English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → English / [ K ] / Kıyamam

Kıyamam translate English

165 parallel translation
Bırakmaya kıyamam.
- Shame to leave it.
Ah kıyamam sana.
Oh I'm sorry.
Clint'in dediğine göre, beni geride bırakmaya kıyamamış.
That's when Clint, as he says. just couldn't bear to leave me behind.
Kıyamam bebeğime.
Poor baby.
Dinamite kıyamamışsın, Butch.
Think you used enough dynamite there, Butch?
Bu 2 memur işlerini yapan masum insanlar kendi rahatım için, hayatlarına kıyamam
These two sheriffs have cared for me so I can't take their lives
Bağımlılıktan kurtulmuş... onunda bir canı var! Onu bağımlı yapmaya kıyamam!
Since he can kick the drugs... he's after all a man I can't make him return to his old bad habit
Onu uzun süre Pagoda'ya yollamaya kıyamamıştım.
It took quite a while until I sent her to the Pagoda.
Seni zehirlemeye bile kıyamamış
She couldn't have poisoned you
Seni incitmek gibi bir niyetim yoktu, bilirsin kıyamam sana.
I didn't mean to hurt you. You know I didn't.
Neyse. Ah kıyamam.
Anyway, oh, come on.
Ah kıyamam sana.
Oh, yeah.
Baba beni onunlamı evlendirmek istiyorsun, ben bu serseriyle köpeğimi bile evlendirmeye kıyamam.
You know each other? Dad you want me to marry this rowdy. Not even worth my dog
Ah kıyamam.Süzülerek geldim.
So, oh, come on.
- Ben senin annenim, sana kıyamam seni merak ediyorum.
I just wish you don't worry so much about me. I can't help that I'm your mother.
Evcil bir tane beslemek isterdim ; ama onu kafese koymaya kıyamam.
I'd love to have a tame one, but I wouldn't have the heart to cage him.
Oğluma asla kıyamam.
I'd never hurt my son.
- Ay kıyamam sana.
- Oh, you poor thing,
Homie, kıyamam ben sana.
Oh, Homie, you poor thing.
Kıyamam.
Poor baby.
Asla seni incitmeye kıyamam.
I wouldn't hurt you for the world.
Bir insanın canına kıyamam.
I wouldn't take a life.
Ah yavrum, kuru kuruya simitle mi doyuruyorsun karnını? Kıyamam sana.
Poor boy, eating himself with plain bread.
Vidin valisi Yusuf Paşa, Enver'e fotoğrafı imha edeceğine söz vermişti. Ama kıyamamış. Gelecek nesiller için onu saklamış.
Yusuf-pasha, the Governor of Vidin, promised you to destroy the photo, but later decided... to leave it as a token of your meeting...
Kıyamam küçük beye.
Poor little guy, yeah.
- Ah kıyamam.
- Diddums.
Ben bunları giymeye kıyamam.
How could I wear these?
Kıyamam sana.
Oh, you poor thing.
O kadar huzurlu görünüyordu ki Gestapo onu uyandırmaya kıyamamıştı.
The Gestapo didn't have the heart to wake him up... He looked so damned serene.
Ah kıyamam, zavallı küçük Ashley seni.
Oh, boo-hoo, poor little Ashley.
Kendi yaşamıma da kıyamam ayrıca.
I can't take my own life either.
O, bu ülke için hayatını verirdi... ve ben gözlerinden bakmaya hiç kıyamam.
She would have given her life for this country and I could hardly look her in the eye.
Ona ayrıcalık tanıyamam.
I can't take them and not take him.
- Kimseye ayrıcalık tanıyamam.
- I can have no favorites aboard my ship.
Lanet olasıca bir maymun gibi kızı sokaklarda taşıyamam ya?
I can't carry the girl through the streets as if she was a bloomin'monkey, can I?
Vicdanen oğlunuza ayrıcalık tanıyamam.
In all conscience, I cannot excuse your son.
Ben körüm, artık bu tüfeği taşıyamam.
I'm blind, I can't carry this rifle any more.
Bir birimizi tam olarak tanıyamamıştık. Birbirimizi zar-zor tanımışken babası istemeye geldi.
We hadn't quite met each other, hardly had we got to know each other... when his father made the proposal.
İyi kız ol yamam mı, huh?
You be good, huh?
Artık bu sorumluluğu taşıyamam, anladın mı?
- I'm not blaming you.
Zaten 10 yıI sonra arabama binseniz de, sizi piskopos kıyafetinizle tanıyamam.
And even if I picked you up again in 10 years I wouldn't recognize you, dressed as a bishop.
Eğer kılık değiştirirse onu asla tanıyamam.
If he changes his disguise I won't recognise him.
Tıbbi masörümün dediğine göre sizi artık eve taşıyamam.
My chiropractor says I can't carry you home anymore.
Bir gün yine onunla tapınağa gitmek için dışarı çıktığımda "üzgünüm Delenn, artık büyüdün seni sırtıma alıp taşıyamam" dedi.
One day I came outside with him to go to temple and he said, "I'm sorry, Delenn but you are too big now for me to carry you."
Anneni tanıyamamış olman çok yazık.
It's a pity you never knew your mother.
- Birbirimizi tanıyamamış olmamız çok yazık, öyle değil mi?
Sucks dick we never really got to know each other, you know?
15 yıllık evlilikten sonra, onu tanıyamamışım ha?
15 years after marriage and I didn't know him?
O zaman satmaya kıyamam.
- No.
Ah, kıyamam.
Oh, boo-hoo!
Burası yeterince karanlık, annem gelse bile tanıyamam ki burda.
It's pretty dark in here, wouldn't recognize my own mom if she came in.
Seslendiricinin sesi kulaklarımda çınlıyor, artık bunu taşıyamam.
I can't take the narrator's voice ringing in my ears anymore!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]