Kagıt translate English
9,654 parallel translation
Eskiden CW'da sınıfın arka sıralarında oturan çocuklar gibiydik. Sınıfta diğerlerine kağıt atan tipler de bizdik.
- We were sort of the kids in the back of the class at the CW, and we were the ones throwing spitballs.
- O sadece kağıt üzerinde öldürür.
Oh, he only kills on paper.
Kolundan kağıt çıkarıyorsun!
You got an ace up your sleeve!
Kağıdın bir önemi yok.
The paper doesn't matter.
Kağıt üstünde Tara Harris ortalama bir lise öğrencisi.
What can you tell us? On paper, Tara Harris seems like the average high school student.
Götürürsem, 6 ay boyunca işleri yapacağını söyleyen bir kağıt imzaladın çünkü.
Well, you signed that paper that said if I did, You'd do the side work for the next six months.
Aslında adama iki parça kağıt verdin.
Well, you basically just gave the man two pieces of paper.
Hazır olduğunda bileyim yeter. Fazladan da 3 kağıt para var.
You just let me know when you're ready to make and extra three bills.
Bir kağıt parçası olan var mı?
Anybody have a piece of paper?
Bu kağıt bir sürü.
That's a lot of paper.
Kağıt en kayanın daha güçlü.
Paper's stronger than rock.
Tamam, kağıt üzerinde Thomas Farrow Oxford mezunu, İngiltere'den buraya 2012'de gelmiş.
Okay, here's who Thomas Farrow is on paper : Educated at Oxford, moved here from Britain in 2012, his business license shows that he opened his bookshop two months later.
Doktor vücudunda iğne izi bulamadı ama kağıt bardaklarda ilaç izi vardı.
Doc didn't find any injection marks on Fisher's body, but there were remnants of paper cups in the fire pit.
Sadece bir kağıt.
It's just a piece of paper.
Senin bir fark yaratmaya gücün var, ve onların dosyalarını bu kağıt yığınının dibinden çıkarıp en üste koyarak bir fark yaratacaksın.
You have the power to make a difference, and you are going to make that difference by taking their folder off the bottom of your pile and putting it on top.
Eğer şimdi size bir parça kağıt verirsem bize ufak bir program yazabilir misiniz?
If I give you a piece of paper right now could you write a little program for us?
Görünüşe bakılırsa tuvalet kağıdı bir ipucu bırakmış.
Hmm... looks like the T.P. Perp left a clue.
Ayrıldıktan sonra bir gece laboratuarına gittim karalanmış bir kağıt parçası buldum.
After we had broken up, one night, I went to her lab, found a scribbled piece of paper- - a list.
Düşündüğümden daha zor oldu, o yüzden kağıtları getiremedim.
It was harder than I thought so I didn't bring up the papers.
Hiç kağıt paranız yok mu?
You don't have any notes?
Yani bütün bunlara Dino sana ufak bir kağıt kesiği yaptığı için mi inanıyorsun?
So you believe Dino because he gave you a paper cut?
Kağıt işleriyle uğraşamadığımız için çok üzgünüz.
So sorry if I don't have the paperwork.
- Bu fiş 2 önce alınan kağıt öğütücüsüne ait.
This receipt from two days ago for the shredder...
Kağıt öğütücüsünde 2 sayfalık bir belge varmış.
What was in that shredder was about two pages of text.
Kırmızı kağıt kalpler.
Red paper hearts.
- Ve sanırım, Flynn, şu kağıt kalpleri de isteyeceklerdir. - Tabii.
And I'm thinking, Flynn, that they're going to want those paper hearts, too.
Gecekuşu, görünüşe göre Falcon'ın kopya kağıdıyla bile bizi yenemezsin.
Well, Nighthawk, looks like you can't beat us even with Falcon's cheat sheet.
Tuvalet koymak zorundayım rulo kağıt.
I have to put toilet paper on the roll.
Çırak'ın verdiği kağıt bunu garantiledi!
The Apprentice's scroll promises this!
Kağıt hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
I don't know nothin'about a scroll.
Böyle durumlarda, kağıt işlerinin büyük bir kısmı topluca halledilir.
Well, then there's a considerable amount of paperwork to be gathered, in that case.
Birkaç defa kimlik hırsızlığından tutuklanmış ve kağıt sayarak hile yaptığı için beş gazinodan atılmış.
He was arrested a few times for identity theft, and kicked out of five casinos for counting cards.
Anlaşılan kağıt parçalarıymış, ben de olabildiğince birleştirmeye çalıştım.
And turned out it was paper, but just a bunch of pieces, So I put what I could back together.
- Kahve fincanı evyeye yakın düzgünce katlanmış bir kağıt peçetenin üstünde, baş aşağı duruyordu.
Coffee mug upside down on a neatly folded paper towel near the sink.
Kağıt işleri bekleyebilir.
Paperwork can wait. This can't.
Şeker benim, o dışımdaki kağıt sadece.
I'm the candy, she's the wrapper.
- Bende onların kağıdı yok.
I don't have the sheet music.
Kağıda ihtiyacın yok.
You don't need it.
O kağıda ihtiyacın yok Max.
Max, you don't need that paper.
Kağıt doğru yaşta.
It helps that the paper is the right age.
Harita, içinde bilgi olan bir kağıt parçasıdır.
It-It's a piece of parchment splashed with information.
Bu bantın aynısından verecek bir doktora 100 kağıt mı vereyim.
And give 100 bucks to some doctor to give me the exact same tape?
Onlar sadece rutin imzalanacak birkaç kağıt.
It's just a routine department head sign-off.
Kral ve Kraliçe olarak kalmaya devam edeceğiz ama, sadece kağıt üzerinde senin karın olacağım.
That we will continue to work together as king and queen, but that I will be your wife in name only.
İşimdeki son günümde oturup seninle kağıt birleştirmemi mi istiyorsun?
This is my last day on the job and you want me to help you piece strips of paper?
Al sana kağıt.
Paper.
Kağıt üstünde evet, ama gerçekte bu oradakilere bağlı.
On paper yes, but in reality it's a local issue.
- Taş... - Taş, kağıt, makas. Şimdi!
Rock... rock, paper, scissors, go!
Ya da buldum, kağıt oynayalım mı?
Or, I know, how about a game of cribbage?
Briç mi? Kağıt oyunu mu?
Bridge, like the card game?
Kağıt oyununda bana borcu var ve Campbell Sport'da HKA ile dolu bir deposu var.
You know, we play cribbage, and he owes me and... he's got a warehouse down by Campbell Sport full of HCl.