Led translate English
9,051 parallel translation
Seth'ten kalan bir cihaz beni ona götürdü.
A machine Seth left behind led me to it.
Sevgisiz bir evliliğin dağılmasına yol açan bir dizi bana zarar veren seçimler yapmamla sonuçlandı.
Well, through a long chain of self-destructive choices that led to the dissolution of a loveless marriage.
Muhafızlar'ın lideri bendim.
I led the Guard.
İşte bu, Roe bizi ona götürmek istedi zaten.
That's it. Roe's led us to him.
İnsanlığın dünyevi zevklerinden feragat ediyor musun? Onun tarafından baştan çıkarılmayacak, o yolu izlemeyeceksin?
Dost thou renounce the carnal desires of the flesh... so that thou will not follow, nor be led by them?
Çünkü, bütün erkeklerin istedikleri her şeyi sikme güdüsüyle hareket ettikleri doğruysa neden onun bu şekilde büyümesini isteyeyim ki?
Because if it's true that all men are entirely led by the desire to FUCK anything they want, then why would I want him to grow up to be like that?
ve bu, inşaat mühendisliğini ortaya çıkardı.
And this led to the birth of Civil Engineering
Sibley'ler bizi kıyametin eşiğine sürükledi.
The Sibleys have led us to the very precipice of apocalypse.
Razib, buna dayanarak'Biz insanlar kendimizi evcilleştirdik mi?
So that led Razib to wonder, did we humans also turn ourselves into a domestic species?
Pinyatalarda indirim vardı öyle öyle derken, işte biz de, falan filan, falan filan fişman...
They were having a sale on piñatas and... one thing led to another so we, you know, had a thing, mumble, mumble, mumble... mumble...
Full HD 3D ve dinamik kenar LED'lere sahip X-Reality PRO Wi-Fi ve internet özellikli...
It's full HD 3D with Dynamic Edge LED, X-Reality PRO, built-in Wi-Fi and internet...
O zaman KDH LED ile başlayalım.
Let's start with the KDH LED.
Ve muhtemelen sana yaşattığım hayat için sende beni affetmeyebilirsin.
And probably you can't forgive me for the life that I've led you.
Biliyorsun, sürdüğüm hayat için ödenen bir bedel var.
You know, there's a price to be paid for the life that I've led.
Bu yüzden beni ona yönlendirdin.
That's why you led me to her.
İz bie eve çıkıyor.
The trail led to a house.
Bizi Dunlop'a götürdü.
He led us to Dunlop.
Bu sarin gazı beni götürdü.
It led me to sarin gas.
Ve ben piste indiğimde, geri dötürdü.
And when I got off track, it led me back.
Bu beni şaşırtır. Çünkü o benim şeye inanmamı sağladı...
That would make me feel... surprised... because she led me to believe...
Bu soruşturma onların ölümüne neden olmuş olabilir mi?
Was it this investigation that led to their deaths?
Kaleye gelişin... bu noktaya gelmene sebep olan şeyler...
Your arrival at the castle. The things that led you here...
Başlarındaki de Kurt.
Led by their Wolf.
Leon Tell, köyümüzü yakıp yıkan vahşi soylulara öncülük etmiş.
Leon Tell led the company of noble savages that wracked our village.
Saldırıların yarısı önderlik etmediğim, tanımadığım adamlar tarafından yapılıyor.
Half the rebel attacks are made by men I have never led or even met.
Sadece bodruma giden koridoru gördüm.
I only saw the hallway that led into the basement.
Bir şeyler yapabilirdin.
You could have led with that.
Kanıt, bizi kağıtlara götürdü, takip de Brandon'a.
Evidence led us to the papers, surveillance led us to Brandon.
"İsyan Özel Ajan Clayton Haas tarafından yönetildi."
The raid was led by a Special Agent Clayton Haas. "
Onu buraya getirdin.
You led him here.
Bunlara sebep olan hata bendim.
I was the mistake that led to all of this.
O beni güvenle dışarı çıkardı.
And he led me out to safety.
"Kralı yanlış yola saptırdığı ve kötü şeyler yapmaya ikna ettiği için Piers Gaveston dışlanıp, sürülecek."
"Having led the king astray, and persuaded him to do evil, Piers Gaveston shall be cast out and exiled."
Sınırlara saygı duyduğuna pek inanmadım açıkçası.
I wasn't led to believe you respected lines.
- Hem de çok. Satışlarda ilk sıradaydı.
She led the firm in sales.
Beni bir tuzağa çekmişsin!
You've led me into a trap!
John Garrett olur dedim..... ama kibri yüzünden sadece kendini düşündü.
Thought it might be John Garrett, but his vanity led him to think of nothing but himself.
İşte yine dar görüşlü davranıp kininin seni kontrol etmesine izin veriyorsun, tıpkı Scottie'yle, Hardman'la,... Harvey'le, benle ve diğerleriyle olduğu gibi.
And that's exactly the kind of petty thinking that led to your feuds with Scottie, Hardman, Harvey, me, just to name a few.
Vinxxx, Kırmızı ankakuşu, 47 numara.
I have the things that led me to the sarin...
Yakın geçmişinde bir nokta. Bir hata, bir dürtü, bir karar. Seni bu noktaya getiren bir şey.
A point in your recent past, a... a mistake, a compulsion, a decision, something that led you to this point right now.
Beni affetmeleri ayrı bir şey ama benim tarafımdan yönetilmeye, bana güvenmeye hazır oldukları anlamına gelmez.
Forgiving me is one thing, but... It doesn't mean they're ready to be led by me, ready to trust me.
Kalbim beni sana getirdi, Kraliçe Guinevere.
And it led me back to you... Queen Guinevere.
Şövalyelerimi Excalibur'un kayıp parçasını bulmaya göndermiştim.
I led my knights on a quest to find the missing piece of Excalibur.
Evi o sayede bulmuştun, hani en garanti yol olduğu için üç yıl önce kefalet senedi için ipotek ettiğin ev.
Which led you to a house - - your favorite guarantee - - that had been put up as collateral for a bail you funded three years ago.
Corbin bizden araştırdığımız şeyleri devam ettirmemizi istedi.
Corbin led Abbie and I down a path'cause we were already on it.
Lütfen bu zavallı kullarını koruyup gözet. Onları bu talihsiz sona sapkın ve ters istikametleri getirdi.
Please watch over these poor souls, whose deviant and wayward paths have led them to this unfortunate conclusion.
Açıkçası Abyzou hakkındaki bilgilerimiz bizi yoldan çıkardı.
Clearly, our limited knowledge of the Abyzou has led us astray.
1505 yılında Kral Yeonsan-gun "Güzellik Devşirme Memurları" ndan tensel arzularını tatmin edecek 10.000 kadın getirmelerini istedi. Bu istek halkta infiale yol açtı.
1505 A.D. King Yeonsan-gun ordered'Beauty Recruit Officers'to bring him over 10,000 women for his carnal desires, which led to widespread anger among the populace.
Reformun başını çekenler kısa sürede yeni hain kullar oldular.
Those who led the reform soon became the new treacherous subjects.
Tam da bu delilikten dolayı en başında Rebekah'ı çaldım zaten.
It is exactly this kind of lunacy which led me to steal Rebekah in the first place. What did you do with her?
- Onları buraya getirdin.
- You led them here.