Laden translate English
890 parallel translation
"... seviyorum. "
".. Bin Laden. "
Büyüdüğüm yetimhaneye her yılbaşında çocuklar için oyuncak getirirdi.
He came every Christmas to the orphanage with his arms laden with gifts.
Vagonlar tamamen dolu şekilde ayrıldı Donbass'tan.
Fully laden waggons leave the Donbass.
Vagonlar çelik ve kömürle doluydu.
Waggons laden with coal and steel.
Bu dönemde Kastilya'ya arı kovanı taşıyan birkaç hayvana rastlamak olağandır.
Then, it's common to see pack animals laden with hives heading for Castilla.
Bir gün, Salamanka'ya giden iki hurdeslinin kovan taşıyan eşeğiyle karşılaştık.
One day, we came across a donkey laden with hives. Two Hurdanos are taking it to Salamanca.
Yükümüz çok fazla, ilk fırtınada içeri su dolar.
Deeply laden as we are, we'd fill with the first storm.
Şu anda, İngiliz askerileri ve hemşireleriyle dolu bir ekspres tren son hız ilerliyor.
Right now a packed express train laden with British troops and nurses is speeding across England.
Zengin bir Moğol kervanı, servet yüklü develer!
A rich Mongol caravan, camels by the score, laden with wealth!
Cephane ve mühimmat dolu ilk İngiliz gemileri Beyaz Deniz'e yeni girdiler.
The first English boats laden with consignments of arms and munitions have just entered the White Sea.
Çiçeklerle dolup taşan bir bahçede bile kızıl bir baharın titrek güzelliği görünüyordu.
"The startling beauty of a crimson blossom... "... is seen even in a garden laden with flowers.
Kızın sevgilisi köyün diğer tarafından yaklaşırken daha hızlı yürümeye başlar.
Now, Miss Totten, as the lover approaches from the opposite side of the village, he is laden down with gifts.
Beyaz balinanın derisini kaynatıp o uğursuz yağını çıkartacağız.
We shall run forward laden with fire... to render the white whale's flesh into unholy oil.
Pişmanlık ve özenti ile bu dünayadan ayrılmak ruhumuza zarar veriyor.
It is evil for the soul to depart this world laden with envy or regret.
Yeni hazine şehriniz için abanoz kütükler ve laden ağaçları.
Logs of ebony and trees of myrrh, all for your new treasure city.
Ne tahılları öğüten, Mısır'ın tuğlaları için saman yapan öküzlere ağızlık takmalısın, ne de buğdayı sapından ayırmak için rüzgarda sürekli buğday savuran ağzına kadar dolu Nil teknelerinden durmamacasına sahile buğday taşıyan kölelerin emeklerini karşılıksız bırakmalısın.
Thou shalt not muzzle the ox that treadeth out the com, making straw for the bricks of Egypt, nor spare the arms that endlessly winnow the grain in the wind to separate the wheat from the chaff wheat borne stolidly on the backs of countless slaves from the heavy-laden Nile boats to the teeming shore.
Ve o meyve dolu bir hurma ağacından güç buldu ve Midyan kuyusundan akan yaşam kaynağı sudan.
And he found strength from a fruit-laden palm tree and life-giving water ; flowing from the well of Midian.
Tercüme ettirdim. Onlardan gelen son haber, oldukça yüklü eşeklerle Sneffels Dağı'na çıktıkları.
The last news of them was that they went up Mount Sneffels with some heavily laden donkeys.
Vasat, anlamsız, amaçsız, gayesiz 36 yıl yaşamış bir adam.
THIS IS A MAN WHO HAS LIVED 36 UNDISTINGUISHED, MEANINGLESS, POINTLESS, FAILURE-LADEN YEARS
Garip şekil ve renklerde meyvelerle yüklü ağaçlar ve asmalar.
Trees and vines laden with fruit of strange shapes and colors.
Ama biraz sonra bu umut sandığı açılacak ve beklenmedik bir siluet, hayatı yokluk dolu bu iki insanı altın ve mücevherlerle gözlerini boyayarak hüzne boğmaya çalışacak.
But, in just a moment, that hope chest will be opened, and an improbable phantom will try to bedeck the drabness of these two people's failure-laden lives with the gold and precious stones of fulfillment. Arthur castle, standing on the outskirts, and about to enter, the twilight zone. Mr. And mrs.
Sizce eğer Bligh iki yıllık bir seferden gemisinde bir sürü ölü bitkiyle dönse bu kabul edilebilir olur muydu?
Do you suppose it'll be acceptable that Bligh should return after a two-year voyage with his ship laden with dead plants?
" Yıldızlarla kaplı gökyüzüne baktı ve sonra bana döndü :
He gazed at the turquoise, star-laden sky, then turned to me
Doğu onu mücevher ve hazineyle yüklü görecek.
The East shall see him laden with jewels and treasure.
Ey bütün yorgun ve yükü ağır olanlar, bana gelin. ben size rahat veririm.
