Junk translate English
4,096 parallel translation
Bu hurdayı toparlayarak iyi iş çıkarttık.
I'd say we've done a pretty good job putting this hunk of junk back together again.
Geldik zaten.
We're almost at the junk place.
Abur cuburun beş aşamasını.
Five stages of junk food.
- Döküntü çekmecesinde.
- Junk drawer. Before.
Tamam, onlar doğu kıyılarındaki junk maillerin yarısından sorumlular.
- Prestige is ours. Okay, they're responsible for half of the junk mail on the eastern seaboard.
Benim penisim iyileşene kadar.
Just until my junk heals.
O çöplük müzik yapmama yardımcı oldu.
The junk was there to help me do the music.
Kesinlikle, o yüzden bu gecenin sonunda kulübün birine gidip, öyle bir sarhoş olacağız ki, Ellie'nin üzerindeki eski hırka bazı sertleşmiş vücut uzuvlarına dolanmış halde olacak.
Exactly, which is why I predict that by the end of this night, we are gonna be crazy drunk in some club, and that dowdy old cardigan Ellie's wearing is gonna be flossin some hard body's junk.
Aynı deliliği, başka adamların takımlarına sürtünmesin diye striptizci kız arkadaşına devletin parasından 500.000 dolar teklif eden adam da yapar.
It's the same kind of crazy that makes a man offer his stripper girlfriend over half a million dollars of government bailout money, not to rub up on other guys'junk.
Buradaki çantamda bulunan çöp diye tanımlayabileceğimiz şu şey vardı ya hani?
Well, you know all of that so-called junk I got up here on my dispatch box?
Biri seni abur cuburla besliyor.
One who feeds you junk food.
Sanırım karısının ıvır zıvırları.
I think it's just the wife's junk.
Beni özleyeceksin kesin
This is junk. Go on. You're gonna miss me when I'm gone.
İşi onu öldürdükten sonra Warrick'in tüm CSI eşyalarını evden çıkardım.
After the job killed him, I gave all of Warrick's CSI junk away.
Son takıldığın kız, senin çükünün resimlerini Twitter'da paylaşan bir tekne şovu mankeniydi.
The last girl you went out with was a boat show model who posted pictures of your junk on Twitter.
Bana sattığın ütü hurdadan başka bir şey değil.
Well, that iron you sold me is a piece of junk.
İşle ilgili saçmalıklardan canım sıkkın.
I'm just bummed about work junk.
İş arkadaşlarının yanında beni örseliyorsun. Hayır.
Uh, you junk-talking me in front of your coworkers.
Bana döküntü gibi geldi.
Looks like junk to me.
- Bir çöp yığınına benziyor.
- It's kind of a piece of junk.
Bu teneke yığınını almamı mı istiyorsunuz? Hayatta olmaz!
You want me to buy this junk pile?
Neden bir hurda yığını gibi görünüyorsun?
Why do you look like you just crawled out of a junk pile?
Teneke gibi bir şey ama sırf onlarla dalga geçmek için takıyorum.
I mean, it's a piece of junk but I wear it just to screw with them.
Adam karısını Dan Marino'nun masajcısıyla aldatır bir gün karısı adamın aletini kesip Everglades'e atar.
Guy cheats on his wife with Dan Marino's masseuse, one day she cuts his junk off, throws it in the Everglades.
Bence modeller hariç her şeyi atabiliriz.
Okay, I'm thinking we junk everything except the mannequins.
Sunumun çoğunu değiştirmemiz gerektiğini söylediğimi duymadın mı?
Didn't you hear me say we gotta junk most of the presentation?
O çöp yığını beni ilgilendirmiyor!
I don't care about that junk.
Çöple doluydu.
It was filled with junk.
Evet o külüstür için şikayet eden bir ben varım sanıyordum.
Yeah, I thought I was the only one who gave him trouble over that piece of junk.
Fazla abur cubur yememelisin.
You need to lay off the junk food.
Esmer? Koca popolu falan?
Someone with a little junk in the trunk?
Açıkçası bu bayan çöplerin değerini bilmiyor.
I mean, clearly, this lady can't tell things of value from junk.
Sigarayı bırakmama yardım etmen gerekiyordu. Halk içinde aletime ellememe yol açman değil.
You were supposed to help me quit smoking, not start touching my junk in public.
Evet, çünkü elimi aletimden çekemiyorum.
Yes, because my hands are always busy touching my junk.
Ve benim için kadını oynamak kolay, çünkü patlamadan sonra aletim hiç bi zaman düzelmedi.
And it's easy for me to play a woman, because after the explosion, my man-junk was never recovered.
- Şu toza bak. Bu oda ıskartaya çıkmış.
Look at the dust- - it's a junk room.
Neden bunları buraya taşıyorsunuz?
Why are you moving all this medical junk in here?
Bu pisliği istiyor musun?
You want this junk?
Danforth, döküntülerinizi pantolonunuzun içinde tutun yoksa keseriz diyor.
Danforth is saying keep your junk in your pants, or we'll cut it off.
Tüm bu oyuncaklar ve ıvır zıvır için üzgünüm.
Sorry about all the junk and toys.
- Sakatlık bir at kuyruğu misali omurilikte olduğu için bu ismi almış.
- Gets its name because all this junk hangs out of your spine like a horse tail.
Seni, bu çöpün geri kalanıyla birlikte eritebilirim.
I could have you melted down with the rest of this junk.
Pekala, benim ıvır zıvırım ile ilgili konuşmayı kesebilir miyiz?
All right, can we please stop talking about my junk?
"Ivır zıvır" demeye devam et bu senin kutsal "lingam" ın için aşalayıcı bir terim.
Calling it "junk." A derogatory term for your sacred lingam.
Hem ayrıca, sen gelmeden önce laptop'unun üzerinde durduğu yer konusunda daha büyük sıkıntı yaparsın sanıyordum.
And you know, I have to say, I thought you'd be more upset that your laptop is sitting on my junk.
- Şeyin küçük bir gezide.
Your junk is on a junket.
Gösteri öncesi, sonrası ve kahvaltıda uyuşturucu kullanırdı.
He used to shoot junk after the show, then before show, and then before breakfast.
Pete'ninkine bir isim takmıştır,...
She came up with a nickname for his junk,
Microsoftçu, blok flüt çalıyor, kokain bağımlısı.
Micro junk, played the recorder, addicted to angel dust.
- İşe yaramaz.
- It's junk.
Ve bu dar pantolonlar aletimi boşuna düzleştirmiş olur!
And these skinny jeans will have flattened my junk for nothing!