Eric Robinson, and they look like this.
Kar, buz, yüzünüzü jilet gibi kesen rüzgar, açlık, susuzluk.
The snow, the ice, the wind that cut your face, thirst, hunger.
Jilet gibi keskin zekanı kendine sakla, Şahin, memlekette midye avlarken işine yarar.
Why don't you save your rapierlike wit for the clam diggers back home, Hawkeye?
Aslan, üç metre uzunluğunda, bir buçuk metre yüksekliğinde, bolca sivri dişi ve jilet gibi keskin pençeleri olan, dev bir yırtıcı canavardır.
You see a lion, is a huge savage beast... about ten-foot long, five-foot high... with masses of sharp, pointy teeth... and nasty, long, razor-sharp claws.
Jilet gibisin!
Good swordsmanship
jilet gibisin!
Good swordsmanship
Her kelimesi kılıç ya da buz pateni gibi keskin olmalı. Her hareketi jilet kesiği gibi kesin olmalı.
The eye and mind of every communist must be keen as a scalpel, his every word sharp as a saber or ice skate, his every action precise as a razor cut.
Jilet gibi keskin zekanı kendine sakla, Şahin, memlekette midye avlarken işine yarar.
Oh, what I understand about women will take a lot less than a minute.
Bir de jilet olacaktı. Bankanın numarası?
There must be a razor blade...
Buz kalıpları, şarap, jilet.
Ice cubes, wine, razor blades.
Makineyi hazırla, Jilet!
Get the machine ready, Razor
Jilet, evrakları al, arkamızdan yetiş.
Razor, get the documents and follow me
Dilim, küp, jilet...
Slice, dice, razor blades...
Jilet ufku yansıtıyor.
The razor blade reflects the horizon.
O yüzden odanıza hemen bir jilet gönderiyorum.
So I shall have a razor sent up to your room straightaway.
Jilet gibi.
Like a blade cutting right through.
Jilet getir.
Get your razor.