Come unto me all ye that labor and are heavy-laden and I will give you rest.
Burada tamamen dolu, burada ise boş.
Fully laden here and empty here.
Silahsız dövüşte kaplanın avantajı ahududuları taşıyan düşmanı yemekle kalmaz ahududuları da yer.
The great advantage of the tiger in unarmed combat is - that it not only eats the raspberry-laden foe, but also the raspberries.
Fethedilen bölgelerden müzisyenler, tuhaf hayvanlar ve farklı eşyalar getirilirdi, ele geçirilen hayvanların sırtında hazineler taşınırdı.
In the procession came trumpeters and musicians and strange animals... from the conquered territories... together with carts laden with treasure and captured armaments.
Bir şahıs mutlak gücü eline geçirdiğinde bize giydirdiğiniz zincirlerden başka kaybedecek bir şeyi olmayan özgür kişilerce öldürülmeli.
When an individual seizes absolute power... he must be put to death by free men. who've nothing to lose but the chains... you've laden us with.
Kâh ıstıraplı, kâh mutlu
Laden with happiness and tears
Kâh ıstıraplı, kâh mutlu
Laden with happiness
Ve İsa dedi ki "Zayıf ve ağır yükü olanlar bana gelin."
And Jesus said, "Come unto me, all who are weak and heavy laden."
Ayri güçlerin rakip biçimleri arasindaki yalanci gösteriye dair mücadeleler ayni zamanda gerçektir ; sistemin esit olmayan ve çekismeli gelisimi ile sistemi kabul eden ve sistem içinde kendilerine bir rol biçmeye çabalayan sinif veya kesimlerin az çok çelisen çikarlarini anlatir.
The spectacular false struggles... of the rival forms of separate power... are also real, in that they translate the unequal and conflict laden... development of the system, the relatively contradictory interests of the classes, or of the subdivisions of classes that recognize the system,
Aslen iki yüklü kırlangıç uçuşu mesafesinde olduklarına göre..... belli ki kırlangıçımız yüksüz bir kırlangıç.
That's an unladen swallow's flight, obviously. They were more than two laden swallows'flights away.
Buzdan iradenin ve Kuş kanatlarının üstünde.
To ice-laden slings, To a chariot birds bring.
Sırtındaki dikenler zehirli.
Those dorsal spines are laden with venom.
Bu yüzden Finderup Laden i kapatıyoruz.
And so off to Finderup Laden.
O, Tanrı'nın saç verdiği en huysuz yaratıklardan biriydi.
He was the most cootie-laden critter god ever put hair on.
Başaklar tane mi dolu?
Are the ears laden with corn
Ey kutsal yaratık "dedim," uğursuz kuş ya da şeytan! Azalt biraz kederimi, söyle ruhum cennette mi Buluşacak o Lenor'la, adı meleklerce konan. "
Prophets still of bird or devil, by that heaven that bends above us, by that God we both adore, tell this soul with sorrow laden, if within the distant Aden, it shall clasp a sainted maiden
S.S. Samaritan adıyla bilinen - bu gemi, dışarıdan zararsız, yaşlı, şişman bir bayan, -
This ship - the S.S. Samaritan... it was called... looked from the outside like a harmless, fat old lady - a laden freighter lying heavy on the sea.
Sağında laden çiçeği yetişiyor.
Dn your right. You got some chaparraI.
Meyve yüklü ağaçların altında çıplak kadınlar.
Bare-breasted beauties under trees laden with fruit.
Mamafih, değerli eşyalarla yüklü, zayıf ve yaşlı bir kadının, Londra'nın aydınlatma sorunlu caddelerinde ilerlemesine yanıyorum.
Still, I fear for a frail, elderly woman laden with valuables, travelling the inadequately-lit London streets.
Senin ailenin altı teknesi var hepsi pirinç ve şeker yüklü denize açılmaya hazırlar ve Çin'den yüklü para ile dönecekler.
You have six boats in your family,... laden with rice and sugar and ready to set sail to make a lot of money in China.
İnsanların sırtına ağır yükü yükleyip de.. kendisi parmağını kıpırdatmayanlar.
You laden men with grievous burdens, but will not touch them with one finger.
Emek veren ve ağır yük taşıyan herkes için.
For all those who labour and are heavily laden.
"ladin agacinin altinda portakallarla birlikte,"
"under the tree laden with oranges,"
bundan sonra diyete başlıyorum bugünden itibaren kırmızı et ve sulu meyve, poğaça pizza leziz olanlarından yok. ta ki ideal kiloma kavuşana kadar!
I'm going on a diet! From now on there'll be no pork chop too succulent, no donut too tasty no pizza too laden with delicious toppings to prevent me from reaching my ideal weight!
May-alice bu kasaba çok burası çok yüklü, biliyor musun?
May-Alice, this country is so- - it's so laden, you know?
Yüklü mü?
Laden?